• buyuyememek super birseydir.
    telefon faturasindan küçük koniler yapip tüftürükle atabilmektir mesela, vileda sapiyla eskrim oynamak, bardak altligi alip bunlari frizbi olarak degerlendirmek, apartmandaki komsuluk iliskilerine - 4 numarada harika bi kadin oturuyo, habire asure getiriyo- seklinde yaklasmak, kanape alacagin zaman rengi ve seklinden önce,- ayaklarimi uzatinca sigiyor muyum, kolçagi kafami koyabilecegim yükseklikte mi?- diye bakmak.
    hala elinle üzerine fis fis yapip düzelttigin t-shirtleri giyebilmek, birilerinin seni hala -bagciklarin çözülmüs- diye uyariyor olmasi, ayakkabilarini çikardiginda, takim elbise altina giydigin çoraplarinin olanca ördek figürü ya da rengarenk çizikleriyle ortaya çikmasi, cumalari isten -heyyyooo- diye firlamak, gözlük çerçevenin sürekli yamulmasi, hala duygusal kalmak, selpakçi çocuklarin mafya, dilencilerin tilyoner olduguna inanamamak, eve limonata makinesi almak ya da 1 kilo çikolatayi eritip içmek gibi hayallere sahip olmak, tuvalette çizgi roman bulundurmak vesaire vesaire.

    en cok da büyüyemeyen anne babalari severim ben. hani cocuklari sokak ortasinda agladiklarinda yanina çöküp bagira çagira aglamaya baslayan, aralik ayinda çocugu ile birlikte dükkan dükkan dondurma arayan, evdeki kostüm seçimini serbest birakan, bazen elinden tuttugu kizcocugunun dudaklarinda tasmis ruj izi ve boynunda kocaman kolyeler oldugunu gördügümüz anneleri, ogluyla birlikte burnuna kolunu silen babalari, anneanne, babaanne yazliklarinda kumlu ayakla içeri girilmesine izin verilmedigi için çocuklariyla birlikte musluk sirasi bekleyen ebeveynleri severim.
    çizgi film vcd' si seçemeyip, hem ayiciklari, hem daltonlari hem de asteriksi almak isteyip, hepsini alabilmek için aksama köfte yerine makarnayi menuye alan aileleri.
    yataginda ziplanmasina kizmayan, kanape minderlerinden çadir yapmaya yardim eden, duvardaki pastel boya resimlerini birkaç hafta silmeden koruyanlari.

    yani kisacasi; - ne cocugu, siz daha kendiniz cocuksunuz- uyarilarini takmayip, buyuyemeyen cocuklar yetistiren buyuyemeyen anne babalari seviyorum.

    hayatta hiçbirsey bayramlik pabuçlarla su birikintilerine dalmak kadar zevkli, jelibon kadar lezzetli, televizyon karsisinda "kalk yatagina yat" i duyma korkusu olmadan sizmak kadar keyifli, yokus asagi kosmak kadar heyecan verici degil. büyüyenlerin ajandalari var, bizim cüzdana tikilmis minik not kagitlarimiz, cekmecelerimizde sarmas dolas fotograflarimiz, yarim çikolata paketlerimiz var.
    belki pabuçlarimiza bakinca ayna gibi kendimizi göremiyoruz ama,
    çabuk pabuç eskitebilmenin hakli gururuyla yürürüyoruz hala...

    aha aha aha kaçti top, atan alir abicim!
  • teoriyi yalayıp yutup, pratikte takılmaktır. öyledir.
  • "biz buyuduk ve kirlendi dunya" diyen abilerin etkisinde kalip inat etmenin dogal sonucu..
  • zaman zaman acı çekmektir..
  • korkaklığın en kötü sonuçlarından biridir. yıllar sonra yaşanacak adam akıllı bir pişmanlık hazırlar bu durum. "niye yaşamamışım?" diye sormakla geçecektir vakit. öyle olsa gerek. yoksa insan yemek yedikçe büyümüyor mu? aynalar aldatıyor büyüyememiş insanları. böyle büyük boy aynaları var ya, işte onlar.
  • "dürüst bir insan daima çocuk kalır" der sokrates ve doğrudur.

    gerektiğinde yetişkin ama çoğunlukla içindeki çocuk masumiyetiyle yaşama tutunan insanlardan olmak büyük lüks. büyümek matah bir şey değil.
  • çok yakınlarda büyük birilerinin bulunması lüksüyle gerçekleşebilir.
    büyük bireylerin yapması gereken ne varsa, büyüyememiş birey yerine işte o yakındaki büyük biri yapar. bu sebeple o'nun büyümesine de gerek yoktur.
    bu şartın dışında gerçekleşen büyüyememişlik ise ancak şımarıklık olarak tanımlanabilir. çok istenirse bu şımarıklık haline de büyümemek denebilir fakat karıştırılmamalıdır.*konu çok ciddi
  • "eve geri döndü. odasına kapandı. ipekböceği tırtılları koza yapmış. kozaları elledi. şimdi hemen delinseler. çıksa kelebekler. çiftleşseler. yumurtlasalar, baksam öylece. daha bütün bunlara çok zaman var. yatağına uzandı. kitabını okumaya başladı:

    'kimsenin anlamaya kalkışmadığı
    ve yakınılmayacak kadar acı bir şey
    her şeyin bizden uzaklaşıp gitmesi,
    ve daha önce bir çocuğun olan benliğimin,
    hiç kimse karışmadan,
    bir sokak köpeği kadar bana yabancı olması'

    yeterli değil, hiçbiri kurtarıcı değil. bütün bu sözler, neyin yanlış olduğunu anlatmıyor. anlatsa bile değiştirmiyor. nuri'nin çocukken tabancamı almasını. benden güçlü olmasının nedenlerini. mühendis babama ve oyuncaklarıma rağmen. babamdan, tirebolu memur lokaline serbest giriş kartı olan babamdan bana artakalan, kalacak bütün giriş kartları tabancamı geri alamaz bana. beni nuri'den güçlü kılamaz. bütün bu mısralar. nuri kendinin olmayan tabancayla polis olmaya karar verebilir. ben bugün bile bilmiyorum. tabanca benim, ama hırsız mıyım, polis mi?"

    sevgi soysal, yürümek
  • “şimdilerde çocukluk kollanan ve sonsuza dek süren birşey”

    -voir (belgesel)

    çocuk kalmalıyız, içimizdeki çocuğu öldürmemeliyiz hezeyanları bana hep saçma ve sorumluluk almak istemeyen insanların vicdanını rahatlatmak için sığındıkları şimdilerde tutan bir bakış açısı gibi geliyor.

    ebeveynler istiyor çocukları üç günlükten beri birey olsunlar; ama hep çocuk kalsınlar. öyle bir iki yüzlülük işine geldiği gibi davrancılık yok maalesef reel dünyada.

    hem niye büyümeyelim? kabul edelim şunu artık. doğacağız, büyüyeceğiz ve öleceğiz. tamam sen kabul etme dondururuz zamanı.

    ha büyümemekten kastımız içimizdeki çocuk merakını öldürmemekse evet buna katılıyorum.

    yok öyle birey olayım; ama sorumluluk almayayım büyümeyeyim.
  • geçenlerde başka bi entryde de belirtmiştim. yaşıma göre hakikatten çok toyum.

    işin garibi hayat da bunun farkına varmış ve bu dengesizliği bi an önce halletmesi gerekir diye düşünüyor olmalı ki hızlandırılmış bir büyüme programına tabi tutulmuş gibi hissediyorum. bilhassa son bir buçuk yıldır. yavaş gelin diyecem ama haddinden fazla geciktim de aynı zamanda.

    velhasıl..
    gerçek bir paradokstayım şu sıralar.
hesabın var mı? giriş yap