• içel'in tarsus ilçesinde 1921 yılında doğan cavit orhan tütengil, 1944'te istanbul üniversitesi edebiyat fakültesi felsefe bölümü'nü, 1958'de iktisat fakültesi'nin bitirdi. köy enstitüleri'nde öğretmenlik yaptı. 1960 yılında doçent, 10 yıl sonra da profesör oldu. ziya gökalp ve basın tarihi konusunda araştırmalar yapan ve çok sayıda yayınlanmış çalışması bulunan tütengil, 1979 yılında öldürüldüğünde istanbul üniversitesi iktisat fakültesi sosyoloji bilim dalı başkanıydı. buyrun bir de ahmet tulgar'in roportajindan alintilari okuyun:

    yıllar önce "benden yarına kalacak olan namusluca yaşanmış bir hayat, kitaplarım ve çocuklarım olabilir" diye yazmıştı.
    yarına bir de kapanmayan bir dosya bıraktı.
    biraz önce eşiğinden geçtiğimiz bu kapıdan 7 aralık 1979 sabahı çıktı. derse yetişecekti.
    birkaç dakika sonra, uğursuz gürültüler kapıyı geçip içeri doldu.
    öğrencileri dakikliğine hayran oldukları hocalarını beklediler.
    otobüs durağına giden asfaltta prof. dr. cavit orhan tütengil'in cansız bedeni yatıyordu.
    dokuzdaki derse geç kalma telaşıyla yola çıkan babasıyla, şimdi şu etrafında oturduğumuz masada son kez kahvaltı edemediği için hayıflanan deniz tütengil, "cinayeti işleyenler yakalanıp cezalandırılmadıkça babam o asfaltta yatıyor olacak" diyor. "ve biz bu ülkede mutlu, huzurlu yaşayamayacağız."
    prof. tütengil, suikastların art arda geldiği günlerde "sıra bizde galiba" dedikten 16 gün sonra, levent'teki evinin az ötesinde çapraz ateşe tutularak katledildi.
    tütengil'in ölümünün ardından savcılığa giden deniz ve annesinin, "buraya boşuna gelmeyin, bu olayın kökü çok derinlerde" dendiğinde katlanan acılarına, tütengil'in malulen emekli edilmesi işlemleri sırasında dosyanın kayıp olduğunu öğrenmeleriyle derin bir umutsuzluk da bıraktı.
    dosyanın bulunduğu haberini alıp selimiye kışlası'na koştuklarındaysa, başka bir davanın tutanaklarıyla karşılaştılar.
    "belli bir noktadan sonra sevdiklerimiz için bir şey yapamamanın utancıyla yaşamaya başladık" diye anlatıyor deniz tütengil.
    katillerin cezalandırılmamasının, gündelik yaşamlarına da yansıdığını söylüyor: "oğluma 'ehliyetsiz araba kullanma' dediğimde bana 'önce dedemin katilleri cezalandırılsın' diye karşılık veriyor."
    tütengil suikastine adı karışan iki eski ülkücü, celal adan ve ali doğan bugün politika sahnesinde. adan, dyp istanbul il başkanı, doğan, anap kahramanmaraş milletvekili.
    deniz tütengil, bir benzetme yapıyor: "kara paralar nasıl bankalarda aklanıyorsa, cinayet sanıkları da siyasi partilerde aklanıyorlar."
    "doğu'nun başbuğu" yılma durak da cinayetle ilgili takibata uğradı. durak, "ügd ocak başkanı recep öztürk'e tütengil'i öldürmesi için izin verdiğini" söyledi.
    susurluk kazası olduğunda tütengil ailesi umutla umutsuzluğu aynı anda yaşamışlar. cinayetlerin aydınlanacağını düşünürlerken, kirli ilişkilerin aktörlerinin "meclis kürsüsünden şerefli ilan edilmesi", "türkiye sizinle gurur duyuyor" sloganlarıyla karşılanması yeni bir düşkırıklığı olmuş.
    "susurluk'la kodlanan ilişkiler sevdiklerimizin kimler tarafından katledildiğini bir kez daha gösterdi. ancak bu hesap verilmesine yetmiyor. bizim neler hissettiğimizi anlamak için bir fırsat oluştu. italya'yla apo krizinde, evlatları pkk tarafından öldürülen ana babalar haklı olarak çok acı çektiler. biz de sevdiklerimizin katillerine sahip çıkılmasından acı duyuyoruz."
    deniz tütengil gözyaşlarını göstermek istemiyor. kahve getirmek için içeri gidiyor.
    o zaman karşımızdaki kitaplığa ve prof. tütengil'in fotoğrafına bakıyoruz. bilim adamı yazı masasında.
    "en önemli özelliği disiplini ve zamanı iyi kullanmasıydı" diye hatırlıyor kızı babasını. ve sürdürüyor: "saatini kürsüye koyar, derse başlar, son cümlesini söylediğindeyse zil çalardı."
    sahi, cavit hoca son cümlesini söylemiş miydi?
  • faşistlerin katlettiği öğretim görevlisi.

    türkiya'daki paramiliterlerin bilim adamlarına saldırılarının ilk katledilenlerinden.
  • " "sen ölmedin" edebiyatı ile atatürkçülüğe ve türk milletine yararlı olunamaz. atatürk'e yapıla-cak kötülüklerin en büyüğü onu bir evliya haline getirmektir. basmakalıp, şekilci ve çıkarcı atatürk sevgisi artık yerini gerçekçi, tenkidçi ve tamamla-yıcı çalışmalara bırakmalıdır. atatürk sömürücülü-ğüne bir son verilmelidir."

    (bkz: atatürk'ü anlamak ve tamamlamak)
  • katledilmesinin 37. yılıdır.

    "atatürk bir bağımsızlık savaşçısıdır. yalnız söz konusu ettiği alanlarda bağımsızlık savaşçılığı etmekle kalmaz, bundan daha da önemlisi olan düşüncenin bağımsızlığı nı şart koşar. verimsizlik üzerinde sulta (otorite) kuran hurafelere, inanışlara ve kurumlara karşı oluşu nedensiz değildir.

    şunu unutmamalıyız ki, türk milletinin yaşamına atatürk bir fasıl (ara) değil, yeni bir başlangıçtır. o'nun öncülük ettiği eser eksiksiz olmadığı gibi tamamlanmış da değildir. genç kuşakları bekleyen en önemli görev bu "başlangıç" ı sürdürmektir"
  • atatürk'ü bir zirve, tepe noktası, aşılamaz bir abide olarak anlayıp, atatürk'ün beyaz ata binmiş halde çıkıp ülkeyi kurtaracağını bekleyenlerin aksine atatürk'ün "aşılması gereken" bir lider olduğunu dile getirmiş akademisyen, entelektüel. ((bkz: atatürk'ü tamamlamak))

    böyle adamları devlet de sevmez, atatürkçüler de sevmez, atatürk düşmanları da sevmez. işte bu yüzden böyle adamlar hep öldürülmüştür.

    bir diğer örnek (bkz: ahmet taner kışlalı)
  • katılım geniş olacak olunca cenazesine, geniş kitleleri dağıtmak için ateş açmıştır jandarma cenazesinde.
  • eserleri:

    ziya gökalp'in bibliyografyası (1945)
    köy enstitüsü üzerine düşünceler (1948)
    prens sabahattin (1954)
    ziya gökalp üzerine notlar (1956)
    gazete ve dergileri inceleme metodu (1961)
    azgelişmiş ülkelerin toplumsal yapısı (1961)
    türkiye'de bölge basını ve diyarbakır gazeteciliği (1962)
    köyden şehire göç meselesi (1963)
    köy sorunu ve gençlik (1967)
    ağrı dağı'ndaki horoz (1968)
    sosyal bilimlerde araştırma ve metod (1969)
    yeni osmanlılar'dan bu yana ingiltere'de türk gazeteciliği (1969)
    türkiye'de köy sorunu (1969)
    azgelişmenin sosyolojisi (1970)
    100 soruda kırsal türkiye'nin yapısı ve sorunları (1975)
    temeldeki çatlak (1975)
    atatürk'ü anlamak ve tamamlamak (1975)
    montesquieu (1977)

    ölümünden sonra istanbul üniversitesi iktisat fakültesi, prof. dr. cavit orhan tütengil'e armağan (1980) ve prof. dr. cavit orhan tütengil anısına armağan (1982) kitaplarını yayımladı.
  • 1980 öncesi öldürülen aydınlardan sadece biri. kendisini katledenler bulunamadı. şaşırtıcı bir şey değil tabi bu. o dönem birçok katliam yapıldı ve neredeyse hiçbiri sonuçlandırılmadı.

    cavit orhan tütengil cinayetinde bir garip nokta var aslında. otobüs durağında katledikten sonra, üzerine '' ne amerika, ne rusya, bağımsız türkiye. anti terör birliği '' yazan bir not bırakılmasıydı. kendisini katleden dört kişi, olaydan sonra gayet rahat bir şekilde, dalga geçersine bir not bırakmışlar. bağımsız ve terörsüz türkiye hayali kuran bir kişi, anti terör imzalı bir notla öldürülüyor.

    bu suikastın balistik sonuçları hiç açıklanmamış. eşine yapılan iki açıklama var sadece. birincisi yıllar sonra, gayriresmi olarak bir askeri savcı tarafından yapılan ''eşinizin ülkücülerin silahlarından çıkan kurşunlarla öldüğü balistik muayenede anlaşılmıştı'' , diğeri ise istanbul askeri savcılığı'nın şükriye tütengil'e verdiği son cevap; dosya bulunamadı.

    prof. tütengil'in öldürüldüğü gün, mhp genel idare kurulu üyesi avukat cahit aküzüm'ün cenaze töreni yapılmış. bu cenazede konuşan alparslan türkeş ''şehitlerimizin intikamı alınacaktır. hiçbir kuvvet bizi durduramayacaktır'' sözleri ise çok manidardır.
  • fakir baykurt, "dost yüzler" kitabında tütengil'i şöyle anlatıyor:

    “7 aralık günü levent’teki evinden çıkıp fakültesine gitmek için durağa gelen prof. dr. cavit orhan tütengil’e 12 kurşun sıktılar.
    üç yerden ateş ettiler. kurşunların dokuzu hedefini buldu…
    sıktıranlar onu kuşkusuz tanıyor, ama sıkanlar kime kıydıklarını biliyor muydu? bilseler sonuç değişir miydi?
    bir köy öğretmeninin oğlu.
    yatılı okullarda, zor koşullarda okumuş. kepirtepe’de, aksu’da, diyarbakır’da öğretmenlik yapmış.
    üniversiteye geçip asistan olmuş, doçentliğe, dokuz yıl önce profesörlüğe yükselmişti.
    düşünen, araştıran, konuşan, yazan bir aydın olmuştu. özellikle kırsal kesimin, köyün, şehirdeki gecekonduların sorunlarına ilişkin önemli yapıtlar verdi. öğretmenlerin, şairlerin, yazarların, resim ve müzik alanındaki sanatçıların gücü oranında dostu, desteği oldu.
    ufak tefekti, karıncayı incitmekten çekindiği için toprağa usul usul basardı…”
  • gençlik yıllarında bitirme tezini prens sabahattin üzerine yazarken diğer yandan da değirmen adında bir dergi çıkarır. bu derginin önsözünün bir kısmı şöyledir:
    "her doktrine saygılıyız. beyoğlu caddelerini eskilik yenilik yaygarası koparan sarhoş edebiyatçılara bıraktık. güneşi, köyümüzü, insanları anadolu'yu hatırlattığı için beyazıt semti yeter bize. baudelaire, rimbaud gibi serseri olmaya niyetimiz yok."

    işte bir sosyoloğun 20'lerindeki realist tavır.*

    arslan kaynardağ'ın 'tanıdığım toplumbilimciler' isimli bildirisinden alınma.
hesabın var mı? giriş yap