• posizitif ayrımcılık da ayrımcılıktır-diye açayım istedim, cinsiyet ayrımcılığı yapan sadece hödük erkekler değildir, bir çok iyi niyetli pırlanta erkeklerimiz ve kadınlarımız da yapar bunu. fark etmeyiz bile.

    az çok yıllar geçtikçe deli damgası yemeye başladım bu şey yüzünden. öğrencikçe kafaya takar oldum kafaya taktıkça konunun üzerinde daha çok okumaya iyice fark etmeye başladım. bir noktada gözüme batmak ne kelime, saplanır oldu.

    yakın arkadaşlarımdan soğudum yer yer, yer yer önyargı yarattı bende etrafımdaki insanlara karşı. çocukluğumda zevkle izlediğim diziler filmleri yeniden izleyince ter bastı, bütün anılarım piç oldu. ne kadar kemiğimize işlemiş cinsiyet ayrımcılığı, fark ettikçe kendime saygımı bile sarstı.

    en çok koyan da zaman geçtikçe şunu fark etmem oldu; hayır kardeşim, bu ayrımcılığın bu kadar özümsenmiş olması insanlık tarihiyle filan alakalı değil. cinsiyet ayrımcılığına karşı hareket son bir kaç on yılda bu kadar hız kazandı tabii yavaş açılıcaz falan bir yana ama bu kadar içselleştirmek 'artık' türkiyeme özgü benim. başka ülkelerde konunun ne kadar aşıldığını görüp bizimle aradaki açığı fark etmek koyuyor. ve hayır sırf kendimizi daha iyi hissetmek için türkiyeyi daha geri kalmış ülkelerle karşılaştırmayı kabul etmiyorum.

    buluşma sonrası hesabı paylaşmak istediğimde, 'gündüz gözüne beni bırakmana gerek yok teşekkürler binip gidicem' dediğimde, bir erkeği beğendiğimi belli ettiğimde, sırf erkeklerden oluşan bir ortamda susup oturmak yerine muhabbete karıştığımda ve çekingen davranmadığımda, scifi dan zevk alıp romantik komediden sıkıldığımda, yemek yapmayı bilmediğimde, kavgaya karıştığımda, 'o erkek işi' denildiğinde sinirlendiğimde insanların 'bu kız da bir garip' demediği bir ülkede yaşamak istiyorum.
  • kahvaltı yaptığım yerde, uğultunun arasından şöyle bir cümle seçtim televizyondaki sabah haberlerinde*:

    "... köyünde bekarların sayısı artarken, evlenecek kız sayısı artmıyor."

    bu söylemdir kadına yönelik şiddeti normalleştiren. kendi evinde ezilen kadınların, gelinlerinin evinde oğullarının eliyle kurdukları iktidardır bu cümlenin gerçek sorumlusu. toplumsal yaşamı, erkeğin konumu üzerinden düzenleme çabasının dışa vurumudur bu.

    annesiyle arası hiç iyi olmamış bir tek çocuğum, ama bir nasihatı için ona çok şey borçluyum: büyürken bana sürekli "hayatta ne hata yaparsan yap oğlumsun; ama el kızını üzme, o zaman senin yanında olmam" demesi.

    ne acı ki, çocuğunu gelini ezmek için evlendirmeye çalışan annelerin dili hakim oluyor topluma. vakıf evlerinde, feodal düzende ve daha birçok yerde, kadına ve çocuğa şiddeti normalleştirmeyin dilinizle. kadınları manavdan seçeceğiniz armut değil, yanyana yol almaktan mutlu olacağınız bir can yoldaşı olarak görün.
  • büyük oranda "toplumsal cinsiyet ayrımcılığı"dır aslında. birçok toplumsal cinsiyet kalıbı bellemişizdir; bunları -çoğunlukla farkında olmadan- norm alıp bunlara uygunsuz bulduğumuz tutum ve davranışları (veya bu tutum ve davranışlar üzerinden, bunları örneklediğine vehmettiğimiz kişileri) kötülediğimizde yaptığımız şeydir.

    (toplumsal) cinsiyetçi beyan ve tavırlar, çoğunlukla, erkeklerin kadınlar üzerinde kurduğu (örtük veya açık) baskının bir aracı olarak iş görür. bazen de kadınların, baskıyı kendi kendilerine (ama bilinçsiz olarak) benimsemelerinin resmi olur.

    kadınların (toplumsal) cinsiyetçilik söylemine kaydıkları (baskı oluşturan söylemi kendi ağızlarından yeniden ürettikleri) durumlar büyük ölçüde, ne acıdır ki, tam da kendileri üzerinde baskı kuran erkeklikle-bağlantılı toplumsal duruma karşı çıkma gayesi içindeyken hedefin şaşırılmasından kaynaklıdır.

    nitekim feminizmin asıl meselesi toplumsal cinsiyet kalıplarının kendileri değil, bunları normlaştırıp olağanlaştıran ataerkil yapıdır. (ama elbette hiçbir yapı da görünümlerinden bağımsız değildir: feminizmin toplumsal cinsiyet kalıplarıyla uğraşması da bu bilince dayanır.) bu bakımdan --örneğin (bkz: erkekleri itici yapan detaylar/#17361568)'in yazarının düştüğü durumda olduğu gibi (*)-- erkekleri eleştirmek üzere yola çıkmışken, toplumsal cinsiyet kalıplarının verili hallerini eşelemeden oldukları gibi alıp buna dayalı kişisel kızgınlığı birebir yansıtmak, ancak günü kurtarmaya (kişisel olanın siyasallaşamamasına); eninde sonunda da yine kadının üzerindeki baskının evrim geçirip kendisini, oluşacak yeni toplumsal iklimlere uydurmasına yarar.

    *"sen erkek gibi davranıyor musun ki biz sana erkek muamelesi yapalım. [...] ayrıca erkeklik bu değildir sevgilini korumak, kollamaktır edebiyetıda yapmayın. onları bizde biliyoruz. "

    adeta "gel üzerimde baskı kur" diye bağıran, çok tehlikeli cümleler bunlar, çok. iki tarafı da ağlatır.
  • enteresan bir örneklemeyle izaha çalışırsak şayet;

    "kızların uyumasının ayıp sayılması, erkeklerin dilediğince uyuyabilme hakkına sahip olması" inanışı..

    karadeniz bölgesinde özellikle trabzon, rize illerinde erkeğe verilen değer malum.
    eller üstünde tutulan er kişiler "uyku" halinde de kızlara nispetle işin kaymağını yeme durumundalar.
    zira bir kızın geç saatlere** kadar uyuması "ayıp" iken, er kişi için" şışşt! ses yapmayın x uyuyor" durumu hakim.

    zamanında erkeklere bu kadar haklar tanıyıp, onları "dokunulmaz" yapan saygıdeğer atalarımla tanışmayı istemek ise benim nacizane hayalim.
  • aslında kadınlara yapılan ayrımcılığı ifade eden, hem dolaylı * hem doğrudan * gerçekleştirirlebilen bir ayrımcılık türü. dünyanın hemen her yerinde mağduru değişmeyen taraftır *. bu yönüyle engelliliğe dayalı ayrımcılığa çok yakındır. daha çocukluk döneminde oluşan kalıp yargılar ile başlar. henüz ilk okul öğrencisiyizdir ve okul kitaplarındaki resimlerde, babanın elinde çanta ile işten geldiğini, annenin evde mutfak önlüğü ile babayı karşıladığını görürüz ya da tüm tamirci resimlerinde erkekler vardır. aslında bu durum cinsiyetle de pek alakalı değildir, kadın, toplumun kadına biçtiği roller yüzünden ayrımcılığa maruz kalıyordur. mesela kadınların gece işlerinde çalışmaması kadınların o işi beceremeyeceğinden değil ''kadının gece vakti ne işi var sokakta, kadın dediğin evde olur ve çoluk çocukla ilgilenir'' zihniyetinden kaynaklanır. toplumsal yapının oluşturduğu kalıp yargılar, önyargıya dönüşür ve erkek işi - kadın işi tanımlamalarını doğurur. bu nedenle cinsiyete dayalı ayrımcılık varlığını en çok iş yaşamında gösterir. patron ya bir kadın işçisine erkek işçisine gösterdiği davranış biçiminden daha negatif/pozitif davranıyordur ya da şeklen eşit görünen bir eylem kadın üzerinde daha olumlu/olumsuz bir etki yaratıyordur. henüz işe alım sürecinde bile kadının bilmem kaç sıfır yenik başlaması sonucuna bir de iş başvurularında ya da mülakatlarda kadını safdışı bırakmayı amaçlayan kriterlerin aranmasını eklersek durumun vahameti ortaya çıkar.

    daha teknik tanımla kadına karşı ayrım ; kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi sözleşmesi' ne göre kadınların medeni durumlarına bakılmaksızın ve kadın ile erkek eşitliğine dayalı olarak politik, ekonomik, sosyal, kültürel, medeni ve diğer alanlardaki insan hakları ve temel özgürlüklerinin tanınmasını, kullanılmasını ve bunlardan yararlanılmasını engelleyen veya ortadan kaldıran veya bunu amaçlayan ve cinsivete bağlı olarak yapılan herhangi bir ayrım, mahrumiyet veya kısıtlamadır.*
  • bu iğrenç tavra meşruiyet kazandırmak için kullanılan yaygın yöntemlerden biri ''kültürel görecilik'' argümanını öne sürmektir. yani ''bizim dinimiz, geleneklerimiz böyle saygı duymak zorundasınız bla bla bla'' gibi cümleler.

    lakin kültürel görecilik savunusunu kullananların görmezden geldiği şey, bu argümanın kullanılmasının ikincilleştirmeyi, ayrımcılığı ve kısıtlamayı ortadan kaldırmadığıdır. yani bir coğrafyanın cinsel ayrımcılığı içselleştirmiş olmasının eleştirilmesi ve düzeltilmeye çalışmasının önüne din veya gelenek koymak ancak bu tavrı sağlamlaştırmaya yarar.

    en azından ''akılcı düşünme'' iddiasındakilerin bu noktaya dikkat etmesi gerekir.
  • aile icinde cocuklar arasinda bile yapilan ayrim. baskalarinin yapmasina sasirmamak lazim. iste o yüzden en nefret edilesi de aile icindeki cinsiyet ayrimidir.

    toplum tarafindan kabullendirilmek istense de kabullenemez bir sey. yapilan en aptalca seydir ayrica.
    madem kiz cocugu erkek cocugu kadar sansi olmiyacak, madem üzeceksin niye getirirsin dünyaya? ultrason diye bir sey var kardesim, görebiliyorsun cocuk pipili mi pipisiz diye. tak fisi cikar ahmeti. ha eger aldirmanin büyük günah oldugunu düsünenlerdensen, ayrimcilik, haksizlik da günahtir. aklinca kiz cocugunu zararlardan korumak isteyip, en büyük zarari vermektir bu. hani mesela bir seyi yasaklarsin, kabul edilebilir diyelim. ama evin erkek cocugu yapinca bir sey demeyip kiz cocuguna yasaklarsan iste o zaman kiz kendini eksik hissetmez mi? bir de istedigi gibi takilabilen kiz arkadaslari varsa... iste sig beyinler bunu okuyunca da anlayamaz.

    ama kafadakini fazladan kilo olarak tasimamak lazim. bir düsünmek lazim. ne kötü sey degil midir en yakininin bile sana güvenmemesi? "bos birakirsam orospu olur“ gözüyle bakmasi. insanin koca kötü günden sonra eve geldiginde sevinememesi... evde mutlu olamamasi...

    kafadaki diyorduk. onu fazladan kilo okarak tasimamak lazim. anlayabilmek lazim.
    kizin kafasina zorla erkeklerden kacmayi sokarsan, o kizin kafasindan erkekler cikmaz, düsüncelerini mi engelleyeceksin? hatta olmadigin ilk firsatta erkeklerle iletiism kurmaya calisir.

    bak gercek bir hikaye anlatayim sana. birini taniyorum. arnavut bunlar. babasi tam bu anlattigim tip iste. her halti yasakliyor. sanki bütün erkekler bunun pesindeymis gibi davraniyor. abim var diye benimle arkadaslik etmesine bile izin vermiyordu. kiz da tam tersi, ne zaman bana gelse ailesine evde duracagiz diye söz verip, disari cikalim diye tutturuyor. habire erkeklerden konusuyor. neden? cünkü kafasina kücük yastan beri erkekler sokuluyor. yasak insana tatli geliyor haliyle. e kiz her firsatta, bakkala gitse oradaki cocuga, dondurmacinin önünden gecse oradaki cocuga asik oluyor. bir bakisin muhabbetini yapiyor ki bir bakismayi cok büyük görüyor. cocuk ona bakti diye nasil seviniyor. babasinin kendi kizindan daha rahat oldugu icin "kaltak“ gözüyle bakip, kiziyla arkadaslik yapmasini yasakladigi kiz kendi kizi kadar erkek manyagi degil mesela.

    cünkü sey gibi bu. türkiye'de daha cok abazan var almanya'ya kiyasla. almanyada yaz gelince bazi kadinlar sadece sortla dolasiyor abartmiyorum, sütyen bile yok. türkiye'de yapilsa o kadin 2 adim yürüyemez. üstelik kadinlar dahil herkes "böyle dolasirsa hakediyor“ der, kocasi baksa hak verir. almanya'da en fazla bakarlar. bazilari bakmaz bile. cünkü doymus millet her seye artik.
    aynen öyle iste. yasakladikca daha cok yapar insan. bu millet doymus olmasa, yasaklanmis, kisitlanmis olsa, onlar da sapik gibi olurdu.

    ha o kiza gelirsek; kiz 18 yasina girer girmez kacti. babasi telefonu potansiyel sevgili bulma aleti olarak gördügü icin kizina telefon almayi birak, telefon göstermiyodu, hatta abisinin telefonunu eline almasina bile izin vermiyordu. kiz o kadar kabullenmis ki durumu, bana olayi anlattiginda “e öyle ama, telefonu olanin sevgilisi de olur” diyordu. arkadasinin eski telefonunu almis, ailesinden gizli kullaniyormus. noldu sonunda? yanlis numaradan tanistigi, kendisinden 30 yas büyük biriyle anlasip kacti ve ben hic sasirmadim. asil acinasi olay; kizin babasi bunlari buldu. alman adamdan baslik parasi istedi. resmen kizini satti o sözde namusuna cok düskün adam. baslik parasi vermezse kizini götürcegini söyledi. iste bir kizin hayati böyle mahvedilir.

    kiz cocuklarini birakin kendi hallerine demiyorum. ama erkek cocuklarla ayni sekilde koruyun ki gercekten korumak istediginize inansin. o zardan erkekte yok diye yapmayin öyle yani. hem o kadar baski yaparsan kiz cocuguna, demin anlattigim gibi iste, ters teper.
  • bu sabah bbc'de canli yayinda klimalarin seksist olup olmadiklarini tartisiyorlardi. yanlis okumadiniz, bildiginiz klimalar. kadinlari erkeklerden daha cok usutuyorlar diye. her seyin fazlasi zarar; cinsiyet ayrimciliginin da.
  • dün çalışırken bir grup 40 yaş üstü 5 tane kadın geldi, biraz da içmişlerdi. içlerinden 2 tanesi ciddi bir şekilde asıldı hatta işimi yapmama engel olacak kadar sonra düşündüm eğer tam tersi olsa ne olurdu diye 20 yaş küçük olup kadın olarak çalışsa ve sarhoş 50 yaşındaki erkek asılsa ne olurdu acaba diye. hayatın gerçeğinde vardır fazla kurcalamamak gerekiyor.
hesabın var mı? giriş yap