çocukluğun geçtiği sokaklarda yıllar sonra yürümek
-
sokak oyuncak gibi küçük gözükür gözünüze, ama aslında o arada büyümüşünüzdür, yürümesidir.
-
futbol oynamayı öğrendiğin yerin aslında ne kadar küçük olduğunu ve son halinin asla eskisi gibi olamayacağını anlamanıza neden olan yürüyüş.
-
japon kale kurduğunuz taşları anımsatır. özletir.
-
asla yapamayacağım eylem. kaç şehirde, kaç iklimde, kaç insanla büyüdüm sayısını bile bilmiyorum. hangi birine gideyim?
-
o sokaklara birşey başarmış olarak dönersen nostalji.
diğer türlü ebeveyn baskısı.. -
insana tek kelimelik ama anlamı sayfalara sığmayan şu soruyu sordurandır.
neden?
neden hiçbir şey aynı kalmadı?
neden büyüdük ya biz?
mutluyduk öyle, ne halt vardı sanki büyümekte.
neden büyüdük? -
barış manço'nun dut ağacı adlı şarkısının ana temasıdır.
bu sabah doğup büyüdüğüm mahallenin sokaklarında dolaştım
çocukluğumu tekrar yaşamak istedim bu sabah ve bir an keşke bugün
hiç olmasaymış diye düşündüm keşke dün dün kalsaymış
şu sağdaki iki katlı ev nezahat hanımlarındı galiba
yok yok bu yekta beylerinki olmalıydı
nezahat hanımlarınkinin yanı top oynadığımız boş arsaydı
iyi ama nerde boş arsa ya bakla tarlası peki taş mektep
nerdeler kimler götürdü kimler çaldı o güzelim anıları benden
birden rıza amcayı gördüm yine o dut ağacının altında oturuyordu
koştum ellerine sarıldım önce tanımadı sonra rıza amcanın
sımsıcak ellerinde çocukluğumu yeniden yaşamaya başladım
tam karşımızdaki evin üçüncü katında otururlardı
ondört yaşında boyanmaya başladığından mahalleli
sonunu iyi görmezdi doğrusu bu kız çok tango olmuş derlerdi
evlenmiş iki sokak öteye taşınmışlar eskisi gibimi diye sordum
eskisi gibiymiş biraz kilo almış o kadar olsun
kim bilir kilolu olmak bile ne yakışmıştır ona zaten ne yakışmazdı ki
rengini beğenmedim bugün rıza amca üstelik bayağı süzülmüşsün
tabi gece hayatı içki sigara bakmıyorsunuz ki kendinize
ilahi rıza amca birlikler umumi katipliğinden emekli oluvereli
gecesi gündüzü bu dut ağacının altında geçerdi
son üç sadrazamı ve cumhuriyetten bu yana bütün başvekilleri
sırasıyla ezbere bilir bize de saydırırdı çocukluğumuzda
hala hatırlıyor musun diye sordum
hatırlıyor muyum hiç unutmamıştım ki
bilekten bağlı açık sandaletler giyerdi nedense pek derin
nedense pek derin bir iz bıraktı
bende bu sandaletler bir de
kol altları genişçe oyulmuş pembe bulüzü
ilk sigarasını yakışımı hatırlıyorum da
ne gururlanmıştım yarabbim
nasıl bakmıştı gözlerime yıllar yılı bu bakışlarla yaşadım
onlarla uyudum onlarla uyandım şimdi kim bilir
hangi eller yakıyordur sigarasını
oysa bu dut ağacının altında
söz vermiştim söz söz söz hep lafta kaldı dedi rıza amca
yıkılmadık ev bırakmadılar mahallede evlerle beraber
bahçeler de yok oldu
bir şu dut ağacı kaldı onu da kesmeseler bari
birden gözleri parladı
sahi sen televizyona filan çıkıyorsun dedi
tabi ya seni dinlerler bir seferinde
söyle çık pat pat söyle
şu dut ağacını kesmesinler de
aslında dizlerinde derman olsa nafa vekilini bile çıkarırdı
rıza amca gençler ne güne duruyordu ki
söz verdim rıza amcaya
dut ağacını kestirmeyeceğime söz verdim
dünü bilmeden bugünü yaşamanın bedeli öylesine ağırdı ki
yarını bugünden kurtarmak için hayatımda
ikinci kez söz verdim
birinciyi tutamamıştım ama
ikinciyi tutacağıma söz vermiştim -
sokakta ki ilk yürüyüşünü orada yaptığını bilmek ama hatırlayamamak, ilk bisikletine binerken dizlerinden döktüğün kana bakmak ama görememek, ilk evcil hayvanınla beraber koştuğunu hatırlayıp tekrar ağlamak, mahallede; bir zamanlar oyunlar oynadığın, beraber eğlendiğin arkadaşlarını görememek görsen de sanal ortamda konuştuğun kadar yüzyüze konuşamadığının farkına varmak ama şimdiki sokaklara bakınca yakan top, çelik çomak, ip atlamak, sek sek, saklambaç, bilye gibi oyunları o sokakta tadabildiğin için mutlu olmak...
-
mahalle önemliydi bizim zamanımızda, okuldaken defterimin arkasına akşam mahalle maçında kimlerin nerde oyniicağını yazardım, ceyhunukaleye geçmesi için nasıl ikna edebileceğimi düşünürdüm. mahalle maçları önemliydi çünkü merve izliyodu tolgayıda aslı. tabi mahallenin abileride izliyodu kendi aralarında yaptıkları halısaha maçlarına eksik adam olduğunda bizden alıyolardı ve bu bizim için gurur kaynağıydı.
kar yağdığındaki o curcunayı hatırlıyorum. tanımadığım çocuklar bile bizim mahalleye gelip götünün altında poşetle bayırdan kayarlardı. biz bizim kömürlükten merdiveni alır on kişi dizilir öyle kayardık annem babam bile gelirdi dev bayram havası.
bi büyük karpuzu on kişi iki kaşıkla hiç ettiğimizi biliyorum. o ara bişeye gülmekten burnumdan karpuz kabuğu çıkmıştı o halimi gören 10-15 yaşındaki çocukların halini sen düşün :) herkesin ağzından karpuzlar fışkırmıştı. ama kimse birbirinden tiksinmemişti.kimse kimseyi yargılamamıştı. ne garip dimi, bende değil!
mahallemizde bi abi çekirdek toptancılığı yapıyodukilolarca çekirdek getiriyodu mahalleye. mahallenin bi köşesine çekirdek dağı yapmıştık. bazen etrafına otururduk 20 kişi muhabbet ede ede çitlerdik. hayatımda yaptığım en güzel geyiklerin mekanı ve zamanı. hemde boş kafayla!!
topluca istila edilen erik ağaçları, topluca yapılan kavgalar üst mahalleyle, bayramlar zaten ayrı bi dünya herşey birlikte sıfır bireysellik..
yaklaşık 12 sene önce zonguldaktan taşındık. 1-2 senede bir hep gittim zonguldağa hepte mahalleme uğradım. her uğradığımda ya bişey yıkılmış ya bişey inşa etmişler. her gittiğimde biraz daha sessiz buldum mahallemi.çocuklar birz daha azdı hep. ellerinde koca koca telefonlar hepsi yalnız başına bi kenarda takılıyolardı falan demicem tabiki. 5 sene üzerine en son gittiğimde uğrayamadım resmen korktum. binalar yapılar tabiki değişebilir hiçbi problem yok burda fakir edebiyatı yapcak değilim heryer bina oldu falan filan diye ama kendimin bu kadar değiştiğini birinci gözden ve bu kadar aleni bi şekilde görmek beni korkuttu.
acı dolu bi başlık bence. -
o sokaklarda hala çocukların oyun oynadığı görülünce insan mutlu olur, aralarına karışmak ister.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap