• tek başına hayatta kalmanın neredeyse imkansız olduğu oyun. birçok video izledikten ve iştahımı arttırdıktan sonra daldım oyuna. burada size newbie olarak gözlemlerimi aktarmak isterim.

    - anladığım kadarıyla son patchlarden sonra herkes oyuna silahsız başlıyor. elimizdeki ekipmanlar ise; el feneri, bandaj ve ağrı kesici. bu nedenle oyunu en başları bayağı sıkıntılı oluyor. acilen yiyecek ve içecek bulmalısınız, silahı unutun. bunları bulmanın tek yolu ise şehirlere yada kasabalara girmek ve buralar zombi kaynıyor. silahsız, aç, susuz ve acemi bir survivor olarak taşaklarınız sürünmekten pişik olacak, emin olabilirsiniz. balta bulursanız işler kolaylaşıyor biraz, sessiz olduğundan diğer zombileri ve oyuncuları uyandırmadan kendinizi koruyabiliyorsunuz.

    - yine bir newbie olarak söylüyorum (tecrübeli survivorlar daha iyi bilir) benim planım hayati öneme sahip birkaç edevatı alıp ormana kaçmak ve daha sonra kasabalara inip ufak vurgunlar yapmak. bu önemli edevatlar nedir? bol cola (matara da olur), konserve, balta, kibrit, avcı bıçağı ve harita. en son maceramda herşey yolunda gidiyordu. yukarıda bahsettiğim aletlerin yanısıra av tüfeği, tabanca, saat ve pusulam dahi vardı(haritam yoktu). artık ormana kaçma vakti gelmişti! saatime baktım: 19:00. hava yavaştan kararıyordu, ama pek de umursamıyordum açıkçası. aklımda ormanda vuracağım domuz ve onu pişireceğim küçük ateşim vardı. ormanın içine doğru ilerlerken, etrafta hiç hayvan olmadığını gördüm. ama yanımda iki kutu fasulye ve bol su olduğundan, daha da derinlere girdim. geceyi bir şekilde atlattıktan sonra (gündüz serverına geçtim) yolumu kaybettiğimi anladım.bu olamazdı, doğma büyüme istanbullu olarak pusulam ve saatimle yön bulmaya çalıştım, ama aradığım yer esenler otogarı olmadığından, bir süre sonra bunun faydasız olduğunu anladım. panik olarak körlemesine koşmaya başladım. bu arada birkaç tavşan gördüm ama nefes nefese olduğumdan (sanki başka birşeydendi, benim adam zangır zangır titriyordu) ıskaladım. bu arada yiyecek stokumu da bitirmiş ve acıkmaya başlamıştım. açık bir alana geldiğimde ise uzaktan bir inek ve bir keçi gördüm yalnızca 100 metre ötedeydiler. kulaklarımda zafer müziği full deparla müstakbel yemeklerime doğru koşuyordum. bir anda puf! ikisi birden despawn oldular (serap?) ve açlıktan kıvrana kıvrana öldüm. bu hikayenin özeti: 1. harita önemli hacı 2. olm çocuklarınızı izci kursuna falan gönderin benim gibi olmasın sonları.

    - öldüğünde üzerinde bulunan herşeyi kaybediyorsun. (çadırın ve içindekiler konusunu test etmek mümkün olmadı maalesef)

    - heli crash site'tan başka script duymadım, görmedim.

    - 100 kişiye kadar server gördüm

    - oyunda para yok ama ibnelik, kalleşlik maksimumda. doğada karşılaştığın insanlar daha güvenilir oluyor galiba.

    - oyunun amacı hayatta kalmak. 1-2 saat canlı kaldıktan sonra karakterinle öyle bir bütünleşiyorsun ki, onu hayatta tutmak tek önemli şey haline geliyor.

    5-6 saatlik oyun tecrübemle ancak bunları anlatabilirim. beraber oynamak isteyen olursa katılabilirim. yoksa nihat, derya ve noumadan oluşan bir ekiple dayz survivor'a katılacağım.
  • oyunu hiç oynamadım fakat şu videoda ki deliyi izlerken çok eğlendim.
    dayz delisi
  • oyunda pantolonu çıkarılmış ama geri kalan her şeyi üzerinde cesetler görürseniz bilin ki ruslar yapmış demektir. milleti zevk için öldürüp sonra da pantolonlarını çıkarıp tecavüz ediyorlar. 10 numara psikoloji deneyi olur bu oyundan.
  • ekip olarak oynandığında ekstra keyif veren oyun. fakat kalabalık olmanın avantajlarının yanında tehlikeli yanlarıda yok değil elbet.

    tek başına takılan ya da daha kalabalık dolaşmak isteyenler yeşillendirebilir. gözünü sevdiğimin liselileri ilişmesin yeter.

    gelecekten gelen edit: demişim demesinede grup ile oynamak insanı kanser edip çileden çıkartabiliyor. üstelik buradan değil reel arkadaşlarım ile oluşturduğumuz grupta meydana gelen bir şey bu. oyuna farklı amaçlar ile girince grupta kopmalar ve sıkıntılar oluyor. şöyle ki; bazılarımız rp mantığı ile yaklaşırken, bazılarımız ise daha hızlı, eğlenceli ve absürd oynamak isteyebiliyor. böyle olması grup içinde ayrılıkçılık yaratıyor. çok kalabalık grup ile oynamanın avantajları olduğu gibi çok büyük dezavantajları var. bir yerden başka bir yere intikal etmek için çok sabırlı olmak gerekiyor çünkü kaybolan kaybolana. oyun tecrübesi düşük bir oyuncunun ilk önce tek başına oyunu tam anlamıyla öğrenmesi gerekiyor ki gruba adapte olabilsin. he eğer herkes aynı düzeyde ise pek bir sıkıntı yaratmaz tabii. o yüzden demem odur ki 2-3 kişi maksimum 4-5 kişi o da uyum sağlayabilecek kişiler ile oynayacağız. aha aynı benim gibiler diyenlere gelsin;

    tercihen daha önce online oyun tecrübesi olan.
    ekip çalışmasına yatkın.
    analitik düşünebilen.
    iyi derecede m4a1 ve mosin tüfeklerine hakim.
    iletişim becerisi yüksek.
    erkek adaylar için askerliğini tamamlamış. (yaş için şey ettik)
  • göl içinde susuzluktan ölebildiğiniz oyun. madem realistik mod yapıyorsun bırak da içelim o gölden suyu kana kana boş su şişesine ne gerek var içebilmek için. işin boktan yanı boş kola şişeleri ile de içemiyorsun. su taşıma özelliği olan spesifik bir su matarasına sahip olmanız gerek su taşımak için. böyle mi olur lan survival mod. olmayacak malzemelere akla gelmeyecek görevler yüklersin böyle zor şartlarda hayatta kalmak için. bir de bazı götler hile yaparak sizi yanlarına çekip öldürüp üzerinizi yağmalayabiliyorlar. 2 saat loot yaptım pat diye geberdim ne olduğunu anlamadan. oynama isteğini öldürüyor tabi bu da insanın. oyundaki onca bug ve saçmalığa rağmen modun bu kadar tutmuş olması da fikrin çok iyi olduğunu ama uygulamada hataların çok olduğunu gösteriyor. umarım standalone versiyonunda bu tarz hatalar olmaz ve oyunun zevkine tam olarak varabiliriz.
  • zombie apocalypse oyunlarının en iyilerinden biridir

    dün gece cherno yakınlarında bir köyde gözlerimi açtım, karnım biraz aç bir kaç eve girip arama yaptıktan sonra 16 ya yakın pompalı mermisi buldum, bir de tüfek ama cebimdeki mermiler tabi ki tüfeğime uymuyordu, cherno'ya koşan başka bir yabancı ile karşılaştım, agresif değildi iyi birine benziyordu ve iki silah taşıyordu, bende tüfekleri edip edemeyeceğimizi sordum, zavallı adam kabul etti, tüfeğimle takas yaptığım pompalıya mermileri cebimden doldurdum ve adamın kafasına ateş ettim, üzgünüm dedim bu dünyanın kimseye acıması yok, bir sonraki adamın matarası vardı benim yoktu, öldü, ölürken matarası da delik deşik oldu ama hala birşeyler içilebiliyordu, koli bandı ile yapıştırıp devam ettim, üzgünüm buralarda hayat zor, cherno 'ya doğru giderken dağlardan üzerime ateş açıldı, anlaşılan pkk'lılar buraya da dadanmıştı, bir tepeciğin arkasında yere yatarak götüm götüm uzaklaştım. hayat zor kanka. çok koşmaktan olacak ki susadığımı hissettim, ilk gördüğüm su birikintisinden kirli mi temiz mi diye düşünmeden 3 litre su içtim, biraz karnım şişti ama olsun. 10 dakikalık koşmanın ardından cherno şehrine sonunda varmıştım, hemen itfaye'ye gittim, bir yangın baltası kaptım, baltayı kaptığım gibi şehirdeki karakola gittim belki daha iyi bir silah bulurum ümidi ile, 4 kutu .380 lik mermi buldum, bir akrep birde şarjörü. ben bütün bunları yaparken biri bana hokey sopası ile arkamdan vurdu tam ayağıma gelmişti ve ayağımı kırdı, arkamı döndüğümde çoktan sırat köprüsünü yarılamıştı, duyduğu son ses büyük ihtimalle benim zekası ile ilgili söylediklerimdir, kırık ayak ve bitik şarjör ile tehditler savuruyordum, içeriden sesler gelmeye başladı, içerisinde bulunduğum odanın kapısını kapattım ve bu kapıyı ilk açanı mermi manyağı yaparım dedim ingilizce. halbuki şarjörümü doldurmam 15 saniyemi alacaktı, keskin bir bıçakla o kapıdan giren birisi beni kolayca öldürebilirdi, ama öyle olmadı tehdit işe yaramış olacak tabanca ve akrep'imi doldurana kadar bir sıkıntı çıkmadı, tek sorun bacağımın hala kırık olmasıydı, bulunduğum kattaki bütün odaları boşalttıktan sonra en üst kata çıktım, karakolun çatısına, eli sopalı iki geri zekalı elinde akrep olan "birine" saldırdı ve tabi ki hakları olan 19 adet .380 mm mermiler ile cehenneme duhul ettiler. karakoldan hemen çıktım, biraz uzaklaştıktan sonra tenhadaki ilk ağacı itfaiye baltamla kestim çünkü ayağım çok acıyordu, kütüğü kesip sopa haline getirdim ve sopayı bez parçasına bağladım, daha sonra bu sopayı ayağıma sararak kendimi bir nebze iyileştirdim, tam o sırada izimi sürmüş ve beni takip etmiş olan kalaşnikoflu birisi tarafından üzerine bir şarjör boşaltılmak üzere şehit edildim. umarım bütün eşyalarım çöp olmuştur.
  • oyunda piskopat çok ben onu anladım. http://www.youtube.com/watch?v=s2n8kmbqsbi

    lakin böyle komik tiplerle de karşılaşılmıyor değil http://www.youtube.com/watch?v=o6o8x67apm8 ama sırf çanta için şu kafa adamları öldürenlere çok pis küfür edip, videoyu eksiledim. lan olm böyle adamlar zaten dayz'yi dayz yapan adamlar. neden ateş edersiniz ki elinde silah olup, sana tehdit oluşturmayan adamlara. tam bir ibnelik.
  • pre alpha olmasına rağmen steam'de 2014'ün en çok satan oyunu olma özelliğini şimdiden yakalamış. 30 dolar biraz pahalı geldi ama meraktan sırf meraktan aldım. biraz bekledikten sonra güzel olacağı kesin.

    oynanış hakkında biraz araştırma yaptıktan sonra rastgele bir server'a girdim. kontroller standart fps oyunlarına göre farklı. fakat dayz eski bir mod olduğu için bilenler için oynanış aynı kalmış. alıştıktan sonra başladım deli gibi koşturmaya. o ev senin bu ev benim loot kastım. yaklaşık 1 saat koşturmadan sonra kendimi terk edilmiş askeri üste buldum. binaları temkinli bir şekilde gezmeye başladım ve hangi binaya girsem ek malzeme ağır makineli silah, tabanca buldum. çocuklar gibi şendim. üssün tamamını gezdiğim için biraz rahatlayıp temkinli olmayı elden bırakmıştım. elimde soda bir çadırın içinden çıkarken bi' anda havada savrulan baltayı fark ettim. paniğe kapılıp koşmaya başladım. oluk oluk kanlar akmaya başladı. hemen silahı elime alıp peşimden gelen baltalı elemanı vurdum ve öldü. derken kan kaybından bilincimi kaybedip bayıldım.

    2 saatlik oynanıştan sonra tek canlı görünce biraz bocalayabiliyorsunuz tabii. o kadar loot'tan sonra ölünce biraz üzücü oluyor. genel olarak keyifli oyun. araç kullanabilme özelliği bir an önce gelmeli. yarım saatte 3 kilometre koşulmuyor.
  • arma 2 ve arma 2 operation arrowhead i steam uzerinden alıp 24 dolar verip ustune de dayz mod'u kurup hala oynamadığım oyun.

    binbir teferruatla oyunları kur, version un eskiymiş, patch indir, battleye yukle, sixupdater yukle, sixupdater .net 4.0 istiyor onu yukle, oyuna gir, bazı serverlara hala gireme, neden giremedigin anlasılmasın, en sonunda bi servera gir ancak butun grafik simsiyah olsun, önünü göreme, forumlarda çözüm ara, battleye'ı yeniden yğkleyişnce düzeliyo desinler, battleye missing string hatası versin, kullanıcının biri dayz updater diye bi şey yapmış onu indir, kur, o da "senin java'n yok, java lazım" (java var) desin, java indir kur, yine olmasın, oyunu steam'den verify etmeye çalış hata versin, eeeeeeeeeeeeeeee ananın amı.

    20 senedir oyun oynuyorum, ne modlar editledim, neler neler yaptım ama şu siktiğimin dayz inin içinden çıkamadım.

    bi heves verdiğim paraya yanarım. adam gibi bi install yapamadığınız için de beyninizi sikeyim.

    mod oturuncaya kadar para vermeyin.

    edit: oynamayı başardım, eger siz de anlatıldıgı sekilde yuklemenize ragmen zorun yaşadıysanız linke göz atabilirsiniz.
    http://dayzmod.com/…etedchernarus-problem-solution/
  • oyunun en can sıkıcı yanı bandit'ler. tamam, herkes dostane değil ama bu koduumun şeysi de simülasyon değil, oyun. iki saatimi harcayıp bulduğum üç beş şeyler mutlu mesut dolanırken, yanımda spawn'lanan bir server jumper'ın kafama sıkıp her şeyime el koyması hiç de eğlenceli değil.

    ha gerçek hayat.. bu gerçek hayat mı lan koduum? steam'den kurduğum oyun.
hesabın var mı? giriş yap