• batı müziği seven, operadan ve baleden hoşlanan ve devlet tiyatrolarını seven arkadaşları üzen tasarı...

    iki önemli alan daha kapatılıyor, sözlükteki muhafazakâr arkadaşlar farkında değil... ya da hükümeti destekledikleri için bir karşı çıkan duymadım.

    beyler, mesele sadece çıplak balerin meselesi ya da başbakan kızına laf eden tiyatrocu meselesi değil. bakanlığa bağlı bütün sanat kurumları kapatılıyor...

    yalnızca istanbul'da değil bütün halk müziği koroları (ankara devlet türk halk müziği korosu, istanbul devlet türk halk müziği korosu , sivas devlet türk halk müziği korosu, şanlıurfa devlet türk halk müziği korosu), bütün klasik türk musikisi koroları (cumhurbaşkanlığı klasik türk müziği korosu, izmir devlet klasik türk müziği korosu, ankara devlet klasik türk müziği korosu, bursa devlet klasik türk müziği korosu, diyarbakır devlet klasik türk müziği korosu, elazığ devlet klasik türk müziği korosu, samsun devlet klasik türk müziği korosu, mersin devlet klasik türk müziği korosu) kapatılıyor... (bir tek cumhurbaşkanlığı korosunun bunun dışında kalacağını sanıyorum.)

    üstelik bütün bunlar yapılırken, koroların tamamı kendisine bağlı güzel sanatlar genel müdürü murat salim tokaç'tan tıs yok.

    (bkz: devletin kültür ve sanat kurumlarının kapatılması)
  • "akm'yi yıkacağız, oraya barok tarzı opera binası yapacağız" diyen hükümetin son çalışması.

    madem devlet opera ve balesi'ni kaldırıyorsun taksime yapmayı düşündüğün "barok tarzı opera binasını" ne yapacaktın diye sormazlar mı adama?
  • bir ülkede yapılan bir eyleme, yeterli sayıda insan katılmadığı takdirde, o ülkede çocuğa tecavüzün bile serbest kalabileceği mantığına dayanan argümanlarla savunulan sanat katliamı.

    kafan çok güzelmiş, güle güle kullan.
  • bir konservatuvar (opera) mezunu ve bir öğretmen olarak bazi seyler yazmak istiyorum. hani bunun içinden gelmiş, az çok nelerin olduğunu, döndüğünü bilen birisi olarak.

    ilk sözüm "beni ilgilendirmez, zaten dinlemiyorum" culara. evet kimse bati muzigini, operayi, senfonileri, muzikalleri, baleyi, vb. sevmek zorunda degil. fakat bunlari dinlemiyor/izlemiyor olmak demek, devlet opera ve balesinin kapatilmasi ile alakali savunmalari icin yeterli bir arguman degil. yarin öbür gün, senin hoslandigin türde bir seyin kapatilmasi/form degistirmesi durumunda da baskalarindan destek gormediginizde hissedeceginiz sey belki de en iyi cevap olur. ki dilerim boyle bir sey de yasanmaz.

    klasik müzik bir kültürlenme işidir bana göre. dinlemeyen kültürsüz demek değil bu, doğru anlaşılsın istiyorum. bu tarz müzikleri sevmek, içe sindirmek, belli bir zaman ve belli bir kültürlenme gerekir. işte o zaman dinlediğin müziklerdeki farkı görebilir, hangi orkestranın daha iyi çaldığını görebilir, hangi baritonun sesini daha iyi çevirdiğini farkedebilir, ses renkleri hakkında fikir edinebilir, şeflerin gerçekte ne işe yaradıklarını, hangi şeflerin neleri doğru neleri yanlış yaptığını anlayabilir, terzetlerde düetlerde quartetlerde nasıl bir uyum olup olmadığını kafanızda tartabilirsiniz. ve bununla birlikte daha pek çok şey.

    bu bizim öz müziğimiz değil, kültürümüzde yok diyorsunuz fakat şu bir kere anlaşılmalı. "çokseslilik" dünyanın kendisinde, sesin yapısında zaten olan bir şey. "doğuşkanlar" konusunu araştırmanızı isterim mesela. bir sesin içerisinde aslında farklı seslerin de tınladığının anlaşılması gerekiyor. kaldı ki bu çok seslilik sadece müzikte değil, hayatın her alanında var olan ve olması gereken bir şey. yurtdışında olan bir şey, kiliselerde küçücük yaşlarda o çok sesli eserlerde yer alan çocuklar. daha küçük yaşlarda nota öğrenen, büyük eserleri seslendiren. bizde malesef böyle bir sanatsal/kültürel durum olmadığı için, bunun anlamını anlayamıyoruz. ne zaman ki, bir elin parmaklarını geçmeyen çocuk korolarına gidiyor çocuklarımız, o zaman farkediliyor bunun anlamı. o zaman görülüyor çocukların o korolarda söyledikten sonra aldığı kültür, sahip oldukları sosyal yaşam şekli, arkadaşlarıyla olan ilişkilerindeki olumlu gelişmeler. emin olun o çocuklar, diğerlerine göre çok daha sosyal oluyorlar ve çok daha doğru ve güzel "tınlıyorlar" normal hayatlarında da.

    ---

    gelelim şimdi iğne/çuvaldız olayına.
    eleştirilerden en doğru olanı şu. yukarılarda birisi yazmış, yürüyüşlere - toplantılara kimsenin gelmediğini.
    geçtiğimiz günlerde, solist arkadaşlarımdan bir tanesinden şöyle bir şey duydum ve çok üzüldüm.

    "bu kapatma olaylarıyla alakalı gidişata dair bir toplantı yapıldı, 20-30 kişiden fazlası gelmedi."

    işte acı olan bu. daha sanatçıların kendileri, başlarına geleceklerden bihaber. veya umursamaz. kadrolu sanatçıların bir kısmı kendilerine bir şey olmayacağını düşünüyor sanırım ama büyük tehlike.

    kadroluların, sözleşmelilerin, yani hangi formatta çalışıyor olurlarsa olun bu sanatçıların birlik olması gerekiyor. sadece birlik olmaları değil, diğer sanat dallarındaki meslektaşlarıyla da birlik içinde olmaları gerekiyor.

    tiyatrocular yürüyüş yapar, içlerinde operacıları göremeyiz. operacılar yürüyüş yapar, tiyatrocuların haberi olmaz. bu kopukluklar olmasaydı ve toplu bir ses verme, toplu bir başkaldırı olsaydı, şu an kimse size dokunamıyor olacaktı.

    olayın bir de konservatuvar bazı var. geçen yakın bir solist arkadaşım da bundan bahsetti, konservatuvarda okuyan pek çok genç gelecek kaygılarıyla, başlarına az çok ne geleceğini bilerek, maddi kazançlarının düşük olacağını bilerek, sırf bu işe gönül verdikleri için "6 sene" boyunca şan okuyorlar konservatuvarlarda. sadece sınavlara hazırlanmıyorlar bu sürece, sağlıklarına, uyku düzenlerine dikkat ediyor ve çok büyük bir efor sarfediyorlar. sırf bu işe gönül verdiklerinden.

    e sen bu konservatuvarlı gençleri bilinçlendirmezsen eğer, eğer bu gençleri de bilinçlenridmeyip kendi kurumun içinde sadece bu savaşı verirsen her zaman bir şeyler eksik kalacaktır.

    opera, tiyatro, bale ve diger tüm sanatsal kurumlar, o sanat dallarını okuyuan gençleri de içerecek büyük bilgilendirme toplantıları yapmalı ve buna göre hareket etmeliler.

    malesef bu konularda çok karamsarım.

    --

    ek: yazmayi unuttugum bir sey var. opera-bale seyircisi az cok bellidir. evet oyunlar, temsiller her zaman full'dür ama bu devamli farkli insan sirkülasyonu var anlamina gelmiyor. kemikleşmiş seyirciye yapiliyor yapilan eserler. bu sebeple, oyunlar içerisinde oyuncularin pankart açmasi veya oyun sonlarinda seyircilere yönelik yaptiklari şey biraz "körler sağırlar birbirini ağırlar" gibi oluyor, kaba tabirle. ve bundan herkesin haberi olmuyor dolayısıyla. bu yapilmasin demiyorum, yapilsin elbet, o seyirci de bilinçlensin.

    fakat geniş sanatçı katılımlı , "organize" olunabilmiş, "zeki"ve işi bilen insanların yönetiminde yapılacak toplantılar/yürüyüşler/eylemler ancak sonuç verebilir. yoksa biz de aile içerisinde çok şeyi kınıyoruz evde de, kimsenin haberi yok.
  • bundan sonra diyanete devlet bütçesi ayrılmayacaksa sonuna kadar destekleyeceğim karardır.

    evet, kültür sanat devletin asli hizmeti olmayabilir. o zaman din işleri de devletin elinden alınıp tamamen bağışlarla yürütülmelidir.
  • hiç gitmiyorum ve önemi yok benim için, kapanırsa kapansın diyen arkadaşlarım, türkiye'de iyi ve güzel reklamı yapılan operaların dolup taştığını bilmediğinize eminim. kadıköy operası bunlardan birisidir, örnektir. umarım futbolla operayı da karşılaştırmazsınız olur mu ? anlamadığım bir diğer nokta madem hiç umrunuzda değil ne olup olmadığı, niye bu kadar batsın ki size ? arkeolojik kazıların da size bir faydası yok mesela değil mi ? su sporlarının da, dağ sporlarının da, kış sporlarının da ve örneklerini inanılmaz derecede uzatabileceğim bir çok olgunun size bir faydası yok. kapatalım ve dünya sizin etrafınızda dönsün değil mi ? devlet opera ve balesi'nin kapatılmasının işlevselliği ile alakası yoktur. tamamiyle bilinçli atılımlardır. arkasında çok daha farklı, kirli düşünceler barındıran hareketlerdir. oysa ki (bkz: rengim gökmen) yeni operalar açılacak diyordu. hadi bakalım göreceğiz, nedir ne değildir..
  • expo'yu istersin, olimpiyatları istersin, daha bir çok şeyi istersin ama bu gidişle nah alırsın demek istiyorum.
  • zamanında bu adamların zihniyetlerinin karanlığı kabbbak gibi ortadayken, "tehlikenin farkında mısınız?" sloganlarını gereksiz bir hezeyan olarak gören ve "demokrat" ambalajında "değişim" adı altında dış destekli bu harekete doğrudan/dolaylı destek veren köşe yazarı/sanatçı?/toplum önderleri artık "ancak ve ancak" paris'e, londra'ya gittiklerinde opera izler, instagram twitter'dan hayranlıklarını paylaşır, bizler de soğuk pazar sabahları sucuklu yumurtamıza ekmek banarken henüz açılmış uykularımızın boşluğunda gazetelerin pazar eklerinde okuruz izlenimlerini...

    mustafa kemal, sofya'da izlediği bir opera sonrasında "balkan savaşında neden yenildiğimizi anladım" demiştir ama bu anlayışın derinliği birçoklarına sığ gelir.

    mevzu yalnızca bir opera değil, nasıl bir yaşamı ve toplumu tercih ettiğinizdir. bilim-kültür-sanat bir bütündür, bir bütün olarak yaratılır-yaşanır. siz bu ayaklardan birini keserseniz, döngüyü geri dönülmez bir şekilde bozarsınız ki aslında çoktan bozdunuz, bozduk.

    bundan belki 30 sene sonra, tepenizden aşağı haçlı bombaları inerken ve sevr sonrası uykuda olan hesaplaşmanın defteri tekrar açılırken nerede hata yaptığınızı düşünürken yine suçu latin harflerine, kılık kıyafet devrimine filan atarsınız artık.
  • 1 kere opera izlemişliğim yok, aynı şekilde hiç bale içeren bir gösteri izlemedim ancak ciddi sayılabilecek bir tiyatro ortalamam var, bilemiyorum opera ve bale çekici gelmedi, muzaffer izgü kitapları okumaya başladığımdan beri çocuk tiyatrosuna, aziz nesin vb. derken son 1 - 2 seneye kadar yılda en az 3 oyun görüyordum ki biliyorum ülkemde bu ortalama yükselten bir ortalama.
    tiyatrolar 1960lardan kalma gibi, hemen tüm binalar tarihe yaslanmış, çalışanlar keza öyle, ciddi bir sanat terbiyesi ve devlet geneleği temeline oturan bir çalışan profili var, afişler renklenmiş, aplikler, gazlı lambalar spot ışıklara florasanlara dönüşmüş hepsi o, o doku tat hep aynı, müthiş bir keyif aynı zamanda o eski salonların eski kokusunda sahnede tiyatrocuları izlemek..

    biletler mi? fast food restorans zincirleri menülerinden daha pahalı değil, ama buna rağmen ucuz olan şeylerde gördüğümüz yoz, bayağı ve müptezel değil içerisi, belli bir kitle var, edepli, zevkli, usül erkan bilen ve genel olarak uygar/medeni.

    tiyatro ben bildim bileli böyle.hiç değişmedi, ihtiyaçta yok zaten, yaşamalı ve yaşatmalı gibi hissettiriyor kendini..
    yaşı dolmamış kızım var, iki elim kanda olsa tiyatro zehrini vereceğim bünyesine, bana neye/kaça mal olursa olsun çocuk tiyatrosu ve sonra devlet tiyatrosu izleyecek ömrünün her yaşında benim hanemde doyduğu sürece.bunun en azından böyle olması gerektiğine inancım büyük.

    operalı baleli konunun altında tiyatro ağlaması yapmamın sebebine gelince.
    dedim ya 1 opera izlemedim (carmene bilet bile almıştım ama işim çıktı), içinde bale olan tek bir canlı gösteri izlemedim, ama bu kapatılma mevzusuna gelince şimşekler çaktı, aklıma gelen ilk ve tek düşünce benim tiyatro ile ilgili hissettiklerimi opera ve bale ile ilgili hissedenlere ne olacaktı?
    cevap vereyim?
    yada vermiyim...
    bazen soru sorabilmek cevap aramaktan daha önemlidir.
  • her şeyi devletten bekleme ama tüm milletvekillerinin karısına kızına metresine oğluna uşağına özel araç çeksin devlet, beleş telefon versin, diyanete milyarlar akıtsın. sonra "e senin baleni ben mi finanse edicem".

    neymiş, kültürel faaliyetmiş bu, o yüzden devletin görevi böyle şeylerin kurulabilmesini sağlayıp köşesinde oturmakmış. sizin kendi dünyanızı yönetmenizden ne hayır gelmiş ki devlet işlerinde mantıklı fikir beklensin.

    biri hepimizin her gün hangi sosyal faaliyette bulunduğunun çetelesini tutar, öbürü "klasik dinlemiyorsak cahil miyiz" der.

    klasik müzik dinleyince entel, dinlemeyince cahil olunmuyor canım. "sanat ne yea. çok istiyorsanız gidin az ötede oynayın," diyince cahil olunuyor.

    neyse. ilber ortaylı'yla veda etmek istiyorum zira daha fazla devam edemeyeceğim.
hesabın var mı? giriş yap