• içinde büyük bir hüzün barındıran ama başarısı bilimsel bir gerçek olan vasat sistem. tarihsel gelişimine bakmak için ankara savaşını ve sonucunu iyi analiz etmek gerekir. osmanlı'dan çok daha türk olan timur ve beyazıd'ın bu savaşında osmanlı ordusu şu şekilde yer almıştı;

    beyliklerden gelen kuvvet güçler- osmanlı askerleri- bizans esiri askerler- beyliklerden gelen kuvvet güçler

    savaşın kaderini tayin eden kanat kısımlarını güvendiği kökendaşlarına armağan etmiş, pek güvenmedikleri bizanslıları da gözlerinin önünde olması adına merkeze kendi kuvvetlerinin arasına almıştı osmanlı. velhasıl savaş başladı, ancak osmanlı savaşa maça 5-0 yenik başlayan futbol takımı gibi başlamıştı. timur ve ihtişamlı ordusu bayraklarını kaldırdığı anda kanattaki beylik kuvvetleri timur saflarına geçmişti. osmanlı askerlerinin bir çoğu bu gelişme nedeniyle, bir kısmı da timur'un ve daha önce hiç görmedikleri kadar ihtişamlı olan ordusunun korkusuyla oluşan kaos ortamından faydalanıp kaçmıştı. yine de savaşın büyüklüğüne gölge düşürmedi bu durum. ezici timur üstünlüğüyle ve beyazıd'ın esir alınmasıyla sonuçlanan savaşın en dikkat çekici kısmı kanının son damlasına kadar savaşan bizans kuvvetleriydi. kaçan osmanlı askerleri ve saf değiştiren beylik askerlerine rağmen son bizans askeri yere düşene kadar kahramanca savaşmıştı bizans askerleri.

    savaştan kurtulmayı başaran osmanlı ileri gelenleri uzun süre bu durumu düşündü ve tartıştı. bizans askerlerinin beklenmedik kahramanlık öyküsü, gavur diyerek yıllardır savaştığı insanların, müslüman beyliklerden gelen din kardeşlerinden daha cesur çıkması ve osmanlı için ölmesi beklenmedik bir durumdu. uzun süre düşündükten sonra anladılar bizanslıların kolaylıkla kaçabilecekken neden kaçmadıklarını. kaçmamalarının yegane nedeni kaçabilecek bir yerlerinin olmamasıydı. o kadar uzun süre esaret ve osmanlı hükmü altında yaşadıktan sonra osmanlı'da da yıkıldı yıkılacak gözüyle bakılan kostantinapolis'de de ötekiydiler artık.

    ibn-i haldun'un tavsiyelerini gördüler bu olaya cevap ararken "asla kendi kökeninden birini yanına alma ve güvenme, kendi kökeninden olan kişi zaman geçtikçe en az senin kadar hakkı olduğunu düşünür tahtın". bu nedenle devşirme sistemini kurdu osmanlı daha çocukken annesinden babasından ayrılan hristiyan çocukları ağır bir eğitim dönemi sonrası en kritik pozisyonlara getirildi. olayın en iyi kısmı devşirmelerin asla hak iddia etmemeleriydi.

    bu noktada batı ve osmanlı arasındaki ince ama müthiş bir fark da ortaya çıkmakta. batıda kral bir lord, soylu veya vezirin kellesini istediğinde, kellesi istenen sonuna kadar direnir, gerekirse kaçıp isyan eder, yakalandığında da çoğunlukla af dilerdi. ancak devşirme sistemi sonrası osmanlı'da bir kere bile yaşanmamıştır bu durum. padişah tarafından kellesi istenen devşirme sadrazam da olsa, asker de olsa kafasını öne eğip ölümüne gider. çünkü batıdaki asilerin aksine devşirme bu olayı varlığının tamamlanması olarak görür. ne annesi, ne babasından haberi olan ve mevcudiyedinin tek sebebi padişahın lütfu olan insanlardır devşirmeler. onlar için padişah tarafından idamlarının istenmesi bile büyük bir olaydır. çünkü güçlerini, sadakatlerini ve varlıklarını adadıkları padişahları bir kaç dakikalığına da olsa kendilerini düşünmüş, aralarındaki perdeleri kaldırmış belki de onlardan nefret etmişti. bu nedenle büyük bir huzur ve tamamlanmışlık hissiyle idama giderken bile padişahım çok yaşa nidaları atmıştır devşirmeler.

    bizans askerlerinin sadakati ve devşirmelerin osmanlıya kattıklarını gördükten sonra kahpe bizans türevi filmler görmek zoruna gidiyor insanın. arkamızı ilk döndüğümüzde ingilizlerle işbirliği yapan ve binlerce osmanlı askerini kör edip çölün sonsuzluğuna bırakan arapları kahraman ilan eden tarih kitaplarımızın bu büyük drama kayıtsız kalmaları gerçekten çok acı. param olsa ankara savaşını bizans askerleri perspektifinden anlatan son samuray tarzı bir film yapardım. inanın çok daha dramatik bir amaç uğruna ölen samurayların aksine gidebilecek bir yerleri olmadığı, yaşamak için bir sebep görmedikleri için ölen bizanslıların hikayesi.

    edit: mhp parti tüzüğü tadında hazılarlanan tarih kitaplarımızda bu olayın 1000 yıl sonra bile yer almıyacak olması da ayrı bir üzüntü konusu.
  • anaların gözyaşları üzerine kurulan bir sistem.

    sözlükteki osmanlı hayranları ve tarihçilerin belki çok zoruna gidecek. ama tarafsız bir gözle bakıldığında osmanlının yönetim ve askeri kesiminin önemli bir bölümüne eleman sağlayan bu sistemin tamamen zulüm üzerine kurulmuş olduğu inkar edilemez. osmanlıyı elbette seviyoruz ama bu onun herşeyine körü körüne taraftar olacağımız anlamına da gelmez.

    geçenlerde "king arthur" filmini izliyordum. bir savaşta esir düşen samatya şövalyelerinin özgürlük karşılığında roma'yla yaptıkları bir anlaşma sonucu romalılar her yıl samatya halkından 15 yıllığına şövalye olarak kullanmak üzere erkek çocukları toplamaya geliyordu. sırf dedelerinin yaptığı bu anlaşma yüzünden çocukların ailelerinden kopartılıp savaşa sürüklenmesi çok zulüm gibi göründü gözüme. sonra şöyle düşündüm: peki osmanlının yaptığı neydi? kendi yönetimi altında yaşayan gayr-i müslim halkın çocuklarını zorla ailelerinin elinden almak, onları müslüman gibi büyütmek ve akıllılarını devlet adamı, diğerlerini asker yapmak bir zulüm değil miydi? tamam bu sistem belki iyi meyveler de verdi. peki ya o aileler? o çocukların hakkı ne olacak? bazıları sokullu mehmet paşa gibi sonradan ailelerini ve papaz olmuş kardeşlerini bulsalar da çoğunun osmanlı içinde eriyip gittiğini biliyoruz. gayr-i müslüm reayana bunu yapma hakkını sana hangi hukuk sistemi verdi? o çocukları annelerinden kopartıp kendi bildiğin bir sistemle belleklerini şekillendirmek hangi hak-hukuk çerçevesinde mantıklı görülebilir?

    ivo andriçin drina köprüsü romanını okuyanlar hatırlar. orada osmanlının topladığı çocukların ve ailelerin ağlatan dramı çok güzel gözler önüne serilir. düşünün ki siz hristiyan bir devlette yaşıyorsunuz ve o devlet sizin çocuklarınızı küçükken zorla sizden alıyor ve artık öyle bir çocuğunuz olmuyor. buna ne isim verirsiniz? tek kelimeyle: zulüm!

    bizler madem ki müslümanız ve olaylara müslümanca bakıyoruz; o halde bir devleti veya onun sistemini putlaştıramayız. anaların ve çocukların gözyaşları üzerine kurulmuş bir sistem, roma'nın da osmanlı'nın da olsa zulümdür.

    bana "yok efendim onlar devlet adamı oldular, şöyle zengin oldular. yok bilmem müslüman olup ahiretlerini kurtardılar falan"la gelmeyin. kimsenin iradesine ipotek koyarak islamiyet bahşedilmez. bana o annelerin gözyaşlarının izahını yapın. bir de kul hakkı diye bir şey vardı?
  • devşirme hakkında iki adet popüler mit vardır.

    i) aileler çocuklarını isteyerek veriyorlardı: kargaların bile gülmesi gereken, tek dayanağı "bizim ecdadımız kötü şey yapmaz aga" olan bir yalandır bu. kim 12 yaşındaki yavrusunu "aman bu ilerde paşa olur yüksek mevkilere gelir" diye gönüllü olarak hayat boyu askerliğe verir. üstelik sanki devşirme'ye alınan her oğlan paşa olmuş, vali olmuş gibi. ailelerin çocuklarını vermeye razı olması bir başka açıdan da makul değildir; köylü ailelerinde ve özellikle osmanlı imparatorluğu gibi toprağın bol nüfusun kıt olduğu bir ülkede toprağı işleyecek emek gücü aşırı derecede önemlidir. bir köylü ailesinin tam da çalışacak yaşa gelmiş bir erkek çocuktan vazgeçmesi düşünülemez.

    ii) alınan çocuklar ailelerinden ve köklerinden koparlardı: bu da doğru değildir. heath lowry onbeşinci yüzyıla ilişkin devasa bir çalışma yapmış, bu çalışmada pek çok yeniçerinin kendi memleketinde görevlendirildiği ve akrabalarıyla görüştüğü net olarak görülüyor. bu çalışma henüz yayınlanmadı ama yayınlanınca bu miti ortadan kaldıracaktır. bu arada bahsedilen dönemin onbeşinci yüzyıl olduğuna dikkat çekeyim, öyle gerilemeydi bozulmaydı filan onlar da işe yaramaz.

    velhasıl, osmanlı hanedanı ve yönetici sınıfı, ele geçirilen yerlerin diğer kaynaklarını nasıl sömürdüyse, insangücünden de faydalanmıştır, devşirme de bunun bir yöntemidir.
  • kölelik kavramıyla anmamak için önce kölelikten ne anlaşıldığına bakmak gerekir. eğer köleliği, roma latifundia'larında ya da amerika'daki plantasyonlarda zorla (ve öldüresiye) çalıştırılan insan grubu olarak tanımlarsak, "osmanlı'da kölelik zinhar olmamışdır; bu, batılı güçlerin hakkımızdaki komplolarından, kendi pisliklerini bize atfetmeye çalışmasından ibarettir" der dururuz. lakin kölelik kavramı, yalnızca işbu ekonomik anlamda bir köleliği kapsamaz. köleliliğin en temel özelliği, kökünden koparılmadır. yani doğup büyüdüğü, yetiştiği, hayatını sürdürmekte olduğu çevreden alınıp bir efendi-köle konfigürasyonu içine sokulmaktır kölelik. bu konfigürasyonun, değişmeye açık olanı olduğu gibi kapalı olanı da vardır. söz gelimi azat edilebilir ya da efendinizin sosyal çevresine günün birinde dahil olma fırsatı verilebilirsiniz. ama bu sizi, köle geçmişinizden kurtarmaz; zira vakt-i zamanında köklerinizden kopartılmışsınızdır.
    devşirme meselesine gelmeden önce, osmanlı tarihi ile sürekli telakki edilen varsayımları biraz kurcalamak lazım. mesela osmanlı'nın balkanlara barış, refah, mutluluk, ve hatta "muasır medeniyet" götürmesi. fethedilen yerlerde halkın din-inanç-yaşayışlarına katiyyen karışmaması. ya da hiçbir şekilde zulme, zorbalığa tenezzül etmemesi; ne yaparsa hep isavari yapması.
    evet ilkokul kitaplarımızda bunlar yazar yazmasına da, osmanlı kronikleri (yani döneme tanıklık etmiş osmanlı tarihçilerinin yazdıkları) kandan da, vahşetten de, şehir yakmalardan da, köle alım satımından da, zorbalıklara dayanamayıp kaçan devşirme çocuklarından da sıklıkla bahseder. kaldı ki, modernite öncesi imparatorluk gerçeğinden bahsediyoruz. merkezden çevreye yayılan/götürülen bir refah, bir muasır medeniyet çizgisi, kısıtlı ulaşım-haberleşme-teknoloji imkanları çerçevesinde ne derece mümkün? en geniş zamanında üç kıtada toprağı olan bir imparatorlukta da, haliyle, işler her zaman merkezin borusuyla ötmüyordu. fethedilen yerlerin hukukunu ya da alıştıkları vergi düzenini bile değiştirmeğe kalkış(a)mıyordu.
    gelelim devşirme meselesine: esasında oldukça stratejik bir kurum kendisi. sultanın kulları seçiliyor bu sayede. ve adı üstünde: "sultanın kulları" . gerek asker ihtiyacı karşılamada, gerek bürokrasiye eleman tahsisinde, gerek sanat ve inşaat alanında (yani totalde bir ihtiyacı karşılamada); devşirilip yetiştirilmiş gençlerin büyük rolü var . lakin devşirilip yetiştirmek, onları kul statüsünden çıkarmadığı gibi, devşirilme işleminin bizatihi kendisi de "kölelik" tanımının tam ortasında duruyor: bu çocuklar, 8-9 yaşındayken, bir uzman (ya da uzmanlar grubunun, hatta bu bir bilim dalıdır da, ilm-i kiyafe, yani "nasıl görünüyor olduğundan hareketle karakter ve fizyoloji tahlili etme) tercihi doğrultusunda seçilip, ailelerinden ve yaşadıkları çevreden kopartılarak (ve köksüzleştirilerek) saraya götürülüyor. ve orada, tam anlamıyla bir "osmanlı eğitimi"nden geçirilerek, osmanlı kimliği doğrultusunda - yani devlete, dine ve kanun-u kadime saygılı- yetiştiriliyor. köklerini tamamen unutanlar çoğunluktaysa da, köklerini unutmayanlar, onları her fırsatta kollayanlar da var. mesela sokullu mehmet paşa. onun sadareti süresinde, memleketlilerinin yükselip sarayı doldurması, dönemin bürokratlarınca bir hayli eleştiri de toplamıştır.
    elhasıl, devşirme de bir köleliktir nihayetinde. devşirme işlemi başlıbaşına bunu doğrulurken, devşirilenlerin sultanın kulları olması, devletin ihtiyaçları doğrultusunda istihdam edilmesi de bunu destekler. evet, belki bildiğimiz anlamda, sırtı kırbaçlanıp şafaktan guruba kadar tarlada çalıştırılan kunta kinte gibi değillerdir; ama yine de hukuki olarak kölelerdir.
  • ilk kez 1. murat zamanında savaşta esir olarak alınan pencik oğlanlarının beşte birinden seçildi. fakat daha sonraları her 3-4 yılda bir balkanlardaki köylerden alınmaya başladılar. 40 haneden 1 oğlan seçilirdi. seçilen kişinin türkçeyi kesinlikle bilmemesi, istanbul’u görmemiş olması (istanbulu görürse gözü açık olur, kolayca beyni yıkanamaz, devletine bağlı olmaz, isyan çıkartır diye düşünülürmüş), 8-20 yaşları arasında olması, evli olmaması, ailedeki tek erkek olmaması gerekirdi. bir aileden iki oğlan alınmazdı, alınanlar 8 yıl eğitime tabii tutulurdu.
  • ufak oğlanları zorla alıyolarmış, ailesinden kopartıyolarmış falan filan diyoruz ama öte yandan fatih'in babası 2. murad döneminde kanunlaştırılan devşirme olayında acaip ağır bi eleme sistemi de varmış, kafaya göre toplamıyolarmış devşirilecek gayri müslim oğlanları:

    "iki oğlu olanın birisini alalar. anası ve babası ölüp yetim kalan oğlanı almayalar, gözü aç ve edepsiz olur. sığırtmaç ve çoban oğlunu dahi almayalar, zira onların her biri dağda büyümüşlerdir, edepsizdirler. kel olanı almaya, fodal ve geveze olur. aceleci oğlanı almayalar, kıskanç ve inatçı olur. sureta taze şeklinde olan köse olanı almayalar, fitne ve fesat ehli olduğundan başka, düşman gözüne ufak gelir. doğuştan sünnetli olan oğlan alınmaya. türkçe bilen ve kafirdeyken evli olan alınmaya, yüzü gözü açık olur ve evli olan ise padişaha kul olmaz. sanat ehli olan oğlan alınmaya, zira sanat ehli olan maaş için bela çekmez. uzun boylu olan alınmaya, ahmak olur, kısa boylu olan alınmaya, fitne olur. orta boylu olanı almak gerekir."

    kaynak: osmanlı imparatorluğu'nda askeri isyanlar ve darbeler - erhan afyoncu
  • '...yüzyıllar önce bazı ülkelerde krallar ve yöneticiler , önemli hükümet görevlerine yerli vatandaşları değil de , kuşku çekici yabancıları , o dine sonradan geçmiş kimseleri, siyasal ihaneti sabit olanları, başka yerden kaçıp oraya göçmüşleri, seferlerde çocuk yaştayken esir alınıp toplumda bir yabancı olarak büyüyenleri ,kısacası uyumsuzları geçirirlermiş. bu politikanın dayandığı inanç, tarihi olayların sık sık onayladığı bir inançmış . böyle bir insan daha önceki ilişkilerinden kaçtığı ,onlara ihanet ettiği için , artık oraya geri dönemeyeceğine göre , büyük ihtimalle güvenilir ve sadık bir vatandaş olur, başarıya ulaşmaya çalışır ...'

    bu satırlar, polonya asıllı amerikalı yazar jerzy kosinski'nin 'şeytan ağacı' kitabından alıntı...bizim devşirme sistemini nasıl da güzel anlatıyor..
  • plato'nun filozof-kral yetistirme surecine feci bicimde benzemektedir (http://classics.mit.edu/plato/republic.8.vii.html). plato'ya gore yetenekli cocuklar 10 yasindan itibaren ailelerinden alinmali ve ozel egitime tabii tutulmalidir. amac bu yolla ailenin hukumdarligindan tamamen kurtarilmis, devlete bagli (hatta bagliliktan ote: devletin kulu) olan ve kisisel ihtiraslarindan arinmis, yonetici sinifi yetistirmektir. 50 yasina kadar dayanabilmis ve en zor gorevleri yerine getirmis olan kisi ise bu yonetici sinif icinden kral olarak secilir.
  • balkanlardaki topraklar gidince çöken sistem
  • en yoğun ve etkili kullanıldığı dönem fatih dönemidir. osmanlı'da padişahtan sonra en yetkili yönetici olan vezirliğe kadar yükseltilmelerine karşın hayatları hep diken üstünde olmuştur. zira padişahın tek lafıyla kelleleri gidebilmiş, gayrimüslim oldukları içinde tüm malvarlıkları devlet hazinesine kalmış, ailelerine hiçbir şey bırakamamışlardır.
hesabın var mı? giriş yap