147418 entry daha
  • albert camus'nun kendini yengeçlere benzettiği yerdeyim. ben de nefes alabiliyorum sevgili camus, fakat ben de dünyaya bir türlü ayak uyduramıyorum.
  • hiç arkadaşım yok, ama herkes bunu dediği için inanmıyorlar.
    gerçekten yok. bir tane vardı, onun da gitmesine izin verdim, beni hiç ama hiç arayıp sormuyordu, dersleri çok yoğunmuş, hiç aklina gelmiyordum.
    artık ben de arayıp sormuyorum ve beni asla aramayacak.
    kendimi hatırlatmaktan ben de buradayım demekten o kadar yoruldum ki.
    benim hiç arkadaşım olmadı gibi hayatım boyunca ve bir ara önemli değil desem de önemli bu sorunu nasıl aşacağım bu talihsizlik bu lanet nasıl gidecek bilmiyorum. ınsanlara kendimi sevdirmeye çalışmaktan hep bir şeyler vermekten çok yoruldum inanın.
    kimisi de diyor ki insandan bol bir şey yok, ve gerçekten kalabalıklar, keşke ben de öyle olsam, fiziki yalnızlığa ve manevi yalnızlığa hiç gelemiyorum ki insan sosyal bir hayvan annem olmasaydı kafayı yerdim herhalde.
  • 3-4 gündür ota boka sinirleniyorum, normalde hiç böyle değilim
  • ağzınızdan çıkan her sözcüğe dikkat edin olur mu? önemsiz görüneni bile çok can acıtabiliyor. bilin istedim.
  • son dört gündür sadece acemi cadı izledim.
  • itiraf etsek ne olucak zaten yazdığımızı kimse görmüyor
  • yaşlandığım zaman tek başına,çaresiz ve kimsesiz kalmaktan korkuyorum.

    mesela birkaç gündür acayip hastayım,yatak döşek yatıyorum. sürekli bunu düşündüm. o günleri görürsem mesela,yanımda birini bulabilecek miyim? henüz yaşamadığım bir duygudan o kadar korktum ki; hayali bile anksiyetemi tavan yapmaya yetti.
  • ön not: bilim kurgu, küfür, kötü söz vs. içerir. hem de en yüksek dozajda!

    normalde taksi kullanan bir insan değilim. uber ve alternatif özel ulaşım araçları kullanırdım taa ki bugün her ikisini de bulamayacağımı anlayana kadar. oflaya puflaya bir taksiye el ettim. hiçbir şey söylemeden arka tarafa oturdum.
    taksici, çaprazdan gördüğüm kadarıyla, kaba bir insana benziyordu. bakımsız sakalları, kulak kenarlarından taşmış kepekli saçları, kirden kararmış el bileği, sigaradan sarardığı çok net belli olan bıyıkları... anlayacağınız pis, kaba ve kötü bir insan izlenimi veriyordu.
    "ubem, nere gidion bukalum" dedi. allah allah dedim. acaba ne diyordu? herhalde nereye gitmek istediğimi soruyordur diye düşündüm ve gideceğim adresi söyledim. gözleri parladı. gideceğim yerin, şu an bulunduğumuz konumla olan uzaklığını göz önüne aldığımızda sevinmesi normaldir diye düşündüm. gerçi seviniyor muydu? ondan tam emin değildim.

    sakin bir yolculuk oluyordu.ulan bu dacia arabalardan da iyi taksi oluyor he. otomatik vites olanından al sür. ucuz da zaten. taş gibi araba. taksici de şu arabayı nasıl kullanıyor baksana, yağ gibi... düşüncelerine kapılmıştım. bir anda irkildim. ani fren yapmıştı. taksicinin telsizine bir anons geliyordu. sesi anlayamıyordum. sanki bir şeyleri ısrarla tekrarlıyor gibiydi.taksicinin endişelendiği her halinden belliydi. yüzünden terler akmaya başlamıştı.
    "saygın beyefendi, çok özür diliyorum ama bir şey söylemem gerekiyor" dedi. ismimi nereden biliyordu amına koyim? söylememiştim. az önce nece konuştuğunu bilmediğim bir adam, o kadar iyi diksiyonlu konuşmaya başlamıştı ki... aklım almıyordu. "buyurun beyefendi " dedim sesimden korktuğumu belli edercesine...

    "sadece evet veya hayır diyin lütfen. evet mi hayır mi?"
    neye evet mi hayır mı? liseli ergenlerin seks konuşmasına girmesi için oynanan "evet mi hayır mı " oyunu mu oynuyoruz? ne diyorsun sen amına koyim? afallamıştım. dilimi kullanamaz hale gelmiştim sanki. "neyse neyse çok acil olarak bir yere gitmemiz gerekiyor. sizinle vakit kaybedemeyiz. şimdi arkanıza yaslanın lütfen. " dedikten sonra gözlerime inanamadığım olaylar olmaya başladı.

    radyodan gelen "ankara'nın bağları kaldıramam kolları" diye kulağı tırmalayan bir ses yerini; dilini bilmediğim, çok net ve kulağa çok hoş gelen bir adamın sesine bırakmıştı.direksiyon kenarında yeni düğmeler belirmişti. o düğmelerden bir tanesine dokunduğunda kendimi elim kolum bağlı vaziyette bulmuştum. oturduğum kısımdaki emniyet kemerinin bulunduğu yerden çıkan bir çeşit insan koruyucu olan kılıflar, her yerimi kaplamıştı. hareket edemiyordum.

    taksici, direksiyonun hemen kenarında açılmış ekrana hızlı hızlı bir şeyler yazıyordu. yazmaktan ziyade bir şeyler kodluyor gibiydi. elleri o kadar hızlı hareket ediyordu ki... takip etmekte güçlük çekiyordum.
    "taksimiz şu an görünmez. kimse bizi göremez. merak etme sorularının hepsine cevap bulacaksın, az sabret" dedi. yavşak neye çözüm bulacağım? senin bilim-kurgu filmlerindeki gibi hızlı hızlı bir şeyler yazmana mı cevap bulacağım? yoksa diksiyonunun 180 derece değişmesine mi? ya da daica'nın neden böylesine, bari taksi olsun diye ürettiği arabalara mı? hangilerine cevap bulacağım ? bu düşündüklerimi söylemiyordum çünkü dilim tutulmuştu.
    taksici, belli başlı düğmelere basmaya devam ediyordu ve o da koruyucu kılıflarını taktığında araç birden hızlandı ardından uçmaya başladık. inanamıyordum ama uçuyorduk. ulan harry potter mi burasi? yoksa harry potter 8 mi çekiliyordu? bu filmler böyle mi çekiliyordu amına koyim? orada gerçekten arabalar uçuyor muydu? dumbledore sen misin? neden iyiymiş gibi görünüp kötü çıktın? ya da snape sen misin? ulan orospu çocuğu rolünde geldiğin seride, neden melek çıktın başımıza? amınıza koyim sizin, bunlara cevap verin hele? daha sakin, daha realistik düşünmeye zorluyorum kendimi. harry pottermuş, oymuş buymuş hassiktir canım sen de. peki bu ne olabilirdi? uçan araba... yoksa... bir sürpriz miydi? birilerinin halkına sürprizi miydi? lan bende niye test ediyorlar amk? başka adam mi yok?
    bu düşüncelerim, şoförün "geldik" demesiyle söndü. nereye geldik? kimsiniz siz? koruyucu kılıflarım çıkmıştı. rahatlamıştım. biraz ani basınç düşmesinden dolayı başım ağrıyordu. ağrı kesici istesem verirler miydi acaba? arabadan inmeye korkuyorum. bulutların üzerindeydik, sanki basınca yere düşecekmiş gibi hissediyordum. önce taksicinin inmesini bekledim ve o indi. adımını attı. ananı sikim! lan adam bulutların üstündeydi. oha lan! ben de indim ve adımımı attım. evet ben de üstündeydim. yürüyebiliyordum. oha lan!pamuk gibi yumuşaktı. yatayım dedim. anında uykumu getirdi. bir de serin serin, tatlı tatlı esiyordu. taş gibi yatağın üstünde yattıktan sonra burası bayağı iyi gelmişti. "hadi takip et beni! acelemiz var."
    kalktım. arkasından yürümeye başladım. az sonra göreceklerim dilimi tamamen yutmama sebep olacaktı! az ileride mercedes model taksi gördüm.lan adam mercedes'i taksi yapmış. evet mercedes'i. oha ananı sikim diye haykırmak istedim. dilimi yutuyordum az kalsın! oha lan! kıyılır mi o arabaya. yazık, günah ya. kocaman bir yer. böyle üs gibi. otoparkı da vardı. neden otoparka park etmedik de bulutların ortasına park ettik ki? otoparkta da bir sürü taksi vardi. yasak falan değildi ama ücretliydi sanırım. havada bile bunun mafyası mi olur amina koyim ya.

    üssün içine girdik. böyle havada bir sürü şey uçuyordu. sinek gibi ama canlı değil. teknolojik sinek. aynı sinek gibi ses çıkarıyorlar. garip lan bu insanlar. yukarıya baktığımda cevahir avm gibi üst üste, iç içe geçmiş katlar görüyordum. ışıldak, parlak... her bir kat yürüyen merdivenlerle birbirine bağlanıyordu. "4. kata çıkmamız lazım, kimseye selam verme onlar seni göremiyor" dedi. asansöre yöneldi ama asansörde tanzim kuyruğu gibi kuyruk vardı. yürüyen merdivenlerle çıkalım dedik. yürüyen merdivene geldik. ben yürüyeme başladım. bir de ne göreyim sol tarafta da bekleyen insanlar var. onlara çarparak, aralarından geçtim. amk çocukları ya. uçuyorsunuz, uçuyor! hala sol tarafta beklenmemesi gerektiğini öğrenemediniz mi? mal mısınız oğlum siz?
    ben yürüyerek çıktığım için merdivenin başında taksici beyefendiyi bekledim. o sırada kapılarda yazan yazılar dikkatimi çekti. işte sanki hepsi birer sınıfmış ve içinde ders veriliyormuş gibiydi. bir kapının üzerinde kocaman harflerle "müşteri ile konuşma sanatı" yazıyordu. sanat yazısını görünce dikkatimi çekmişti. vay amk adamlar konuşma sanatı eğitimi alıyorlarmış. vay be!
    o yazının biraz altına ufak yazılar yazmışlardı. millete kazık mi sokuyorsunuz? niye ufak o yazı? biraz gözümü kısarak yazıyı okumaya çalıştım. yanlış okumadıysam şunlar yazıyordu : "müşteri ile işler nasıl sorusunun dışında konuşma! hava durumu hakkında konuş. başka bir şey konuşma.!" vay bee. demek bunlar da sanatmış. ulan ben de bunların, nasıl oluyor da sanki anlaşmışlar gibi her taksiye bindiğim zaman "işler nasıl?"diye sorduğumda yüzleri gülüyor diye düşünürdüm. demek sanatmış lan bu. adamlara çalıştığı yerden soru soruyormuşum.
    nihayet gelmişti beyefendi. bundaki sakal gitmiş. yüzü bembeyaz olmuş. içimdeki erkek sevgisini canlandıracak neredeyse. nereye gitti? ne ara kestin? yanında permatik mi taşıyorsun? ruh hastasi seni. bir koridora giriyoruz. koridorun duvarlarında yazılar asılıydı. sanki birilerinin söylediği sözlerdi bunlar. tam anlayamadım. belki siz anlarsınız diye sözün bir tanesini buraya yazıyorum. "uber diye bir şey çıkmış, o iş bitti. artık öyle bir şey yok." kimin sözüydü acaba?ya da herhangi birinin sözü müydü bu? herifler uçan araba kullanıyorlar abi ama hâlâ garip şeyler yapıyorlar. yok bilmem yürüyen merdivende solda beklemeler, yok uberler falan... anlayamıyorum yani. manyak mısınız siz?

    koridorun en sonundaki yazıyı da ekliyim. çünkü yeni asıldığı belli. altında tarih de yazıyordu çünkü. o söz de şu: "ben uber'e karşıyım. " bana zamanında uzay üssüne gideceksin, o uzay üssündeki bir yazı okuyacak olsaydın, ne olurdu o yazı? diye sorsalar kesinlikle bu cevabı vermezdim. yani esprisine "imam hatipler kapansın " derdim ama şu an okuduklarımı kesinlikle söylemezdim herhalde. koridorun sonunda kocaman bir kapıya gelmiştik. kapının en üstünde kocaman kocaman harflerle" kısa mesafe yok!" yazıyordu. bu yazının her iki yanında da yazılar vardı.bu yazılar da küçük yazılmıştı. zar zor okuyabildiğim kadarıyla şunlar : "unutma! bütün bölgeyi avucunun içi gibi bilirsin." " havalimanları senin için bulunmaz bir fırsattır. " yazıyordu.

    kapıyı açtık ve içeri girdik. içeride garip bir şey yoktu.kocaman bir masa vardı. masanın kenarında ufak ufak projeksiyonlardan yansıyan sandalyeler vardı. bunların üstüne oturursam düşer miydim acaba? "otursana, ne bekliyorsun? " dedi taksici ve yansıma sandalyeye oturdum. vay be ne güzelmiş bu! kıçıma masaj yapmaya falan da başlıyor. lan dur oraya gitme. dur... lan! ne güzel bir şey bu ya...
    biraz bekledikten sonra içeri bir başka adam girdi. ardından bir başka adamlar daha girdi. toplantı salonuydu herhalde burası ve az sonra bu acil anonsun ne olduğunu anlayabilecektim. sapsarı bir kıyafet giyen bir adam ayağa kalktı ve günün anlam ve önemini anlatmaya başladı. garip bir şekilde bir şeyler okudular. bir marştı sanırım. en az 10 farklı dil konuştular. anlayamadım yani ne konuştuklarını. o kadar gizli ne konuşuyor olabilirlerdi? demek ki benim gibi gizli gizli katılan insanlardan haberleri vardı. dur lan! acaba şu an benden başka gizli misafir var mıydı? kız varsa gidip konuşsaydım keşke. bulutlarda koşardık falan iyi olurdu. acaba burada bir kızı düşürürsem dünya'da da devam eder miydik?

    bir anda, ekranda tanıdığım bir yüz belirdi. adamın ne konuştuğunu dinleyip not alıyorlardı. ardından adamın üzerinde oynamalar yapıyorlardı. yok lan yok! olamaz böyle bir şey! nasıl lan. adam az önce başka bir şey konuşuyordu, şimdi ise başka bir şey konuşuyor. yok lan! yok oğlum! gözlerime inanamıyordum. sapsarı adam, sanırım kapanış konuşmasını yapmıştı. kapanış konuşmasını hiç anlayamamıştım ama bazı kelimeler aklımda kaldı.
    konuşma şöyleydi. "hello, ya, na, sipa sipa, ....(buraları anlayamadım ), ...) sonra herkes ayağa kalktı. herkes dağılmaya başladılar. ayrılırlarken de kısa mesafe yok! diye birbirlerine bağırırcasına söylediler. ruh hastası bunlar ya. yaptıkları şeylere bakın. nasıl da tembihliyorlar birbirlerine. koltuk da bayağı bi rahat gelmişti. biraz kestirmek istedim ve gözlerimi kapattım.
    az sonra birilerinin sesini duyuyordum. gözümü hafifçe açarak baktım. ulan tokat atıyordu bana bu. ne vuruyon lan ? gözümü tam olarak açtım. bir de ne göreyim. taksinin içindeyim. " unsene urubamdan! kusa musafe yuk!" diye anırıyordu bu. dur lan dur. hepsi rüya mıydı bunların? anlattıklarımın hepsi 2 dakika mi sürdü yani? iyi ki rüya amk. siz bi boku başaramazsınız zaten. işiniz, gücünüz millete bok atmak. ne bu hâller? iniyom lan iniyorum. götürme kisa mesafe falan. anır dur yavşak.
    taksiden indim ve yürümeye başladım. cebimden ağrı kesici sandığım bir hapı çıkardım ve yuttum ardından buraya yazı yazmaya başladım.
  • anam evden gittiğinden beri 4. kez ocağın altını açık unuttum ve ev yine duman altı.

    “eşek bile bir düştüğü yere bir daha düşmez.”
    (en aptal insan bile uğradığı musibetten ders alır. o musibete yol açan şeylerden artık kendini korur.)

    anneeeee, gel artık nolurrr.
  • canımm kurban olduğumm annemmm.
    pazar gece saat 1.15 gibi bi anlık hisle uyandım.kafamı çevirmemle beraber annemin epilepsi nöbetinin başladığını farkettim.
    yatakta soldan sağa doğru kollarını bilinçsizce hareket ettirerek döndü, göz bebekleri yoktu, gözleri ters dönmüştü..
    hemen aldım kollarıma, çenesi kitlenmesin diye parmağımı koydum dişlerinin arasına. yan tuttum, mümkün olduğunca düzgün tutmaya çalıştım ama o sıralarda feryat figan bağırıyordum ağlıyordum. hayatımda ilk defa annemin nöbet geçirişine tanık oldum. çünkü hepsine ananemin evinde teyzemin yanındayken denk gelmişti.
    çenesi tam anlamıyla kitlendiğinde sürekli daha sert ısırıyordu. parmak değiştirmeye çalıştım mümkün olduğunca. o sarsıntıyla o panikle beraber yavaş yavaş yataktan yere kaydık beraber. tam yere indik, bir elimle annemi tutarken sol elimle de telefonu aradım kendi yatağımda.lanet olsun bulamadım 3 3 saniye. çıldırdım..
    buldum en sonunda 112 yi aradım bildiğin ambulansı aradım. annem nöbet geçiriyor yardım edin diyebildim sadece. hatta kalın dediler sakin olun dediler.. imkansızı istediler...
    hastahanenin ambulans ekiplerine bağladılar sanırım. anlattım geliyoruz dediler adresten sonra.
    tam kapattım annem yüzük parmağım ve serçe parmağım dişlerinin arasında parçalanıyor sandım ve elimi çekmeye çalıştım.o hızla annemmm kurban olduğum ellerimden kaydı yere düştü tutamadım...
    yerden bi karış yükseklikten düştü. düştükten bi kaç saniye sonrası uyku modunu aldı..
    hiç bişey yokmuş gibi..
    o anlar geçmedi sanki. lambayı açtım hemen kimlik ve ilaçları topladım. eski tahlillerin olduğu dosyayı buldum. giyindim annemin eşyalarını hazırladım. tekrar yanına gittim, kurban olduğum uyuyor resmen hiç bişey yokmuş gibi. ambulans halen gelmedi. yine aradım yoldalar ama doktora vereyim onunla konuşun dediler.ambulans için dışarıda birini beklet başına dikkat et ve bekle dediler. kimse yok evde bizden başka, yan komşu erdoğan amcaya seslendim annem nöbet geçirdi ambulans geliyor bekler misin aşağıda diye. onlarda şok oldular, hemen annemin yanına gittim tekrar, bir kaç kez koluna dokundum okşayarak sanki uyanır gibi oldu.
    merhabaa dedim gülümseyerek oda gülümsedi, nasılsın dedim iyiyim dedi.
    adın ne dedim söyledi, yaşın ne dedim söyledi, kaç çocuğun var dedim söyledi, kızının adı ne dedim ferah dedi.. teyzemin adı ferah! peki oğlunun adı ne dedim karşımdasııın dedi gülümseyerek..!
    o anlarda erdoğan amcanın eşi tülin teyze yanımıza gelmiş kapıyı açık bıraktım diye. kızım dirayetli ol dedi. o ana kadar 15 dakika geçti neredeyse.. ambulans görevlileri geldi. çıktık gidiyoruz teyzeme ve sevdiğim adama yazdım. teyzem yıkıldı yine..
    sevdiğim adam aradıktan 10 dakika sonrası karşımdaydı...
    gittik hastaneye. baktılar damar yolu açmak dışında hiç bir şey yapmadılar.. annem hastanede kendine geldi ufak ufak.
    tahlil istediler su içirdim deli divane. sonuçlar bekleniyor ne serum ne ilaç hiç bir şey verilmeden..
    (bkz: çiğli eğitim ve araştırma hastahanesi)
    saat 5.20 gibi uyuyordu annem. gözünü açtı su içicen mi dedim, sonra su içelim mi dedim. hani anlık denir bunlar. boş baktı. hafif tavana döndü gözleri, en son 3.saniyenin sonunda sanırım, yardım edin annem nöbet geçiriyor diye bağırıp ceketleri üzerinden almam bür oldu..
    çok çok çok kendinden bağımsız hareketler kasılmalar titremeler parmaklarını gözüne sokucaktı engel oldum. 3 4 kişi geldi diyazem yapıldı. annem gevşedi. ama ben görmüştüm artık herşeyi..
    annemm kurban olduğum sana noldu deyip durdum öylece kalakaldım..
126297 entry daha
hesabın var mı? giriş yap