• çok saçma bir işe kalkıştım, umarim olmaz.
  • vejeteryan ev arkadasima domuz bi seyli (ne oldugunu hatirlamiyorum) kremali mantar corbasi yedirdim. olm ben de bilmiyodum lan gercekten. ustunde "fungini" yaziyodu, oo kremali mantar bu haci yenir bu diye aldim. yaptik ictik. sonra italyan bi arkadas geldi "aa domuz bi seyli kremali mantar corbasi mi ictiniz?" dedi. ben de "domuz derken?!" diyince "e paketin ustunde porcinni (ya da onun minvali bi sey) yaziyo ya, domuz o" dedi. "abaaww ssss sakin caktirma, soleme onu, oyle deme, deme oyle deme!" dedim. suan kucuk sirrimiz bu. uzgunum mario. ama hapur hupur goturdun de mi cakal carlos? yaa, yersin oyle iste.
  • insanın ağlarken arayacak birisinin olmaması kadar kötü bir şey yok be sözlük.
  • aylar sonra ona karşı hiçbir şey hissetmediğimi hissediyorum lan sözlük, bende bir nebze olsun yer edinememiş. buna değer olmadığından sanırım. olmaz öyle şey derdim de oluyormuş, insan hissetmek için kendini zorluyormuş dahası kandırabiliyormuş.onun da aynı durumda olduğunu bilmek içimi rahatlatıyor.
  • benim için aşk ve kariyer arasında şaşmayan bir ters orantı var. ben terfi ederken paralelde birileri ağzıma ediyor.
  • yıllar evvel, liseden bir arkadaşımla izmir karşıyaka çarşısında bulunan dersanemizin deneme sınavından çıkmış yürüyorduk. sınav çok erken bir saatteydi ve kafaları ambele etmişti. bu ambele durumundan kurtulabilmek için sahile doğru yürümeye karar verdik.
    sahil şeridine henüz geçmemiş, dükkan ve barların hizasından güneşin alnında ilerliyorduk. sanıyorum günlerden pazardı ve etrafta çok fazla insan da yoktu. osmanbey parkını biraz geçmiştik ki, elinde siyah poşetiyle bize doğru gelen kavruk bir arkadaşın bir maruzatı olduğunu farkettik. kendisi yanımıza geldi. poşette profesyonel bir fotoğraf makinesi olduğunu söyledi. bize bu makineyi 200 tl'ye bırakabileceğini anlatırken çok uzun bir konuşma yaptı. fakat bu uzun konuşmada benim odaklandığım tek nokta, çocuğun ağzının kenarındaki beyaz lekeydi. uyandığında akan salyanın izine benziyordu fakat emin olamamıştım. ben çocuğun hışımla anlattıklarından çok o lekeye kilitlendim. arkadaşım da ben de sınav ve uyku sersemi olduğumuzdan satıcı arkadaşı anlamakta güçlük çekiyorduk. fakat ben o beyaz lekeden dolayı daha fazla güçlük çekiyordum.
    çocuğun önerdiği 200 tl'nin bize çok fazla geldiğini söyledim. arkadaşım da almaya niyetli değildi. fakat çocuk kararlılıkla fiyatı düşürüyordu. en son 100 tl'ye bırakacağını söyledi. buna da yanaşmadığımızda cep telefonunuz varsa onunla da takas edebilirim dedi.
    fotoğraf makinesi olayına hiçbir sempatim bulunmadığı halde bu teklif nedense bana cazip geldi. fakat benim telefonum gayet sevdiğim, iyi durumda bir telefondu. arkadaşımda ise berbat durumda, tuşları adam gibi basmayan, suya düşmüş bir samsung vardı. hatta kendisi bunu kakalayacak yer arıyordu. o dönemde o telefon o haliyle en fazla 50 tl edebilirdi.
    arkadaşıma döndüm, ve kendisine reddedemeyeceği bir teklif sundum. telefonunu çocuğun makinası ile takas edebileceğimizi, benim de ona 50 tl ödeyebileceğimi söyledim. en az benim kadar beyinsiz olduğunu düşündüğüm bu arkadaşım teklifimi kabul etti. kartını çıkarttı ve telefonu bana verdi.
    bu aşamada poşetteki makineyi kontrol etmek istedik. çocuk makineyi dışarı çıkartamayacağını, poşetin içerisinde kutunun açık kısmından bakmamız gerektiğini söyledi. ağzındaki beyaz leke beni hipnotize etmişti. kabul ettik. baktık. evet orada bir makine vardı. ve sony yazıyordu. ölüsü bile bu telefondan pahalı etmeliydi.
    çocuğa telefonu teslim ettik. poşeti aldık. arkamıza dönüp baktığımızda çocuk ilk gelen otobüse atlamaya çalışıyordu. atladı ve gitti. biz uzunca bir süre konuşmadan yürüdük.
    daha sonra bir ara sokağa girdik. burada makineyi tam olarak test etmeye karar verdik. kutuyu açtık, makineyi arkadaşım eline aldı. yüzünde bir memnuniyetsizlik ve sikeyim böyle durumu havası vardı. makineyi elime aldığımda aynı havaya kavuştum. çünkü dışı güzel görünen, tam dijital bir alet havası yaratan bu aletin film koyma yeri dünya üzerindeki en dandik oyuncakla yarışacak kadar sahteydi. ve filmi sarması gereken otomatik mekanizma, dışarıdan parmakla çevirilmesi gereken bir makaraya sahipti.
    bu kontrolde çok büyük bir sikiş kurbanı olduğumuzun farkına vardık. ben arkadaşımı rahatlatmak için 50 tl'sini ödeyeceğimin garantisini verdim. fakat kendisi zaten rahattı.
    alet ile beraber sahile çıktık. boş bir banka oturduk. burada makineyi daha detaylı inceleyerek güldük, eğlendik. sonrasında sinirlerimiz bozuldu ve aleti kırmaya karar verdik. arkadaşım aleti yere fırlatmasında bir sakınca olup olmadığını sordu. fırlatması için destek verdim. aleti yere fırlattığında yediğimiz büyük kazığın sonsuza doğru uzandığının anladık. kırılan makinenin içerisinden yumruk kadar bir taş çıktı. sanıyorum taş değil dökme bir kurşundu. fakat taşlaşmış, enteresan bir hal almıştı. daha fazla güldük. aletin fotoğraflarını benim telefonumun dandik kamerasıyla çektik. ne yazık ki o telefonum fotoğrafları ile birlikte başka bir hikayede bilinmezlere gitti. o gün telefona üzüldüysem de bugün o paha biçilmez fotoğraf makinesinin iç aksamına ait fotoğraflarını kaybettiğim için üzülüyorum.
    bu olaydan 6 sene kadar sonra, bostanlı pazarı tarafında arabada annemi beklerken cama biri yanaştı. elinde siyah poşeti, o kavruk suratı ile camı açmamı rica etti. açtım. elinde çok güzel bir alet olduğunu anlatıyordu ki, kendisine yok sağol dedim. lafı uzatmadı ve gitti. ağzında beyaz lekesi yoktu. olsaydı belki yine alırdım. ikna kabiliyetinin nereden geldiğini henüz çözememiş anladığım kadarıyla. o leke durmalıydı.

    olaydan bir iki gün sonra arkadaşımın 50 tl'sini takdim ettim. bu hikayeyi çok uzun bir süre kimseye anlatmadık.
  • berbat durumdayım, şu an çok hastayım, üzerime bişe aldım, laptopun sıcağıda vuruyor terliyorum, limonlu ıhlamur yaptım terliyorum, tylol hot içtim kalbim sıkışıyor, çok hastayım, gözyaşlarım kurumadı sabahtan beri, kızarık gözlerim, burnum akıyor sümükler çağlıyor resmen, başımda ağrıyor, nane limon yaptım onu da içiyorum, evde ilaç ve türevi yok, hastaneye gitmek istemiyorum, gitmicemde, moralimde çok bozuk, bir tane gülecek keyflendircek entrye denk gelmedim sabahtır beri. siz nasılsınız keyfiniz nasıl, iyimisiniz, varmı benim gibi hasta olan ?
  • birisi bana ağlayarak gelip "eğer orospu olursan üzülmem" dese orospu olabilirim. ağlayan insanlar bana her şeyi yaptırabiliyorlar.
  • ne yazık ki yetenek sizsiniz türkiye izliyorum ve elenen elenmeyen herkesin kafa bi milyon, ne kadar da malız, çok eglenceli la.
  • banyodan çıktıktan sonra, kremler, kokular falan sürünüp tertemiz olduğumda, kendimi kokluyorum bazen, saçlarımı kollarımı falan. sapık değilim hayır. ama böyle anlarda bu temizliği biriyle paylaşamadığıma çok üzülürüm. birinin omzuna yatmışken onun burnuna gelen saçlarımın kokusunu alamamasına, sarılırken buram buram o kokuyu duyamadığına, o karşıdakinin kokumu içine çekerkenki halini göremediğime çok üzülürüm. onca temizlik boşa gitmiş gibi gelir.
    o nedenle belki de en güzel iltifatlardan biridir benim için ''çok güzel kokuyorsun'' denmesi. koku çıkmaz çünkü akıldan.
    manyaklık bedava.
hesabın var mı? giriş yap