• secim dolayisiyla cok heyecanliyim sozluk. 30 yasima geldim ilk defa adam gibi bir baskan adayi var ve bu kadar gonulden destekliyor onun kazanmasini istiyorum. yoksa cok üzülecegim.
    lütfen her şey çok güzel olsun...
  • aldatılmaktan, kandırılmaktan, sandırılmaktan çok sıkıldım. artık bu kadar iyi olmayacağım asla. kendime söz veriyorum. layık olmadığım her çirkinliğinize, her yalanınıza artık tahammülüm yok.

    gizlilikten, saklananlardan, yalandan, dolandan, belalardan artık çok sıkıldım. şeffaf insanlara kapım daima açık.
  • hedeflerimi gerceklestirene kadar kimseye görünmek istemiyorum
  • son 2-3 senedir hayatta hiçbir işim düzgün gitmiyor. hepsi ters tepiyor. hiçbiri yolunda değil. kurduğum bütün hayaller yıkıldı.umitlendiğim her şey kursağımda kaldı. ümit etmekten hayal kurmaktan korkuyorum artık.

    hep sabır diyorum. her seferinde bu sefer en dibi gördüm dahası olmaz artık dedikçe daha da dibe çöküyorum. elimden de bir şey gelmiyor artık. bir amacım yok, hayatta da hiçbir işe yaramıyorum. sabretmek için de pek bi gücüm kalmadı artık.

    umarım gücüm bitmeden aydınlığa kavuşurum.
    umarım gücüm bitmeden korkmadan ümit etmeyi, hayal kurmayı başarabilirim
  • beni öldürmeyen şey beni güçlendirir.
  • dün 12. evlilik yıldönümümüzdü, aynı zamanda evimi alışımın 4. yıldönümü idi. ve yıllardır hayalini kurduğum projem için yatırımcı buldum. çok mutluyum.

    inşallah bugün ve her gün çok güzel şeyler olur
  • terlemekten alınyazım silindi. bu ne sıcak ya :)

    (bkz: yandım yandım mfö iyi gider)
  • 25 yaşımdayım.

    son 8 senedir kendim için ne planladıysam, bu ay içerisinde gerçekleştirdim. hayalime, bu süreç içerisinde aldığım tüm kararların ve yaptığım tüm fedakarlıkların hedefim yolunda doğru olduğunu kanıtlayan, çok dramatik bir şekilde vardım. insanın bir anda bu kadar kararı ile yüzleşmesi hem acı hem tatlı. bunlardan bir kısmını buraya kronolojik olarak yazıp, bir nevi kendimle yüzleşmek istiyorum.

    üniversite sınavında beklemediğim bir derece yaptıktan sonra, o yaşta bir bireyin karşılaşabileceği en ağır seçimle karşılaştım. kelimenin tam anlamıyla, ileride ne olmak istersem olabiliyordum, türkiye'de nerede yaşamak istersem yaşabiliyordum. tabii ki de iki kere düşünmeden çocukluk hayalim olan bilgisayar mühendisliğini seçtim. bilkent'i seçtim. çünkü yurt dışında yaşamak istiyordum ve bilkent'in vereceği eğitimin ve sağlayacağı kaynakların buna el verişli olduğunu düşünüyordum. bu karar vermesi kolay, ama kendisiyle yaşaması zor bir karar. ne zaman umutsuzluğa düşsem, başarısızlığa uğrasam, yetti gari desem kendimi bir noktada bu kararı tekrar verirken düşünüyorum. tıp mı yazsaydım, diş mi yazsaydım, istanbul mu yazsaydım gibi gibi... inanın bana, bu kararımdan hiç pişman değilim. belki şans eseri, belki de doğru yönlendirme ile gerçekten severek yaptığım bir işim var. işim, beni işim dışındaki hayallerime de ulaştırmak konusunda başarılı, bol imkanlı bir iş.

    2011, seninle bu konuda barışığım.

    üniversiteye girdikten sonrası akademik olarak çok kolay. derslere giriyorsun, derslere çalışıyorsun, bir noktada tüm derslerini verip mezun oluyorsun. bu yüzden hiç not kaygım olmadı. erasmus yapmak istediğim için ilk 2 sene yüksek not almak için çaba gösterdim ama hiçbir zaman bu yüzden stres olmadım. aldığım 2. karar da burada geliyor. erasmus'a gitmek. bir noktada yurt dışında yaşamak istediğimi biliyordum. erasmus bunun için güzel bir başlangıç, demo olabilir diye düşünüyordum. babamın baskısı da vardı gerçi ama, aile baskısı olacaksa böyle olsun.

    lakin bir noktada erasmusa gidecek olmamın, sonrasında da yurt dışında yaşamak istiyor olmamın benim önüme çok erken yaşta koyduğu bir sorunum vardı. senelerdir süren bir ilişkinin içerisindeydim ve bu ilişki hedeflerim yüzünden bitmeye mahkumdu. kendisi, belki de bu hayatta en çok değer vermiş olduğum, bana en güzel ve en acı duyguları tattırmış, bugün bile ara ara aklıma gelip bana "hiçbir ilişkim seninle olan kadar özel olmadı" dedirten biri. aldığım üçünce karar bu ilişkiyi bitirmekti. kendisinden ayrıldığım gün, onu hala çok seviyordum. bana neden bu ilişkiyi yaşamamıza izin vermediğimi sorduğunda, kendimi bile neden bu ilişkiyi bitirdiğime dair ikna edememiş olduğumdan doğru düzgün bir cevap verememiştim. bitmesi lazımdı gibi geliyordu, ama bitmesini istemiyordum.böyle düşünmüş olmamın sebebinin, seneler sonra, etrafımdaki herkesin bana alttan alta ayrıl baskısı yapmış olduğunu fark etmem oldu. hayatımda belki de tek "toplum ve aile" baskısı ile almış olduğum karar onunla ayrılmış olmak olabilir. bu kararı almasaydım ne olur bilemem, o yüzden bu kararımla barışmak dışında bir seçeneğim yok. içten içe, ikimizin de ulaşması gereken potansiyellerimize, ayrılığımızdan sonra ve muhtemelen ayrılığımız yüzünden ulaştığımızı düşünüyorum. o zamanki biz kadar mutlu insanlar kendilerini geliştirmek için çok çabalamıyor. o kadar yetiyorduk birbirimize, oyunda hile yapmak gibiydi. o zamanlar öngördüğüm çoğu şey gerçekleşti gerçi. kendim için konuşursak, birden bir sürü farklı insanla değişik değişik ilişkiler yaşayıp kendimi çok daha iyi tanıdım, büyüdüm. arkadaşlıklarıma daha fazla vakit harcayabildim. yalnızlıkla barışmayı öğrendim. hayattaki tek değerli şeyin sevgili olmadığını öğrendim. sen, wow. zor bir yoldasın ama en azından istediğin yoldasın. hala sana değer veriyorum. senden haber alabilmek istiyorum. belki ayda yılda bir seninle kahve içmek, hayatı tartışmak, samimi muhabbet edebilmek istiyorum. ikimiz de 6 sene önceki halimiz değiliz bunun farkındayım. olsa iyi olurdu. neyse, dediğim gibi, bu kararımla barışmak zorundaydım zaten ve aldığım karar ne kadar acı verici olursa olsun, işe yaramış bir karar.

    aldığım dördüncü karar, ikinciyle benzer. ama tek farkı erasmusa başvuracağım zaman çoktan kendimi başka bir uzun süreli ilişkide bulmuştum. burada aslında almadığım bir kararı yazıyorum. keşke gitmeden önce ayrılsaymışım. seviyordum, çok iyi anlaşıyorduk, karı kız peşinde bir insan da değildim, neden ayrılayım ki demiştim. açıkçası ne erasmustan keyif aldım, ne de ilişkinin sonradan vardığı yer iyi ve hoş bir yer oldu. keşke diyorum. hayatımın en zor döneminde beni bir başkası için bıraktığın için ve bana yalan söylemiş olduğun için hala kötü bir insan olduğunu düşünüyorum. kalbimde büyüyen bir tümördün. bir parçamdın. iyi ki senden kurtulmuşum.

    aldığım beşinci karar, yüksek lisansı türkiyede yapmak. bu kararı alırken, önceki paragrafta bahsi geçen şahısla olan ilişkim de etkiliydi ama en büyük etken yurt dışında para verip okumak istemememdi. bir de, erasmusta yaşadığım deneyimlerden sonra yurt dışına çıkmaya kendimi hazır hissetmiyordum. o zamana kadar çoktan oyun sektöründe çalışmak istediğimin farkında olduğumdan, türkiye'de bu konuda master yapılacak sayılı yer olduğundan, çoooook yanlış bir karar verip odtü gate'e girdim. orada edindiğim arkadaşlıklar ve ortam ne kadar mükemmel ve samimiyse, orada edindiğim akademik bilgi ve gördüğüm muamele o kadar leşti. ben ki, tez konumu isteyerek ve severek seçmiştim, tez yazmak, araştırma yapmak istiyordum, şimdi tezsiz bir bölümden mezun olup akademik hayata siktir çekiyorum. beni akademiden bu kadar soğuttunuz lan. yazık yazık. aldığım en kötü kararlardan birisin odtü. türkiye'de master yaptığımdan pişman değilim, sadece hacettepe'de master yapmayı çok daha önce akıl edebilseymişim.

    aldığım altıncı karar yüksek yaparken işe başlamak. ilk işim bir oyun stüdyosundaydı. bir oyun çıkarttım, ilk oyunum için bence baya başarılıydı. bu başarının çalıştığım oyun stüdyosunun önceki başarıları, seo bilgisi vs. de etkiliydi. lakin, mutlu değildim. patronlarla anlaşamadığımı, az ödüllendirildiğimi ve kendime hak ettiğimden daha az tölerans gösterildiğini düşünüyordum. teker teker yaşanmış şeyleri anlatmaya gerek yok. ilk işimde, üç aylığına da olsam çalışmış olmaktan pişman değilim. ayrıldığımdan da pişman değilim. bu iki karar süper kararlar bence. belki tek sıkıntım, başka bir firmaya başvurduğumda işiniz olmamasına rağmen araya girmiş olmanız. odtü teknokent'te herhangi bir oyun firmasında çalışmama kararı vermeme neden olan şey bu tutumunuz. neyse ya zaten kim okuyacak ki oradan :).

    bu arada paralel olarak aldığım yedinci karara geliyoruz. savunma sanayinde çalışmak. ailem boşandıktan sonra, her ne kadar onlar bana bunu hissettirmemiş olsa da ben şöyle bir durumla karşılaştım: ticaret ile uğraşan babamın ekonomik gücü bana her zaman yardımcı olacak kadar iyi olmayabilir ve emekli annemin bir iki kira ve emekli maaşıyla aldığı üç beş kuruş, başka bir şehirde okuyan oğlunu geçindirmeye yetmeyebilir. bu yüzden her ankara'da paraya ihtiyacı olan iyi bir mühendis gibi ben de savunma sanayinde işe başladım. bir yandan okuyor, bir yandan da haftada yol dahil 60 saatimi bir işe harcıyordum. gelen para çok tatlıydı, lakin o zamanlar odtü'de tez danışmanı hocam kendi kişisel kölesi olmak yerine bir işe girdiğim için bana mobbing yapmakla uğraşıyordu. tabii ki de para daha önemli olduğu için odtü'yü bıraktım. savunma sanayinde de bir seneyi aşkın bir süre çalıştım. kurumsal bir ortamda karşılaşabileceğim belki de en tatlı ortamda çalıştığımı düşünüyorum. orada geçirdiğim 1 sene içerisinde, belki 1-2 yarı komik yarı çirkin tatsızlık dışında, hiçbir şey kötü olay yaşamadım. oradaki insanları hala ara ara özlüyorum, ama ne zaman dürtsem kendilerini fazla mesailerle vs. uğraşıyorlar :).

    burada bir alt karara geliyoruz, ki burası çok önemli. iş görüşmesi yaparken, savunma sanayindeki bir şirket bana iki seçenek sundu: programcı olacaktım ya da testçi olacaktım. yazılım doğrulama konusunda erasmus'ta bir ders almış, konuyu çok ilgi çekici bulmuştum. türkiye'de de lisans seviyesinde neredeyse değinilmeyen bir konu, aynı zamanda da yurt dışındaki büyük kurumsal firmalarda olmazsa olmaz bir bölüm. o yüzden test mühendisi olmayı seçtim. üstüme olabildiğince sorumluluk aldım, ilginç ilginç case'lerde çalıştım. üstelerimden olabildiğince bir şeyler öğrendim. peki nihai hedefim olan yurt dışında bir oyun firmasında çalışmak için bu bana ne katacaktı? test işlerine daha az kalifiyeli elemanın başvurduğunu düşünüyordum, herhalde işime yarardı. ne bileyim.

    savunma sanayinde bir seneyi aşkın bir süre çalıştıktan sonra, aldığım sekizinci karara geliyoruz: istifa etmek. buradaki iş çok fazla vaktimi alıyordu, yüksek lisansıma yeterince vakit ayıramıyordum, arkadaşlarımla ve romantik ilişkilerimle yeterince görüşemiyordum. evet belki sevdiğim bir iş yapıyordum ama sevdiğim bir hayat tarzı sürdürmüyordum. bıraktım. bu sefer kendimi çok daha farklı bir sektöre attım. evden çalışarak fullstack web geliştiriciliği yapabileceğim bir iş buldum. hep girmek istediğim, ama hiç üzerinde somut bir şeyler yapmadığım bir alandı. dünyanın en tatlı insanlarıyla beraber üç kişilik minik bir ekipte çalıştım. ekibimizi çok seviyordum, işim de kendimi ifade edebildiğim ve kendimi geliştirebildiğim bir işti. lakin, o dönem hacettepede yüksek lisansa başlayıp bir dönemde 4 ders aldım. sene sonu okulu bitirmeyi hedefliyordum. koca bir dönem eşşek gibi çalışmakla geçti. o zaman fark ettiğim bir olay, bendeki dikkat dağınıklığı problemiydi. açıkçası, o güne kadar daha yeni yeni somut problemler ortaya çıkartmaya başlamış bu problemim küçüklüğümden beri benimleydi ve ben bunun farkında değildim. dikkat dağınıklığım yüzünden evde tek başına motive olamıyor, hem dersi hem işleri aksatıyordum. üzerine de bir takım talihsiz ilişkiler yaşadım. üstüne de boşanma sonrası ailemin bana yansıttığı duygusal bir takım problemleri omuzladım derken kendimi çok ağır sinirsel bir çöküntüde buldum.

    aldığım dokuzuncu karar çalıştığım o şirketten iyi dileklerimle ayrılmış olmam. gerçekten inanılmaz iyi niyetli, pozitif, iletişim yeteneği yüksek ve maaşlı köle değil, iş arkadaşı, iş ortağı arayan patronlarımla ayrılmak, beni sanki sevgilimden ayrılıyormuşçasına üzdü. hayatımda ilk defa bir şeyi "yapamadığımı" kabul ediyordum. kendimi derslere, oyunlara, arkadaşlara ve kızlara kaptırdım bir kaç ay. zaten son dönemimdi, bir sürü de ders saydırmıştım, rahat rahat okuyordum.

    aldığım onuncu karar, dikkat eksikliğim ve depresyonum (distemik bozukluğa sahip biriyim) için bir psikiyatriste gitmekti. daha önceleri sadece depresyon için gitmişliğim ve pozitif bir dönüş almışlığım vardı lakin tedavilerimin hiçbiri altı ayı geçmemişti ve doktorlarımdan hiçbiri dikkat eksikliği problemimden haberdar değildi. çok uzun ve acılı bir süreç sonrası ankara'da çok tatlı bir psikiyatrist buldum. bir ay içerisinde beni işe yaramaz bir çöp parçasından, sorumluluklarını yerine getirebilen, yaptığı işe uzun süre odaklanabilen ve sorunlarıyla baş edebilecek seviyede bir insan haline getirdi. çok uzun bir süredir denize dalıp nefesimi tutmama rağmen yaşamayı bekliyormuşum da sonunda kafamı yüzeye çıkartıp derin ve ferah bir nefes almışım gibiydi. nefes alabiliyordum. önümü görebiliyordum. bazense yüzümü gökyüzüne dönüp, sadece suyun üstünde süzülebiliyordum.

    biraz şans, biraz da aldığım bu kararların nihai hedefime katkıları sayesinde sonunda kendime yurt dışında, hem akademik hem de profesyonel deneyimlerimi konuşturabileceğim, kendimi pek çok alanda geliştirebileceğim bir oyun stüdyosunda iş buldum. iki gün sonra son mülakat için yanlarına gideceğim. muhtemelen de işi kapıp döneceğim :). tüm bir yazı antalya'da ailemle geçirdikten sonra da işe başlamayı düşünüyorum. hayal edebileceğim her şeyi gerçekleştirmiş bulunmaktayım. aldığım bütün bu kararların beni ulaştırmasını istediğim yerdeyim. ankara'yı terk ederken arkamda zaten sonsuz ve kadim bir sevgi beslediğim dostlarım dışında beni bağlayan hiçbir şey yok. onlar da zaten öyle ya da böyle hayatımda bir yer edinmeye devam edecek insanlar :).

    dönüp almış olduğum bu kararlara bakınca biraz melankoli hissediyorum. her şey çok daha farklı olabilirdi, ama böyle oldu, istediğim gibi oldu. ihtiyacım olduğu gibi oldu mu? kim bilir. buraya yazmadığım başka şeyler de var (neredeyse evli olabilirdim şu an mesela...). böyle bir sürü şey işte.

    ha bir de birine sarılıp tüm gün kendisiyle yatakta mayışmak istiyorum. biraz yalnız kaldım son bir aydır.
  • çok düştüm bu aralar buraya. haklı olduğum taraflar vardı. sevmiyorum aslında ama birine anlatmaktan iyi.
    içimde biri var sözlük. susturamıyorum. olmadığım biri gibi davranmaya zorluyor beni. gün içinde normalde yapmayacağım şeyler yaptırıyor. naif biriyim. ununu eleğini asmış derler ya. tam öyle. sakinim. çok da damarıma basılmazsa sesimi çıkarmam. sorun çıkarmam. vur ensesine al lokmasını. sakinim ya işte. kötü insanlardan olmak istemiyorum. benden götüren eksilten bir durum yoksa üzmez beni olaylar. en kötü ihtimalle lanet olsun derim. kendi yoluma bakarım.
    ama o içimdeki adam kaostan besleniyor. sorun çıkarmaya çalışıyor. çıkarıyor da. ha derseniz nasıl yani olur mu öyle şey? vallahi oldu. oluyor yani. kontrolümde olmadan ağzımdan sözcükler çıkıyor. gitmem gereken yerlere gitmiyorum. gitmemem gereken yerlere gidiyorum. yapmam gerekenleri yapmıyorum. yapmamam gerekenleri yapmaya tetikleniyorum. belki bunu yaşayan çoktur. ama ben ilk kez yaşıyorum. yoruyor bu beni. hiç istemediğim bir yolculuk yaptım mesela. gitmek istemedim. yok dedim ona göre ayarladım. sonra benim burda ne işim var dedim. ama çoktan çıkmıştım yola. hiç başlamamam gereken bir ilişkiye başladım. kontrol dışı gelişti hepsi. sonra o ilişkiden keyif almaya başladım. doğru davranmaya çalıştım. ne kadar güzel olmuştu. ama o içimdeki piç baktı işler iyi gidiyor onu da bozdu. yine yapmamam gereken hamleler yaptım sonuç hüsran. psikolojik destek almak istedim. ama ilaç kullanmak istemiyorum. yine de yüzüne baktığım birine ben hastayım sanırım demek çok zor. emin olamıyorum. hayat son 4 aydır hiç olmadığı kadar zor.
  • idodayım türk sayısı 5.
hesabın var mı? giriş yap