• sinemada da etkisini göstermiş akım. fritz lang ‘ın 1926 yapımı “metropolis” bu akıma ait bir filmdir.
  • "benim adım kırmızı" ifadesinin de örneklediği üzere, siyonizmin bir uzantısıdır.
  • aslında bu da bir dışavurum, ekspresyonist bir tavır lan.

    geri yinekel:
    ramazanla aran nasıl, sen onu bildir hele.
    agk:
    6. biradayım
    agk:
    8 den sonra aramın iyi olmayacağı bişi yok
    geri yienekel:
    orada görüşelim o halde, 8. bira durağında.
    agk:
    durmam ben sekizde
    agk:
    yetişirsen sen yetiş
    geri yinekel:
    "ekspres'yonistim" diyorsun.
    agk:
    hahahah
    agk:
    siz yiğit özgür gençliği
    agk:
    beni öldüreceksiniz
    geri yinekel:
    bana ilham veriyorsun.
    geri yinekel:
    #11206858
    geri yinekel:
    bkz..
    agk:
    geri aşık olmuşum
    agk:
    herşey acayip süper giderken bir anda pis bi duruma düşmüşüm
    agk:
    böyle
    agk:
    mideme ağrılar giriyo
    agk:
    nefesim bazen zorlanıyo
    agk:
    alınıp verilme hususunda
    agk:
    bana böyle şeylerle gelme
    agk:
    sikmişim dışavurumu
    agk:
    dibe vurmaktan korkuyorum ulan
    geri yinekel:
    uçtun sen
    agk:
    uçmadım daha
    geri yinekel:
    "uçmazsan dibe de vurmazsın" - amına kor füçyüs
  • ekspreyonizm, 1905 dolaylarında fransa'da fovizm almanya'da die brücke ile gündeme gelmekle birlikte avusturyalı sanatçılar arasında iyice benimsenmiş bir tarz haline gelmiştir. bununla beraber resimlerinde dışavurumcu etkiler görülen ilk sanatçı vincent van gogh'tur. her türlü denge, renk ve biçim bozma bu akımın en belirgin özelliğidir. psikolojik tiplemeler, insansız peyzajlar, amorf iç dünya portreleri bu dönemde dışavurumcu tarzla ilk kez ortaya çıkmıştır. bu akımın en önemli temsilcileri arasında gustav klimt, edvard munch, egon schiele, oskar kokoschka, georges roualt, max beckmann, ernst ludwig kirchner, emil nolde yer alır.
  • (bkz: expressionism)
  • akimin anavatani ve gumbur gumbur cagladigi almanya'da bu akim brücke ve der blaue reiter olarak ikiye ayrılır. brücke donemin varolus sancilarini daha iyi gosterirken, der blaue reiter, "ya bana ne abi. ben soyle birkac geometrik sekil ciziktireyim duygu denizine akayim" demeyi tercih etmistir. mavi atlilarin basindaki adamlar kandinsky ve paul klee desem anlarsiniz herhalde. bunun disinda, izlenimcilik (impressionism) ve disavurumculuk (expressionism) arasinda gecis gorevi goren uc akim vardir. bunlar izlenimci mi disavurumcu mu belli olmayan (ama aslinda disavurumculuga daha yakin duran) kimliklerini sasmis, modern toplumun saplagini yuzlerine yemis bir grup sanatcinin ortaya cikardigi akimlardir. bu uc akim da, sanayi devrimi sonrasinda 20. yuzyilin getirdigi sancilara farkli bakis acilari getirmislerdir. kendileri simgecilik, fovizm, art nouveau olur.
  • sanatçının içindekilerin, dışarı aktarılması gerektiği için ekspresyonist tarzı sadece yüzeyde takılıp kalmış empresyonist tarzla karşı karşıya koyabiliriz.
    politik olarak durağan sayılabilecek 1890 – 1920 arası, toplumun burjuva sınıfını da temsil eden bir grup entelektüel genç, toplumun ahlakını ve endüstriyel sömürüyü sorgular.
    bu entelektüel genç grup, teknik ilerlemelerin ve bilimin dayattığı pozitivizmin, eleştirerek karşısında dururlar ve askercilikle birlikte vatanseverliğin giderek yükselen etkisini ve bunun toplumsal sonuçlarını üzülerek gözlemlerler.
    politik tehlike birinci dünya savaşı’nda (1914-1918) korkunç bir gerçeğe dönüşmüş bir tehdit duygusudur.
    kelimelerin ve cümle kalıplarının geleneksel kullanımları ekspresyonistlere yeterli gelmemiştir. içlerindeki kaotik duyguları ve düşünceleri, artan tempo, güçlü ritim, dinamizmve her şeyden çok dışavurum gücü yüksek yeni kelime yaratılarıyla dışa vurmaya çalışmışlardır.
    ekspresyonizmdeki yeni kelimeler ve kelime kombinasyonları sayıca başka hiçbir dönemde olmadığı kadar fazladır. varolan kelime dağarcığı da farklı bir düzenlemeye uğramıştır. mesela o güne dek sadece canlı varlıklar için kullanılan bir söz yada söz öbeği şimdi cansız dünyayı betimlemede de kullanılabilmektedir.
    heym, trakl, werfel ama en çok hoddis çaresizliği, melankoliyi ve dünya çöküşünün korkunç, uğursuz vizyonlarını resmetmiştir.
    nasyonal sosyalistler ekspresyonizmi dejenere sanat olarak görüp şiddetle hafızalardan kazımaya çalışmışlardır. gerçek değeri 1945 sonrasında anlaşılan bu dönemin eserlerinin 1950 sonrası birçok farklı yayını basılmıştır.
    ekspresyonist tiyatro günümüzde sahnelerde görülmese de dönem şiiri, edebiyatta hak ettiği yeri almıştır.
    ekspresyonistler, insanları ve dünyayı değiştirme düşüncelerinde maalesef istedikleri başarıyı yakalayamadılar. sanatın olanakları abartıldı; sözcüklerin gücünü toplumu değiştirme gücüyle karıştırdılar.
    1920’de manşetlerde “ekspresyonizm öldü.” yazıyordu. birçok yeni gazete de battı. sayıları 1920’de otuz altı iken 1922’de sekize düştü. ekspresyonist yazarlar da kısa süre içerisinde farklı yollara saptılar.

    önemli yazarlar:

    alfred lichtenstein
    jakob von hoddis
    georg trakl
    georg heym
    alfred wolfenstein
  • (bkz: express)
  • birçok karşıtlık içinde barınıyor gözükse de yirminci yüzyılın kıyamet olmasını sağlayan alman bilinçaltının dışavurumu; bu dışavurum sanatçılarının ve filozoflarının karanlık ormanlarından yükselip politikacılarına ve önderlerine kadar solutmuştur kendini.sonrası malum...
  • ''çalışmak! kafayı bulmak! kafa patlatmak! çiğnemek, yemek, tıkınmak, kökünden söküp çıkarmak! kendinden geçiren doğum sancıları! fırçayla dürtmek, daha da iyisi tuvali dosdoğru delip geçmek. boya tüpleri üzerinde tepinmek..'' *
hesabın var mı? giriş yap