• "entelektüel" kimdir? çok okuyan mıdır, çok gezen midir, çok bilen midir?

    entelektüel, üstüne vazife olmayan işlerle ilgilenen kişidir. örneğin mesleği kimyacılıktır ama coğrafya veya tarihle de uğraşır, resim yapar. bu iş öteden beri böyledir. kendi dünyasının dışıyla ilgilenendir entelektüel. eski yunan münevveri dünyayla ilgilenmiştir ama eski roma münevveri bu anlamda bir adım daha ötededir. neden? çünkü romalı, evvela kendinin olmayan bir dili öğrenirdi. yunan bunu öğrenmezdi. iyi bir romalı ise yunanca bilmeye mecburdu. bu kadarla da kalmazdı; felsefeyle de uğraşırdı, şiir de okurdu, başka milletlerle ilgi de kurardı. çok açık ki bugünkü aydın kişinin temelinde işte o romalı vardır. tacitus mesela, yahudileri tanımazdı; hatta onların üstüne epey saçma sapan şeyler yazmıştır ama germanya için müthiş bir rapor kaleme alan da odur. çünkü romalı aydınlar, entelektüeller, onun gibi dış dünyaya dönük insanlardır. kendi dünyalarının dışındaki şeylerle uğraşmayı iyi bilirler.

    zaten mesele de budur. entelektüel olmak için işinle, aşınla, mesleğinle ilgili konuların dışında kalan şeylere ilgi duyarsın; onlara da zaman ve para ayırırsın, farklı şeyler öğrenirsin. bunlar illa kitabi mevzular değildir. müzik yaparsın mesela, ciddi anlamda resim yaparsın. salsa öğrenirsin, vals yahut tangoya merak salarsın. milletin haline bakarsın. onlar ne yapıyor, nelerle ilgileniyor; dertlerini görürsün. işte entelektüel bu işlerle de uğraşan insandır.

    "bir ömür nasıl yaşanır?" ilber ortaylı, söyleşi: yenal bilgici
  • sartre'ın da üzerinde epeyce kafa yorduğu konu. aydınlar üzerine isimli kitabında bunu tartışır sartre. pek de ilginç sonuçlara vardığı bir meseledir bu. sartre'a göre bi kere entelektüel'in çıktığı sınıfsal ve coğrafi bir düzlem vardır. der ki; entelektüellik, öncelikle teknik bilgi gerektirir.

    peki, teknik bilgi nasıl temin edilir?

    cevabı çok basit: parayla. çünkü içinde yaşadığımız sistem şeriat, anarşizm, komünizm vebenzeri değil, kapitalizm olduğu için bu böyledir. para herşeydir, teknik bilginin de kaynağı, onun sağlayacısıdır. sartre, bunun için büyük üniversitelerde okuyan insanları gösterir. bunların geneli daha çok burjuva ailelerden gelmektedir. çünkü eğitim parayladır kapitalist sistemde. bu nedenle ona göre yoksullardan entelektüel çıkması güçtür. zordur. zanaattir. fakir insan bilgilenebilir bazı konularda amma velakin asla burjuvanın ulaşabildiği teknik bilgiye ulaşabilecek zaviyeye gelemez.

    iyi de, burjuva çocuğun aydın olması imkan dahilinde mi ki? "evet " der sartre. hatta bi kaç defa vurgular "evet evet " diye... ama biraz acıklıca bir "evet"dir bu. şöyle ki:

    entelektüel olmak, sınıfsız olmaktır ona göre. sınıfsız olmak da entelektüellikle eşdeğer. entelektüel adayı kişi şayet ulaşabildiği teknik bilgiyi kalkıp sadece holdingler yararına kullanıyorsa bu kişi entelektüel falan değil, olsa olsa hıncaldır, uluçtur. bir banka müdürü istediği kadar teknik bilgiyle donanımlı olsun, bilgisini yoksulun, ezilenin, sömürülenin faydası için kullanmıyorsa, entelektüel olamaz. ancak dombili olabilir. sartre'a göre.

    peki, diyelim ki yoksul yararına kullandı, o zaman ne olur?

    şu olur: yoksul insan teknik bilgiye ulaşamadığı için hiçbir zaman kendine yaklaşmaya çalışan entelektüeli benimseyemez. ya da kapıyı biraz açık tutalım; onu benimsemekte zorlanır. kendi içine almakta zorlanır. yabancılık hisseder entelektüel zat'a karşı.

    işbu nedenle, entelektüel yalnız kalır. çıkarı için uğraştığı ezilenlere kendini benimsetmekte zorluk çeker. benimsense dahi o sınıfa tamamen, organik olarak karışması imkan dahilinde olmaz. bu nedenle iki-üç-dört veya daha fazla sınıf arasında kalakalır entelektüel kişisi. yine bu nedenle yalnızdır ahvali. bu yorum bir taraftan da edward said'in fikrine yaklaşır.
  • charles bukowski'nin güzel bir sözü: '' entellektüel basit bir şeyi karışık söyleyebilen kişidir; sanatçı ise zor bir şeyi kolay.''
  • nadiren ezilenlerin safında yer alan küçük azınlık. türk entelektüeli de türk aydını da eskiden ütopikti ve kısmen daha samimiydi. 60'lı yıllar bunun nadide örnekleriyle doludur. 68 kuşağının hırslı idealistleri de anılabilir. fakat bir kalemde çizildi hepsi.

    yakın dönemdeki kimi gelişmeler (gezi olayları, soma maden faciası, cumhurbaşkanlığı kültür-sanat ödülleri vb.) entelektüelin iflasını ve egemen gruba olan düşkünlüğünü büyük ölçüde ortaya koyuyor. akil adamların ardından da artık entelektüel gibi bir kavramdan söz etmek acı bir tebessüme neden olacaktır.

    özetle: 60'ların parlak entelektüelleri haksızlık, sömürü ve vahşet karşısında konuşan, isyan eden, hapishaneleri göze alan kişilerdi. bugünün entelektüeli ise iktidarın çevresine yamanma gayretindeki bir asalaktan başka bir şey değildir.

    edit: imla
  • sex düşünmeden 3 saat boyunca konuşabilen kişi
  • ilber ortaylı: "entelektüel demek üstüne vazife olmayan işleri merak edip öğrenen adam demektir."

    ağzından bal damlıyor yemin ederim.
  • mehmet güreli tarafından (çok doğru bir şekilde) "çok kitap okuyan, çok şey bilen insan değildir entelektüel. 10 dakika beraber olsan bir şeyler alıp gideceğin insandır. ufkunu açar. yürüyüşünü değiştirir. " şeklinde tanımlanan insandır.
  • entelektüel, aydın ve münevver... acaba bu üç kavram bize aynı şeyi mi anlatıyor? ben öncelikle entelektüel kavramı üzerinde düşünmek istiyorum. bunun için burada farklı entelektüel tanımlarına işaret edeyeceğim.

    şimdi... "manuel/manual" kavramını bilirsiniz. kabaca "el işiyle ilgili" diyebiliriz manuel için. "intelellectuel" ise "kafa işiyle ilgili" olarak çevrilebilir. entelellektüel'in fransızca'dan gelen bir sözcük olduğunu söylüyor oğuz demiralp. saint-simon bu kavramı 1821'de, stendhal 1835'te, renan 1845'te kullanmış. genelde kastedilen ise "düşün ve sanat işçileri". kavramın kültür hayatına yerleşmesi ünlü dreyfus olayı ile olmuş. maurice barres; 14 ocak 1898'de davayı protesto eden bir bildiriye imza atanları kastederek, durumu "entelektüellerin protestosu" olarak nitelemiş.

    bir de "entelijansiya" kavramı var tabi. 19. yüzyılın ikinci yarısında rusya'da ortaya çıkan çarlık despotizmine, ortodoks kilisesine karşı duran okumuşlar sınıfı. entelektüel öznel tanımlara çok açık bir kategori ve hemen her tanım bizim için anlamlı ve önemli. bakalım:

    sartre'a göre entelektüel, onu ilgilendirmeyen işlere karışan kişidir. jacques le goff'a göre; entelektüel, kentlerin ürünüdür. gramsci'ye göre, herkes entelektüeldir. ama herkes toplumda entelektüelin gördüğü işlevi göremez.

    entelektüel, turhan ılgaz'ın tespitiyle, aklını kullanmayı meslek edinmiş kişidir. buradaki anlamıyla intellectus, ratio'dan farklı bir şeye işaret eder. intellectus; bir düşünümsellik içerir. ratio ise hesaplamaya ve bağlantı kurmaya yöneliktir sadece. yani rasyonel bir adam olmak, entelektüel olmak değildir.

    şunu da belirtmiş olayım: entelektüel kavramının, bizdeki aydın ve münevver kavramlarından farklı olduğunu düşünüyorum. bunu da söz konusu kavramlar temelinde tartışmayı umuyorum sonra...

    kaynaklar: turhan ılgaz, "heidegger entelektüel miydi?", s. 108-119, cogito: sayı 31, bahar 2002.

    oğuz demiralp, "entelektüeller ve aydınlar", s. 121-132., cogito: sayı 31, bahar 2002.
  • ismini yine hatırlayamadığım * bir hocadan alıntı ile entelektüel olmak için üç üniversite bitirilmesi gerekmektedir. ama şu şekilde. kişinin kendisi, babası ve dedesi. oldukça elitist ve cinsiyetçi bir tavır olarak görülse de erken yaşlarda bazı kaynaklara ulaşabilmenin önemine ve birikime vurgu yapılmış. ayrıyeten üç kuşağın ekmek parası ve barınma derdinden muaf olarak üniversite bitirmesi belli bir maddi seviyeye işaret etmekte. bu durumda ne kadar okuyup düşünsem de bu tanım içine girme şansımı kaybetmiş bulunuyorum. en lümpen günümüz böyle olsun.
  • olduğu,
    üstünden başından değil,
    gerçekten yarattığı düşünce ve eserden anlaşılan;
    toplu halde hareket etmeyen,
    eğitimli, deneyim, görgü sahibi,
    kendini yenileyen,
    fark edilme kumkuması olmayan,
    orada burada kendini sergilemeyen,
    her zaman tek başına olduğunu çok iyi bilen,
    yeniyi arama kaygısı olan kişi.
hesabın var mı? giriş yap