• tanrı'nın ölümü ve hayatın anlamı ile ilgili sorularla boğuşanlar için entelektüel kibir, samimiyet kisvesi altında sahte bir mazeret arkasında saklanmanın bir biçimi olarak görülüyor. entelektüel kibrin zihinsel sağlığımızı korumada evrimsel avantajlara sahip olabileceği konusunda en ufak bir fikirlerinin olmayışını, anlayabiliyorum -entelektüel alçakgönüllülüğün bahşedilenleri belirli bir depresyona maruz bıraktığı konusunda araştırmaların yerini alaylar almış.
  • ne enteresandır ki, ilim yoluyla edinilen bu kibrin ilacı da, ilimdir. ama zor bir yoldur. başkalarına cahil gözüyle bakan birisinin, bu kibirden uzaklaşabilmesi için, evvela kendisindeki bu huyun kibir olduğunu ve tedavi edilmesi gerektiğini bilmelidir. oysa piyasada gördüğümüz kibirli entellerimiz, kibirlerinden gayet memnundur ve akıllarının bir köşesinde, hep o "cahil halk kitlelerini aydınlatmak" fikriyatına sahiptirler.

    dolayısıyla bu kibre sahip olduğunun farkında olmayan ve hatta kendindeki kibrin gerekli olduğunu düşünen birisinin, bu kötü hasletten kurtulması çok ama çok zordur.

    evet, meselenin bir diğer tarafında; "hocanın riyası talebenin ihlasından daha iyidir"
    meselesi var, ancak buradaki "hoca" olabilmek için, kamil ve mükemmil olmak, kibirden tamamen arınmak lazımdır.
  • kibir, insanların en sevmediği özelliklerden biridir. yalnız, kibir ile özgüven arasında ince bir çizgi bulunur. entelektüel insanlar bu çizgiyi biraz aştıklarında dayanılmaz bir şekilde itici olurlar. özgüven ise imrenecek bir şeye dönüşür. buradaki çizgiyi belirleyecek şey insanın kendine dönmesi ve eleştirel yaklaşımları dikkate almasında yatar. yeni fikirleri dinlemek, anlamaya çalışmak ve gerektiğinde değişime hazır olmakta yatar. savunduğu fikrin doğruluğunu ispatlamak için sadece savunmaya ya da bilgisel saldırıya geçmek insanı sadece alçaltır. insanlar, doğa, evren evriliyoruz sürekli; doğa yasaları dışında hiçbir şey sabit kalmıyor, fikirler de. evrensel doğrularla oluşan fikirler, ancak düzgün bir tavırla paylaşıldığında insanlığa faydalı olabilir. kibirli insanların öğrenerek (ki normal beyin fonksiyonlarına sahip her bireyin sahip olduğu bir potansiyeldir bu) bilgiyi paylaşma şeklinin yanlışlığı insanları bilgisiz kalmaya yeğlenmesine ya da kendi olanakları ile sahip olmasını sağlar ya da reddeder.
  • normaldir ve zevk verir.
    ayrıca depresyona düşmekten korur.
  • cahilin kibrinden evla olan kibirdir.
  • az buçuk bilgiyle her şeyi bildiğini sanmak
  • güncel bir husus esasında.

    türk milletinin burnu neden boktan kurtulmuyor? bir anlamda bu yüzden. insanlar hak edilmiş birer kibre sahip değiller, çünkü entelektüel değiller ve olmadıkları gibi de bu yolda çaba harcayan insanları bokluyorlar. melekler, melek... dolayısıyla entelektüel de kibir de şeytan. anlamadıkları, hissetmedikleri, deneyimlemedikleri şeyler hakkında düşünürken tedirgin oluyorlar çoğu kez. değişimin tüyler ürpertici şok dalgaları, depremin şok dalgalarına benziyor. neler olacağı aşağı yukarı bilinse bile, "ne yapalım..." diyor, o insan.

    bu noktada naçizane bir karşılaştırma yapmak isterim. sokrates'in üzerinde durduğu daimon, onu dışarıya çıkıp gençlerle konuşmaya itmişti. nitekim kendisini unutulmaz bir noktaya taşıyan da insanları sürüklediği bir tür entelektüel kibrinin, marabada sebep olduğu huzursuzluktu. saf ve katı demokrasinin antik yunan toplumuna yaptığı kötülüğün acısı, rönesans'ta italyan şehir devletlerinin aristokratik monarşisinde çıktı. izin verselerdi, sokrates, erken ve daha etkin bir rönesansın tohumlarını ekiyordu ki yaptığı seçimle bu tohumları öldürmüş olmadı; bilakis, çağları aşan bir bilgelikle, onları en güvende olduğu yere, isimsiz yazıcıların, aç biilaçların insafına bıraktı.

    bugün caddelerde ve meydanlarda rastlanan sokak röportajcıları, "dışarı çıkıp insanlarla konuşma" geleneğinin bir devamı sayılabilir. ancak bu röportajlar, yalnızca soysuz bir insanlık durumunu belgelemeleri açısından bir değer taşır. önce siyasetin marabalaşması, ardından marabanın siyasileşmesi, o antik deneysel demokrasiyi anıştırır. bilumum filozofun, "beyler gittiğiniz yol, yol değil; demokrasi diye başınıza tuvalet terliği geçirirler." diyebildiği bir ortamdan, filozofların belirli binalara endemik birer türe dönüştüğü ortama... kütüphaneleşmeden kıraathaneleşmeye.

    dışarıda olup çalışmayan, yaratmayan, üretmeyen, sorumlu hissetmeyen sayısız insan, müge anlı, acun ılıcalı, netflix, ınstagram, twitter, ekşi sözlük gibi, onlyfans-kürek insanların ve platformların arasında, kucaktan kucağa geziniyor. acıdan acıya, felaketten felakete homurdanıyor, soysuz insan. onun kendine ait bir hâli yok. o, durmakta. o, seyrediyor. seyir içinde seyir var ona. bir şeyler oluyor ama o hissetmiyor. bir şey olmakta ama onun umurunda değil. yer sallanmıyorsa ve bir yerler yanmıyorsa; sel basmamışsa ve tipi boran yoksa sorun da yoktur ona. dahası, bunların ötesinde, görülmemiş bir şey olsa bile bir daha olmamasını umarak çayını içmeye devam edecek o. devinen doğaya tutkuyla bağlanabilecek bir sapkın bile yok. onun tutkusu satın alınmış. aylık 69 lira, 149 lira ya da 9,99 lira. devinmek istemiyor kiralarını talimata bağladığı bu yerde. öldüğü şeylere bakıyorsun: tansiyon, maden patlaması, şeker, deprem, kolesterol, çığ düşmesi, şiddet olayları...

    "insanları rahat bırakın..." derler. entelektüel kibrin en iyi yaptığı şeylerden biri budur zaten: birilerini rahat bırakmak. dolayısıyla onu evirmek gerekir ki insanları rahat bırakmasın. fizik gücü yerinde, kavgaya hazır bir entelektüel biliyor musunuz? varsa yoksa tutuklanıp cezaevine gönderilmekle mesulmüş gibi davranan ya da hiç davranmayan insan entelektüel olsa ne olur? insanlar haddinden fazla rahat bırakıldılar zaten. artık yol bitti.
  • (bkz: tevazu)
  • türkiye'deki yarım aydınlarda bulunan bir kibirdir. ciddiye alınmazlar.
hesabın var mı? giriş yap