2656 entry daha
  • ölmeden bir kaç ay önce.
    şöyle yazmıştı.
    saçları saman sarısı vera'sına;
    "gelsene dedi bana.
    kalsana dedi bana.
    gülsene dedi bana.
    ölsene dedi bana.
    geldim.
    kaldım.
    güldüm.
    öldüm."

    yıl 1955'di.
    nazım moskova'da sürgündü.
    53 yaşında.
    üstelik evliydi.
    vera tulyakova 24 yaşında.
    genç bir kadındı.
    dul ve bir çocukluylu.
    ajans novosti'de muhabirdi.
    söyleşi için birgün nazım'ı aradı..
    "alo, nazım hikmet mi?.
    sizinle redaktör vera tulyakova konuşuyor"
    nazım randevuyu verdi.
    evinde buluştular.
    odada şair ekber babayev de vardı.
    vera sordu, nazım cevapladı.
    söyleşi bittiğinde nazım babayev'e döndü ve tatarca şöyle dedi.
    "fena kız değil, bilgili, güzel ama göğsü düz."
    vera anlamıştı söylenenleri.
    yüzü kızarmıştı.
    ..ve nazım'a en çok sevda şiirlerini yazdıracak büyük aşk böyle başlamıştı.

    o günden sonra hergün görüştüler.
    telefonda konuştular.
    sık sık buluştular.
    nazım vera'sız, vera nazım'sız yapamadı.
    1959 yılında evlendiler.
    nazım evlenmek için sevgilisi dr.galina'dan boşanmak zorundaydı.
    tüm servetini ona devretti.
    ayrıldı..
    vera'sına kavuştu.
    kendi deyimiyle.
    saçları saman sarısı.
    gözleri mavi vera'sına.

    ölene kadar onun aşkıyla yaşadı.
    en sevgi dolu sözcükler vera'ya yazılanlardı.
    her gittiği yerden yazdı.
    mesela leningrad'tan.
    "lanet olsun ne muazzam şey seni sevmek!..
    sen benim aşkım, sen benim kızım, sen benim yoldaşım, sen benim küçük annemsin. canım, bir tanem, seni sevmeden önce dünyayı sevmesini bile bilmiyormuşum. bu şehir güzelse senin yüzünden, bu elma tatlıysa senin yüzünden, bu insan akıllıysa senin yüzünden.”

    mesela varşova'dan.
    "ve işte ben. dün sesini işittiğimde dünyanın en mutlu insanı oluverdim. hep bizi, seni ve beni düşünüyorum. döndüğümde rusça’yı gramer kurallarıyla yazacak kadar iyi öğreneceğim mutlaka. seni böylesine sevmek ve bunu layıkınca yazıya aktaramamak insanı çıldırtıyor. sen bebeğim benim, anlıyor musun yazdıklarımı? eğer hastalanmazsam ayın 15’inde yani pazartesi buradan ayrılıyorum. pazartesi! işte böyle. yaz bana, unutma. ara sıra yani her dakika beni düşün. öpüyorum seni, sevincim benim."

    *. *. *
    ya da prag'dan.
    "gittin, boşaldı prag şehri. içinden elini çekip çıkardığın bir eldiven gibi boşaldı. söndü artık seni göstermeyen bir ayna gibi."

    bazen kislova'dan.
    "içimde ak bir yol var.
    karıncalar buğday taneleriyle
    bayram çığlıklarıyla kamyonlar gelir geçer
    ama yasak, geçmez cenaze arabası.
    içimde mis kokulu
    kızıl bir gül gibi duruyor zaman.
    ama bugün cumaymış, yarın cumartesiymiş,
    çoğum gitmiş de azım kalmış, umurumda değil."

    hatta moskova'dan.
    "ilk ergenlik düşümden geliyorum sana
    bu şehrin bana verdiği en tatlı yemiş en akıllı söz en insan sokaksın
    günlük güneşlik rüzgârım benim
    saçları saman sarısı kirpikleri mavi karım benim."

    nazım vera'ya son şiirini 1963 yılında yazdı.
    "gelsene dedi bana.
    kalsana dedi bana.
    gülsene dedi bana.
    ölsene dedi bana.
    geldim.
    kaldım.
    güldüm.
    öldüm."

    öldü..
    bu şiirden bir kaç ay sonra 3 haziran 1963'te öldü büyük şair.
    sürgün olduğu moskova'da gömüldü.
    vera yaşadığı sürece nazım'ı hiç unutmadı.
    2001 yılında öldüğünde tek isteği nazım'ın yanına gömülmekti.
    ama hiç boş yer yoktu..
    daha iyi bir çözüm bulundu.
    vera'nın külleri nazım'ın mezarına konuldu.
    ölümsüz aşıklar mezarda

    sedat kaya emeği ile.
1314 entry daha
hesabın var mı? giriş yap