12 entry daha
  • [bu entiriyi okurken dinlemenizi önerdiğim parçalar: cradle of filth - absinthe with faust ; enigma - dancing with mephisto ; kamelot - march of mephisto ; moonspell - mephisto ben öyle yaptım, mutluyum.]

    christopher marlowe'un "terminat hora diem, terminat auctor opus" yani “saat günü, yazar da eserini sonlandırıyor.” diyerek bitirdiği dr. faustus adlı eserinin başından sonuna kadar müthiş göndermeler barındırdığını düşünüyorum. kanımca; marlowe 'un özellikle klasik çağ düşüncesiyle hiristiyanlık arasından çıkan, rönesans'a işte bu alt yapıyla yöneldiği sonucuna varmak mümkündür. ayrıca donald c. baker 'ın da belirttiği gibi; ingiliz rönesans edebiyatında çeşitli eserlerin en ilginç köşelerinde latin edebiyatına yapılan göndermeler göze çarpar.1 marlowe'un dr. faustus adlı eserinin başından sonuna klasik çağ 'ın ve tabi ki latincenin ruhu sinmiş durumda. hele ki böyle teoloji ve akli bilimlerden her ikisine birden kendini adamışken, ikisini birden terk ederek mistik olana, hem tanrının hem de aklın zıddına (şeytana ve büyüye) yürüyen bir adamın hikayesiyse mevzubahis olan latincenin tüm heybetiyle karşımıza dikilivermiş olması, yazarının aldığı eğitimi de göz önünde bulundurulduğunda, şaşırtıcı olmamalıdır. sırasıyla canterbury katedral (1579), corpus christi college ve cambridge'de oranın başpiskoposu matthew parker 'ın kurduğu bir akademide eğitimini tamamlayan (1587) marlowe' un yabancı dil olarak o üniversitede altı sene kalmasından yunancayı ve yaptığı tercümelerden de latinceyi bildiğini anlıyoruz. ayrıca bu eseri de dahil olmak üzere tüm eserlerindeki ölüm teması hususunda, yunan dramından ziyade roma dramından etkilenmiş olduğunu söylemek mümkündür. ayrıca roma stoacılığının, elizabeth dramının mühim bir kısmını teşkil ettiğini2 de düşünürsek, marlowe 'un eserlerindeki klasik çağ'ın roma tarafının ve latincenin bu önemli etkisini doğal karşılamamız gerektiğini düşünüyorum. işte bu çalışmamda esere sinmiş klasik çağ kültürü kokusunu da sürekli hissederek, marlowe'un akıl'a ve tanrı'ya ihanet eden doktor ve teolog faustus'u üzerine konuşmak istiyorum.

    hakkında hikayeler yazılan dr. faustus kimdir?

    1540 ile 1585 arasında almanya'da çıkan bazı yazılardan anlaşıldığına göre; johann faustus adında bir adam kendini sihirbazlığa vermiş ve bu bilimde büyük başarılar elde etmiş. 1488'e doğru doğmuş olan bu adam, daha gençken gizli bilimlere ilgi göstermeye başlamış, wittenberg veya heidelberg üniversitesi'nden ya hekim, ya tanrıbilim uzmanı olarak çıktıktan sonra köy köy, şehir şehir dolaşarak hünerlerini halka göstermeye başlamış. güya şeytan kayınbiraderi imiş, veya her zaman yanında bulundurduğu köpek şeytanmış. kendisini gören ve görmeyenler arasında büyük bir şöhret kazanan faustus'u, bir gece würtemberg'te bir handa şeytan öldürmüş; sabahleyin odasında yerde bulmuşlar; yüzü feci bir surette öldüğünü gösteriyormuş.

    faustus'un böyle acı bir biçimde ölüşü, halkta, ruhunu gerçekten şeytana sattığı ve gerçek bir büyücü olduğu kanısını güçlendirmiş, kulaktan kulağa duyulmuş olan bütün büyücülük öyküleri bu adama yüklenmiş, faustus adı çevresinde bir söylence oluşmuştur. sonunda 1587'de çıkan faustbuch ile bu söylence son biçimini almıştır.

    faustbuch, faustus'un öğrenim yıllarını, nasıl sihirbazlığa sapıp ruhunu şeytana sattığını, gösterdiği mucizeleri ve ölümünü anlatır. marlowe, tragedyasının konusunu işte bu faustbuch'un ingilizce çevirisinden almış, fakat konuyu tümüyle başka bir biçimde işlemiştir:

    "bilgiye susayıp dünyanın bilgi sınırlarını aşmak için şeytanın yardımını isteyen faustus'un isteklerinin enginliğini faustbuch değerlendirememekte, faustus'u basit bir büyücü, bir kötülük örneği olarak göstermektedir. fakat marlowe, faustus'u, hem kendi kişiliği, hem de içinde yaşadığı ingiliz rönensans'ı açısından görmüştür. klasik dünyanın insan zekâsının olağanüstülüğünü gösteren yapıtları, denizleri aşarak yeni yeni ülkeler bulan ingiliz gemicilerinin yürekliliği, o zamana kadar erişilemeyen şeylerin artık elde edilebileceğini müjdelemektedir. bu başarılar karşısında insanın gurur ve tutkularının artmamasına olanak yoktur. kendini doyuma eriştirmeyen dar dünyasından sıyrılarak, maddi, manevi zenginlik, güzellik ve güç peşinde koşan faustus, isteklerindaki gözüpeklik, düşlemlerinin genişliği, tutkuları, umutları, bocalamaları, acıları ve sonunda daha üstün güçler karşısındaki yenilgisiyle yalnızca rönesans insanının bir örneği olarak belirmiyor, bütün insanlığı yansıtıyordu. goethe de faustus'u kafasında böyle canlandırmıştır; fakat bu yolda ilk adımı atan marlowe olmuştur."3

    dr. faustus

    "biz şimdi savaş tanrısının kartaca'lılara yardım ettiği trasimennus meydanlarında dolaşmıyoruz; tahtların yıkıldığı o kral saraylarında, aşk cümbüşlerinde gülüp oynamıyoruz.."4 marlowe eserine işte bu sözlerle başlıyor. girişte de belirttiğim klasik çağ'ın ruhunun esere sindiğine dair ilk örneği daha eserin başında koronun sözlerinde görmekteyiz; marlowe, kuzey afrika'da etrafında hannibal ile romalılar arasında bir savaşın (i.ö. 217) gerçekleştiği bir göl olan trasimennus 'un5 adını zikrediyor. ilk konuşmasında akli ilimleri reddedişinden, uzaklaşmasından söz ederken, aristoteles'in organon 'una göndermede bulunarak; "bene disserere est finis logices" yani "iyi tartışabilmek, mantığın gayesidir" veya ii.. yy.'da yaşamış hekim galenus'u anarak; "ubi desinit philosophus, ibi incipit medicus." yani "felsefecinin çekildiği noktada, doktor ipleri eline alır." diyebilmektedir. yine hekimlik üzerine şu sözü söyler; "summum bonum medicinae sanitas." türkçesi şöyle; "hekimlikte en iyi şey sağlıktır." hekimliğin bütün bu gücüne, yüce gayesine rağmen; faustus kendisinin hala insan olduğunu, hekimliğin onun yücelmesine sebep olmadığını dert eder. ayrıca ona göre; hekimlik ölüleri diriltemez, insanları sonsuza dek yaşatamazdır.6 o halde bu sebeplerden ötürü hekimliği de uğurlamak zorundadır, felsefeyi uğurladığı gibi.7 ardından "justinianus nerede?" diye sorar, zira ona göre justinianus'unki de dahil olmak üzere hukuk, pek maddi bir konu olduğundan o ancak kiralanmış uşaklara yakışmaktadır. şöyle der faustus: "si una eademque res legatur duobus, alter rem, alter valorem rei.." türkçesiyle; "bir ve aynı şey iki kişiye bırakılırsa, biri onu diğeri de öbürünü alır." doktora göre bu bayağı bir miras işinde güzel bir hukuk meselesidir.8 veya "exhaereditare filium non potest." türkçesiyle; "baba oğlunu mirastan mahrum edemez." konu üzerinde çalışmış olan arif gürgül'e göre; eserin bu kısmında muhtelif ilimleri olan bir renaissance'lının alakası bariz bir şekilde kendini göstermektedir. kahramanımız "canım analitik beni sen büyüledin." demiştir. ondan sonra da aristoteles'in varlık bilim meselesine telmih de bulunmuştur; "on kai me on" yani "varlık, yokluk". 9 bütün bunlar ve yukarıda sözünü ettiklerim, marlowe'un faustus'unun aklı bir kenara koyarken gösterdiği çabayı, yazarının bilgi birikimini, akli ilimlerle olan ilgisini ortaya koyar.

    sırada inancı yani din ve tanrı vardır, onun da işe yaramazlığından söz etmelidir. hieronymus 'un kitabını alır ve okur: "stipendium peccati mors est." yani "günahın karşılığı/ücreti ölümdür." doktor bunu ağır bulur. 10 "si pecasse negamus, fallimur, et nulla est in nobis veritas." "eğer hiç günahımızın olmadığını söylersek, aldanmış oluruz, içimizde hakikat yok demektir."o halde dr. faustus'a göre; insan her halükarda günah işleyecek ve ölecektir. bu da tanrıbilimi uğurlaması için yeterlidir. 11

    dr. faustus bu noktada büyünün ve büyücülüğün cazibesine kapıldığını itiraf ediyor. "şu sihirbazların tabiat üstü eserleri, şu büyü kitapları, ne güzel şeyler... faustus bunları öğrenmeye can atıyor." 12 eğer bu sihir işine girerse, sonunda tanrı olacağını düşünmektedir, zira iyi bir sihirbaz kudretli bir tanrıdır onca.13 ancak bu kararı yani doğaüstü olana eğilmesi onu hemen bir yol ayrımına düşürüyor. ve bu noktada ilk defa şeytani/kötü melek (bkz: evil angel) ve iyi melek (bkz .good angel) karşısına dikiliyor. iyi meleğe göre; faustus'un tuttuğu bu yol yol değildir, onun ruhunu yanlışa saptırır, tanrının ağır gazabını başına çeker. ayrıca ona kutsal kitapları okumasını tavsiye eder, ki tanrının gazabından ancak böyle kurtulabilir. bu noktada şeytani melek söze girer, faustus'a bu yolda devam etmesi için gerekli teşviği verir: "..hadi faustus, hadi.. bu ünlü bilgide ilerle; bütün tabiatın zenginliği bunun içindedir: zeus göklerde ne ise, sen de yerde bütün unsurların hakimi, amiri ol." 14 burada gerçekten anlıyoruz ki; marlowe bütünüyle hiristiyanlığın tanrısına değil pagan pantheonunun zeus'una da karakterini düşman eder, hatta ona ortak olur. yine eserin bir yerinde koro faustus'un, olympos'un tepesine çıkmış olduğunu söylemektedir.15 bunlar yukarıda söz ettiğim gibi; klasik çağ ruhunun marlowe'un bu eserine nasıl nüfuz etmiş olduğunu çok net bir şekilde gösterir. kötü meleğin kendisine yeryüzünde zeus'luk önermesi, dr. faustus'u daha da alevlendirir, birçok plan yapar kafasında. aklın ve tanrıya olan inancının sağlayamayacağı bütün tabiatüstü güçleri ona büyücülük ve şeytani olanla yapacağı işbirliği sağlayacaktır. dr. faustus, kötü meleğin teşvikinin ardından cinleri evvela kendisi için kullanmayı arzuladığını itiraf eder: "..bütün karışık davaları benim için çözsünler mi? istediğim herhangi delice bir işi yaptırayım mı? onları hindistan'a uçuracağım, altın getirsinler; okyanusu tarayıp, parlak inciler bulsunlar; yeni dünyanın bütün köşelerinde hoş meyvalar, hükümdarların ağzına layık yiyecekler arasınlar; başka illerin filozoflarını bana anlatsınlar; bütün yabancı kralların sırlarını söylesinler;.."16 ardından cinlere ülkesi için bir şeyler yaptıracaktır: "..bu cinlere ben bütün almanya'nın çevresini pirinç duvarlarla ördürecek, güzel wittenberg'i ren'in akarsularıyla çevirteceğim; talebeler süslü süslü elbiseler giyinsinler diye bütün okulları ipekle dolduracağım; getirdikleri para ile asker toplayıp parma prensi'ni topraklarımızdan kovacağım ve bütün illerimizin tek kralı olarak hüküm süreceğim. bana köle olacak o cinlere ben, anvers köprüsüne sürülen ateş gemisinden daha garip yeni aletler buldurup savaşa karşı koyacağım."17 sonuç itibariyle; kendisini musaeus'la karşılaştırır; "..wittenberg'in övündüğü seçkin gençleri, cehenneme inen sevgili musaeus'un başına üşüşen şeytanlar gibi davalarıma koşturan ben.."18 faustus'un, kendisini mitolojide orpheus, olenus ve pamphus'la ilişkilendirilerek, demeter ile eleusis'e dair mistik adetlerle sorumlu tutulan19 musaeus'la özdeşleştirmesi büyücülük hususundaki ciddiyetini ortaya koyar. zaten tabiatüstü güçleri sayesinde bütün avrupa'nın kutladığı büyücü agrippa kadar büyücülükte usta/uzman olmayı planladığını da dile getirir. ayrıca cornelius, faustus büyücülükle uğraştığı takdirde; ona gelenlerin delphoi'daki tanrı sözcüsüne gidenlerden daha fazla olacağını belirtir. kendisini şöyle cesaretlendirir; "iyi bir sihirbaz kudretli bir tanrıdır. haydi faustus, uğraş, didin ki sen de bir tanrı olasın."20 artık onun için "felsefe iğrenç, anlaşılması güç; hukuk, hekimlik bayağı kimseler için, tanrıbilim de üçünün en aşağısı; tatsız, insafsız, bayağı ve nefret edilecek"21 bir şeydir.

    onu iyi melekten sonra uyaran ilk kişi cornelius'tur. (ancak bu uyarının altında, onu vazgeçirmekten çok niyetinin ciddi olup olmadığını öğrenmek yatar. zira valdes ile birlikte cornelius'un adlarının büyü işleriyle uğraşmaktan bulundukları şehirde kötü anıldığını ikinci sahnenin sonunda medreselilerden öğreniriz.) cornelius'a göre; eğer büyücülük kitaplarına kendisini kaptırırsa; başka kitaplara (dini veya akli, felsefi) artık bakamayacaktır. ancak bu hafif uyarının kahramanımızı yolundan döndürmeyeceği açıktır, valdes de zaten büyücü olabilmesi için yapması gerekenleri ona önerir: 13. yy. bilginlerinden olup sonradan yaptığı sihirlerle bilinen roger bacon'ın, 13. yy.'da yaşamış, büyücülüğüyle tanınmış alman papazı albertus'un eserlerini, ibranilerin mezmurlarını ve novum testamentum'u yani yeni ahit 'i okumalıdır. 22

    üçüncü sahnenin başında faustus, cornelius'un tavsiyeleri gereğince, bir korulukta cinleri çağırmak için gerekli ritüeli yerine getirir.adaklar sunar, bir dairenin içine yehova'nın adının sağdan soldan harflerini -değiştirerek-, mukaddes azizlerin kısaltılmış adlarını, göğün bütün belirtilerinin şekillerini, gezegenlerin bütün işaretlerini yazar. ve şu büyülü sözleri okur:

    "sint mihi dei acherontis propitii! valeat numen triplex jehovoe!
    ignei, aerii, aquatani spiritus, salvete! orientis princeps
    belzebub, inferni ardentis monarcha, et demogorgon, propitiamus
    vos, ut appareat et surgat mephistophilis, quod tumeraris:
    per jehovam, gehennam, et consecratam aquam quam nunc spargo,
    signumque crucis quod nunc facio, et per vota nostra, ipse nunc
    surgat nobis dicatus mephistophilis!"

    "akheron irmağı'nın tanrıları bana zaman ayırsın! yehova'nın üçlü kutsallığı muktedir olsun! ateşin, havanın, suyun ruhu, selam olsun sana! cayır cayır yanan cehennemin hükümdarı, doğulu efendisi belzebub ve demogorgon, size yalvarıyorum, mephistophilis bana görünsün, ortaya çıksın diye. yahova, cehennem adına, serptiğim şu mukaddes su, yaptığım şu haç ve dualarımız aşkına, çağırdığımız mephistophilis çıksın, bize gözüksün artık!"

    mephistophilis, faustus'a görünür ancak, faustus onun kıyafetini beğenmez, "bu çirkin kılıkla bana hizmet edemezsin."23 der. ardından "ihtiyar bir fransisken papazı ol da öyle gel. seytana yakışan işte o mübarek kıyafettir."24 diye ekleyerek papaz kıyafetini yerde yere vurmuş olur. ya da gerçekten henüz böyle şeytani bir veçheyle karşılaşmaya hazır değildir, aşina olduğu bir papaz kıyafetiyle mephistophilis'i görmek istemiş olabilir.25 ya da burada taşlamadan ziyade bir ironi, dalga geçme söz konusudur.26 zira faustus aynı bölümde sihir alanındaki gücünü mephistophilis'e sözünü dinleterek göstermiş olduğundan bahseder. artık sihirbazların piri olarak, mephistophilis'e nasıl gücünün yettiğini şu sözle açıklar: "quin regis mephistophilis fratris imagine." yani türkçesiyle; "işte faustus, artık senin de kardeşin mephistophilis gibi kudretin var."

    mephistophilis

    mephistophilis nedir veya kimdir üzerine bilgi vermekte fayda görüyorum. the concise oxford companion to english literature'da en eski kaynağı bilinmeyen bir isimdir: "mephistopheles". edebiyatta ilk defa the german faustbuch of 1587 'de karşımıza çıkmıştır. shakespeare'in the merry wives of windsor adlı komedisinde ise mephostophilus diye geçmiştir.27 hiç şüphe yok ki; faustus ile mephistophilis'in bu hikayesi marlowe'un olduğu kadar goethe'nin eserinde de çok ilginç ve çok etkili bir biçimde karşımıza çıkmaktadır.goethe, çocukken eline geçirdiği halk işi bir baskıyı okuyarak, faust ile tanışıyor. aynı yıllarda, kukla oyunu olarak 16. yüzyıldan beri gösterilen marlowe' un çalışmamıza konu olan oyunuyla da tanışıyor.1772 ocak ayında goethe'nin, çocuğunu öldüren susanne margaretha brandt'ın asılışına tanık olduğu sanılıyor. bu tanıklığın önemi, margaretha'nın, şeytanın kendi içine yerleşmiş olduğunu düşünmesinde yatar. goethe, bu olay üzerine, urfaust'un ilk sahnelerini yazar.28 emil balanqué'ın faust operasında da (1859) mephistophilis, yeraltında ona yardım ettiği taktirde, faust'un gençlik arzusunu yerini getireceğinin sözünü verir. faust bunu kabul eder ve mephistophilis 'in yardımıyla bebeğini öldürdüğü için hapse atılmış olan marguerite 'in hücresine girer ancak faust'un şeytanla işbirliğinin farkına varan marguerite onunla kaçmayı reddederek, ölür.29 anlaşılıyor ki; yunan mitosunun tragedya şairleri elinde geliştirilmesi gibi, marlowe'un kaleme aldığı dr. faustus ' tan sonra goethe'yle birlikte margaretha'nın da katılmasıyla hikayemiz genişliyor, gelişiyor. bu bütünlük çerçevesinde, goethe'nin çizdiği mephistophilis karakterinin özelliklerinden ve mahiyetinden söz ettikten sonra, tekrar marlowe'un mephistophilis' ine dönelim.

    “goethe'nin eserinde şeytancıl mephistopheles, yoldan rahatlıkla çıkarılabilir bir insan imgesini savunur.insanın doğasında iki kutup vardır, insan iki kutbun bütünü ve bileşimidir. ancak, yadsıyan ve mahveden şeytanın kolaylıkla yönlendireceği kutup, insanın tembel ve rahat yanıdır; yüzeye, sığlığa bakarak kanan, yüzeysel parlaklığa kanan yanıdır. faust, bu yüzden, tıpkı kutsal kitapların öyküleri gibi, evrensel bir insan ve insanlık trajedisidir. zira, iyiye yönelmek ister, ancak göz göre göre hep şeytana uyar, uçuruma yuvarlanır. başkalarını da böylelikle mutsuz edip, uçuruma yuvarlar. faust yerine bu trajediye insan adı da konulabilirdi. aslında, mephistopheles de insanın içindeki bu iki kutuptan; yadsıyan, olumsuz kutbun kişileşmesidir.

    goethe, bu kişileştirmeyi aydınlanma sürecinin insan anlayışı çerçevesinde gerçekleştirerek, evrensel bir çağdaş kurguya varır. rönesans'la ortaya çıkmaya başlayan aydınlanmanın insanı, usa ve bilime inanmış, kör inancı yadsıyan, dünya işlerine yönelik olarak, düşünceyi eleyen, skolastik, dinsel, en son ve tek doğrucu çözümler olmayacağını benimseyen insandır. kapanıp kaldığı yerden dünyaya ve doğaya çıkmak, doğal yaratının kaynaklarını bulmak, yaratarak yaşama ve dünyaya katılmak ister. kendi sınırlarını aşmak, uçsuz bucaksız olanaklara ve yaratı kaynaklarına ulaşmak ister.

    içi yaratıcı güçle kaynar, sonsuzluğu özleyen bu gücü eyleme dönüştürmek için, çağırdığı doğa ruhu, iblisten başkası değildir. mephistopheles, faust'un dinmek bilmeyen taşkın istem ve özlemini doyurmak savındadır.”

    yine goethe'nin mephistopheles'i cinsel sevinin çekimiyle sevgi ilkesini tek boyuta indirgemek, dolayısıyla insan ruhunu ve anlağını, tek boyuta, güdüsel değişimsizliğe teslim ve tutsak etmek için, şeytancıl çabasını yürütür. sevginin seviye dönüşmesinin mayası iblisten, mephistopheles 'ten gelir. böylece sevgi de, ruh dinginliği, iç huzuru, mutluluk yerine; suç, günah, huzursuzluk ve mutsuzluk olarak dönüşür.30

    marlowe'un mephistophilis'i ise faustus'la daha ilk karşılaşmasında ona lucifer'in emrinde olduğunu söyler ve onun izninden asla çıkamayacağını.31 ona göre; lucifer bütün cinlerin amiri, başıdır.32 mephistophilis'in anlattığına göre; lucifer, bir zamanlar tanrının en sevdiği melek iken, gittikçe artan kibri, küstahlığı yüzünden, tanrı tarafından göklerden kovulmuştur. şimdi kötülüğün başıdır. 33 john d.cox 'a göre; mephistophilis'in burada altını çizdiği husus, libido dominandi 'nin hiristiyanlık düşüncesinin ilk ve en temel noktalarından olan patristik dönem yorumuyla alakalıdır. zira augustinus, de civitate dei xi-xii 'de lucifer'in yani baş şeytanın tanrının gözünden düşüşünü anlatmaktadır. marlowe bu anlatışla aldığı teoloji ve klasik çağ üzerine eğitimi sırasında karşılaşmış olabilirse de, zaten ingiliz kültürü ve edebiyatında şeytanın cennetten kovulması hikayesinin bilinir olduğu da düşünülebilir. 34 mephistophilis büyüleri dolayısıyla faustus'a gelmiş olduğunu da ekler, zira bir kimse tanrının adına eziyet ettiğinde, kutarıcısı isa'ya, mukaddes kitabı inkara kalktığında mephistophilis ve diğer cinler, o kişinin ruhunu elde etme umuduyla uçar gelirmiş.35 faustus'un sorusu üzerine; mephistophilis, kendisini ve diğer cinleri şöyle tanımlar; “lucifer'le beraber düşen, lucifer'le birlikte tanrımıza ayak direyen, lucifer'le beraber sonsuz lanete gömülen bahtsız ruhlarız.”36 marlowe'un çizdiği mephistophilis cininin faustus'la bu ilk karşılaşmasında ne kadar şikayetçi olduğu görülmektedir. zira bir zamanlar tanrının yüzünü görmüş, cennetin o hiç bitmez sevincini tatmış olarak, artık o sonsuz mutluluktan mahrum kalmış olmaktan rahatsızlık duymaktadır.37 yine bir yerde insan ruhlarının çektiği kadar engin azaplar çektiklerinden söz eder mephistophilis.38

    mephistophilis'in hizmetlerine karşılık faustus'un ruhunu istediğini ilk defa v. sahnede, faustus'un çalışma odasında mephistophilis'in dilinden öğreniyoruz. “..faustus'a bütün ömrünce hizmet edeceğim ama bu hizmetimi ruhu ile satın alması gerek.. ruhunu resmen vereceksin, kendi kanınla bir senet yazacaksın! lucifer böyle bir teminat istiyor; reddedersen hemen cehenneme dönerim.”39

    mephistophilis ve dr. faustus

    mephitophilis'in libido dominandi'nin bir tipi , örneği olması sadece tarihsel konumundan dolayı değil, eserdeki pozisyonu açısından da önemlidir. ortodoks bakış açısıyla, faustus aslında lucifer'in işlediği günahı kendisi işleyerek ortaçağ anlayışını sürdürmüştür. lucifer'in cennetten kovulmasını sağlayan iki günah, yani kibirlilik (bkz: pride) ve küstahlık (bkz: insolence) faustus'ta yeniden canlanmıştır. faustus tıpkı lucifer gibi tanrının gözünden düşmüştür. oysa başlangıçta faustus'un amacı; bilginin sınırlarını zorlamaktı. zira teoloji ve dünyevi ilimler sayesinde ulaştığı bilgileri yetersiz ve dar görüşlülük ürünü olarak görüyordu. 40 işte faustus'un, mephistophilis aracılığıyla lucifer'e ruhunu vermesi diyalogu bu açıdan dikkatle okunmalıdır.

    faustus
    evet, mephistophilis, ruhumu veriyorum.

    mephistophilis
    öyleyse faustus, kolunu bıçakla ve ruhunu lucifer'e bağla da, bir gün "bu ruh benimdir" diye isteyebilsin. faustus sen de lucifer kadar ulu olacaksın.

    faustus
    bak mephistophilis, sana olan sevgimden kolumu yarıyorum: kendi kanımla, ruhumu lucifer'e, sonsuz geceye egemen olan lucifer'e bağlıyorum. kolumdan damla damla akan şu kana bak; onu isteklerime uygun kıl, mephistophilis!..

    mephistophilis
    ama faustus, bir senet yazman gerek.

    faustus
    yazacağım... (yazar.) a! kanım donuyor, artık yazamayacağım...

    mephistophilis
    ateş getireyim, şimdi yine akar...

    (çıkar.)

    faustus
    bu kanımın donması neye belirti acaba? senedi yazmamı istemiyor mu ki? niçin akmıyor?.. sürdürmeyeyim diye mi? faustus sana ruhunu veriyor: işte burada dondu! niçin vermeyeceksin, faustus? ruhun senin değil mi? öyleyse gene yaz: faustus sana ruhunu veriyor.

    (mephistophilis bir mangal ateşle gelir.)

    mephistophilis
    ateş getirdim, gel, faustus, kolunu üzerine tut.

    faustus
    işte gene akmaya başladı. şimdi hemen bitiririm.

    mephistophilis
    ah, faustus'un ruhunu elde etmek için neler yapmam!

    faustus
    cosummatum est. senet bitti; faustus da ruhunu lucifer'e armağan etti. a! kolumdaki bu yazı da ne? homo, fuge: nereye kaçacağım? tanrı'ya mı? beni cehenneme atar... yok, yok, duyularım aldanıyor... yazı filan yok... yoo! açıkça görüyorum, işte, şurada yazılı: homo, fuge... ama faustus kaçmayacak.

    mephistophilis
    bari bir şeyler getireyim de gönlü eğlensin!

    (mephistophilis çıkar, biraz sonra şeytanlarla gelir; faustus'a taçlar, süslü giysiler verirler, dans edip giderler.)

    faustus
    mephistophilis, bu da ne?

    mephistophilis
    hiç... gönlünü eğlendireyim, büyücülük neler yapabilir, göstereyim, demiştim.

    faustus
    ben de istediğim zaman ruhları, cinleri çağırabilir miyim?

    mephitophilis
    elbette faustus... daha büyük şeyler de yapabilirsin.

    faustus
    öyleyse bu, bin ruh vermeye değer. işte mephistophilis al şu kâğıdı, bedenimi, ruhumu bağışlayan senedi... ama, anlaştığımız her şeyi yapman koşuluyla...

    mephistophilis
    faustus, cehennem ve lucifer üzerine ant içerim ki, anlaşacağımız her şeyi yapacağım.

    faustus
    öyleyse koşulları okuyayım dinle: 1. faustus'un gerek biçimi gerek özü ruh olabilecek. 2. mephistophilis hizmetçisi olacak, buyruğunda bulunacak. 3. faustus ne isterse, mephistophilis yapacak, getirecek. 4. mephistophilis, faustus'un odasında veya evinde göze görünmeyecek. 5. john faustus ne zaman, hangi biçimde, hangi giyimde isterse mephistophilis faustus'un önüne öyle çıkacak.

    - bu koşullar altında, ben, wittenbergli doktor john faustus, bu senetle, bedenimi ve ruhumu doğu hükümdarı lucifer'e ve vekili mephistophilis'e veriyorum. ve, 24 yıl geçtikten sonra, yukarıdaki şartlar bozulmamışsa, onlara, faustus'un bedenini, ruhunu, etini, kanını, mallarını gelip almak ve ülkeleri nerede olursa oraya götürmek yetkisini veriyorum.

    imza: john faustus.

    mephistophilis
    söyle faustus, bunu kendi senedin olarak veriyorsun, değil mi?

    faustus
    evet, al... şeytan sana onun hayrını göstersin!

    faustus ile onun mutlak bilgiye kavuşma arzusunu yerine getirecek olan mephistophilis arasındaki bir diyalog cehennem ile ilgili bizlere marlowe'un ikili bakış açısını sunmaktadır. faustus insanların cehennem dedikleri azap mekanının yerini sorar, mephistophilis'e göre cehennem “göklerin altında, ebediyen azap çektiğimiz, ebediyen kaldığımız yerdedir, öğelerin derinliklerinde. cehennemin sınırı yoktur, yalnız bir yerde de değildir. biz neredeysek cehennem oradadır, cehennem neredeyse biz de hep orada olmalıyız. bütün dünya eriyip bitince, her yaratık arafta temize çıkınca, cennet olmayan her yer cehennem olacaktır.”41 oysa faustus, cehennemi bir masal, içi boş koca karı masalı olarak görmektedir.42

    inanca dayalı olan cehennem anlayışı hususunda faustus'un , mephistophilis'le uyuşmayışından sonra dünyevi bir konuda da karşı karşıya gelirler; evlilik konusu. dr. faustus'un ruhunu şeytana satmasından sonra, aracı şeytani güç mephistophilis'ten ilk isteği bir kadındır. “mephistophilis, bana bir karı bul, almanya'nın en güzel kızı olsun. kanım ateşli, beni yakıyor, kadınsız yapamam.”43 oysa mephistophilis bir kadınla evlenme düşüncesine tümüyle karşıdır.bu yüzden faustus'u evlenme düşüncesinen uzaklaştırmaya çalışır, bunun için de kadın kılığına girmiş bir şeytan getirir faustus'un karşısına, nitekim başarılı da olur. mephistophilis'e göre; evlenmek çocukça bir törenden başka bir şey değildir.zira faustus'un gözleri hangi kadını beğenirse, zaten onun olacaktır, bir kadına bağlanıp onunla evlenmeye gerek yoktur, faustus isterse penelope kadar namuslu, saba melikesi kadar akıllı ya da cehenneme düşmeden önceki lucifer kadar güzel bir kadına zaten sahip olabilecektir.44

    mephistophilis, faustus'a içinde gizemli birçok bilginin yazılı olduğu bir kitap verir. bu kitabın içinde altın elde etmesine, kasırgalar, fırtınalar çıkarmasına, göklerin gürlemesini sağlamasına, karşısına her istediğini yapmaya hazır sürüyle adam çıkarmasına yardımcı olacak büyülü sözler vardır. yine yeryüzünde yetişen bütün bitkileri, otları, ağaçları gösteren bu kitap sayesinde faustus, istediği zaman ruhları çağırabilecek, göklerin gezegenlerinin bütün özelliklerini öğrenebilecektir.

    vi. sahne, faustus'un tıp ilmini ve teolojiyi bırakarak büyücülüğe kendini vermiş olmasından duyduğu pişmanlığın ilk dile geldiği bölümdür. bu sahne, tıpkı cehennem bahsinde olduğu gibi cennet bahsinde de ikili bakış açısının ortaya çıktığı bir tartışmayla başlar.

    faustus

    göklere bakıp da pişmanlık duyuyorum ve sana ileniyorum, alçak mephistophilis; beni o zevklerden yoksun bıraktın...

    mephistophilis

    ne, faustus! cennet o kadar eksiksiz güzellikte bir şey mi ki? bak sana söyleyeyim; o, senin de, dünyada yaşayan herhangi birinin de yarısı kadar güzel değildir.

    faustus

    bunu nasıl kanıtlarsın?

    mephistophilis

    insan için yapılmış değil midir? demek insan daha güzeldir.

    faustus

    cennet insan için yaratılmışsa benim için de yaratılmış demektir... büyücülükten vazgeçeceğim, pişmanlık duyduğumu söyleyeceğim.

    bu arada eserde çeşitli kereler karşımıza çıkan iyi ile kötü yani melek ile şeytan burada da faustus'u yönlendirmeye çalışırlar.

    melek

    tövbe et faustus, tanrı sana acır.

    şeytan

    sen artık cehennemlik bir ruhsun, tanrı sana acımaz.

    faustus

    cehennemlik bir ruhsun diye, kulaklarımda kim vızıldıyor? şeytan olsam bile tanrı bana acır... evet... pişmanlık duyarsam tanrı bana acır ve bağışlar.

    şeytan

    evet, ama faustus hiçbir zaman pişmanlık duyamayacak.

    ancak faustus'un pişmanlığı şeytanın ayartmasıyla yeniden son bulur. ve şu etkileyici konuşmayı yapar: “yüreğim o kadar katılaştı ki pişmanlık duyamıyorum. kurtuluş, inanç, cennet sözünü eder etmez kulaklarımda korkunç yankılar gürlüyor, "faustus, sen cehennemlik oldun" diyor. önümde, kendimi öldüreyim diye, kılıçlar, bıçaklar, zehirler, tabancalar, kementler, zehirli çelikler duruyor... kendimi çoktan öldürürdüm ama, tatlı zevkler derin umutsuzluğumu yendi. kör homeros'u ayağıma kadar getirtip iskender'in aşklarını, ognone'nin ölümünü okutmadım mı? uyumlu arpının gönül açan türküleriyle o thebai surlarını kuran buraya kadar gelip mephistophilis'le birlikte bana güzel şeyler çalmadı mı? niçin öleyim? niçin alçakça umutsuzluğa düşeyim? kararımı verdim artık: faustus hiçbir zaman pişman olmayacak... gel, mephistophilis, gel, o güzel yıldızbilim üzerine konuşalım, düşünelim. söyle bana, ayın üzerinde kaç gök var? gökteki cisimlerin hepsi evrenin ortasında bulunan dünyamız gibi mi?”45

    mephistophilis

    elementler nasılsa küreler de öyledir; çevirdikleri daireler birbirinin içindedir; hepsi de bir yörünge çevresinde döner; yörüngenin ucuna da evrenin kutbu denir. satürn, mars, jupiter... bunlar boş adlar değildir, faustus, gezegenlerdir...

    faustus

    söyle bana, hepsinin bir devinimi mi var? hem situ, hem tempore?

    mephistophilis

    hepsi birden, dünyanın kutupları çevresinde, doğudan batıya yirmi dört saatte devinir, ama yıldızların kutupları çevresindeki devinimleri başka başkadır.

    faustus

    haydi oradan... böyle basit şeylere wagner'in bile aklı erer. mephistophilis'in bütün bilgisi bu mu? gezegenlerin çift devinimini kim bilmez ki? birinci devinimleri bir günde biter; ikincisiniyse, satürn otuz yılda, jupiter on iki, güneş, venüs, merkür bir yılda, ay da yirmi sekiz günde bitirir... bunları üniversiteye yeni gelenlere sorarlar. söyle bana, her kürenin kendine öz bir gücü, bir özelliği var mı?

    mephistophilis

    var.

    faustus

    ne kadar gök ya da küre var.

    mephistophilis

    dokuz: yedi gezegen, gök ve göğün dokuzuncu katı.

    faustus

    peki, beni şu konuda da aydınlat: niçin kavuşma, uzaklaşma, tutulma hep aynı zamanda olmuyor da, bazı yıllar daha sık, bazı yıllar daha az sıklıkta oluyor?

    mephistophilis

    per inaequalem motum respectu totius.

    per inaequalem motum respectu totius” yani “bütüne göre eşit olmayan devinimleri nedeniyle öyle oluyor” diyor mephistophilis.

    faustus'un bir sonraki, hatta mephistophilis'i kızdıran sorusu 'dünyayı kimin yarattığı' üzerinedir. tıpkı cennet ve cehennem bahislerinde olduğu gibi faustus ile mephistophilis arasında dünyayı yaratan güç hususunda da bir tartışma yaşanır.

    faustus

    peki, anladım. şimdi söyle, dünyayı kim yarattı?

    mephistophilis

    söylemem.

    faustus

    sevgili mephistophilis, söyle.

    mephistophilis

    söylemem; kızdırma beni.

    faustus

    alçak, bana her şeyi söyleyeceğine söz vermedin mi?

    mephistophilis

    evet, ülkemize karşı olmayan her şeyi... ama bu sorduğun öyle değil ki! sen cehennemlik oldun, faustus, cehennemi düşün.

    faustus

    hayır, faustus, dünyayı yaratan tanrı'yı düşün.

    mephistophilis

    sen benim söylediğimi aklında tut. (çıkar)

    faustus

    haydi defol, kötü ruh, o iğrenç cehennemine defol... faustus'un ne yapacağını bilmeyen ruhuna sen ilenç getirdin. geç, çok geç değil mi acaba?

    marlowe'un faustus'u yine pişman olmuşsa da, kafasındaki çatışma yine iyi ile kötü yani melek ile şeytanın belirmesine sebep olur.

    şeytan

    çok geç.

    melek

    faustus pişmanlık duyarsa, hiç de değil.

    şeytan

    pişmanlık duyarsan şeytanlar seni parçalar.

    melek

    pişman olduğunu, bağışlanmak istediğini söyle, kılına bile dokunamazlar.

    dr. faustus, lucifer ve yedi büyük günah

    bir sonraki aşama ise belki de eserin en ilginç bölümüdür. zira büyük şeytan yani lucifer ile faustus karşılaşmıştır.

    faustus

    ah, isa! kurtarıcım isa, faustus'un ne yapacağını bilmeyen ruhunu kurtarmaya çalış.

    (lucifer, belzebub, mephistophilis girerler.)

    lucifer

    isa ruhunu kurtaramaz; çünkü o, doğrudur. senin ruhunla ilgili benden başka kimse yoktur.

    faustus

    a! sen kimsin? böyle korkunç görünen sen?

    lucifer

    ben luciferim; (belzebub'u göstererek) bu da cehennemin öteki hükümdarı.

    faustus

    eyvah, faustus! işte ruhunu alıp götürmeye geldiler.

    lucifer

    şunu söylemeye geldik: sen bize kötülük ediyorsun: söz verdiğinin tersine isa'nın sözünü ediyorsun. tanrı'yı düşünmeyeceksin, şeytanı ve onun anasını düşüneceksin.

    faustus

    bir daha yapmayacağım, bu kez bağışla. faustus bir daha göklere bakmayacak, ant içiyor. tanrı adını ağzına almayacak; ne de ona yalvaracak; kutsal kitaplarını yakacak; rahiplerini öldürecek; kiliselerini çağıracağı cinlere yıktıracak.

    lucifer

    öyle yap, bak o zaman seni nasıl mutlu ederiz. faustus, cehennemden seni biraz eğlendirmek için geldik; otur. şimdi tam kendi biçimleriyle yedi büyük günahı göreceksin.

    faustus

    yaratıldığı o ilk gün, cenneti görmek adem'e ne kadar büyük bir zevk vermişse, bu görünüm de bana öyle zevk verecek.

    lucifer

    cennet, yaratma... gibi sözleri bırak... yalnızca şu gösteriye bak... şeytandan başka hiçbir şeyin sözünü etme. haydi gelin!

    şunu belirtmekte fayda var; marlowe'un dr. faustus'unda; üç tip şeytani güçten söz edilmektedir. bunlar; baş şeytan lucifer, onun aracısı cinlerden biri olan mephistophilis ve üçüncüsü de eserde ara ara kahramanımızın şüpheye düştüğü durumlarda iyi melekle birlikte zihninde beliren şeytani melektir, yani evil angel.

    eserin bu kısmı gerçekten çok ilginçtir. yedi günah gelir ve faustus'a kendini tanıtır.

    faustus

    sen, birinci günah, nesin?

    gurur

    ben gururum. anam, babam var diyecek kadar alçalmam. ben ovidius'un piresi gibiyim, her köşeye sokulabilirim; bazen peruka olur, bir genç kızın alnının üstünde otururum! bazen tüy yelpaze olur, o genç kızın dudaklarını öperim. daha neler yapmam, neler... püf!.. yok olası: bu pis koku da ne?.. yere güzel kokular sürülmez, arras halıları döşenmezse bir sözcük bile söylemem.

    faustus

    ikinci günah, sen nesin.

    açgözlülük

    ben açgözlülüğüm. beni yaşlı bir cimri dünyaya getirdi, eski bir deri torba içinde. her istediğimi yapabilseydim, bütün bu evin, içindeki herkesin hemen altın olmasını isterdim. hepinizi o benim güzel kasama kilitlerdim. oh, benim canım altınım!

    faustus

    üçüncü, sen nesin?

    öfke

    ben öfkeyim. anam babam yok. dünyaya gelmem yarım saat olmamıştı ki bir aslanın ağzından fırladım; o günden beri de, elimde şu iki kılıç bütün dünyayı dolaşıp duruyorum; dövüşecek adam bulamadım mı, kendimi yaralıyorum. ben cehennemde doğdum; dikkat edin, içinizden birini baba edinmeyeyim.

    faustus

    sen nesin, dördüncü?

    kiskançlik

    ben kıskançlığım. bir ocak süpürücüsüyle istiridyeci bir kadından doğdum. okumak bilmem, bütün kitaplar yakılsın isterim; başkalarının yediklerini görürüm, bir deri bir kemik olurum. ah, şu dünyayı baştan başa bir açlık alsa da herkes ölse, yalnızca ben yaşasam! o zaman görürsün, ne kadar şişmanlarım... ama bak, sen oturuyorsun, ben ayaktayım; haydi in oturduğun yerden, yok olası!

    faustus

    defol, kıskanç alçak! sen nesin, beşinci?

    oburluk

    ben mi? ben oburluğum. anam, babam, akrabalarım hep öldüler; bir metelik de bırakmadılar; yalnızca şöyle yavan bir tayın: günde otuz öğün yemek, on kahvaltı; doğal gereksinmeleri şöyle karşılayacak ufak bir şey... soyum sopum da baştan aşağı soyludur yani. büyük babam janbon domuzözü (bkz: a gammon of bacon); büyük annem bordeauxgillerden şarap fıçısı (bkz: a hogshead of claret-wine); vaftiz babalarım tuzlu ringa petro (bkz: peter pickle-herring) ile tuzlu sığır martino (bkz: martin martlemas - beef) idi. ah, hele vaftiz anam! ne şen, ne şuh kadındı o! küçük büyük her kentte herkes severdi onu; adı biragillerden bayan margot'tu (bkz. mistress
    margery march-beer). işte faustus, soyumu sopumu öğrendin; yemeğe çağırır mısın beni?

    faustus

    yoo, bence seni darağacında görmek daha hayırlı! bütün yiyeceklerimi öğütürsün.

    oburluk

    öyleyse şeytanlar boğsun, seni!

    faustus

    sen de kendi kendini boğ, obur! sen, altıncı günah, sen nesin?

    tembellik

    ben tembelliğim. güneşli bir bayırda doğdum, o zamandan beri de orada yattım, kaldım. beni buralara getirdin, büyük acılar verdin. bırak oburlukla uçarılık beni yine oraya götürsünler. bir kralın kurtuluşu için bile olsa bir sözcük daha söylemem.

    faustus

    ya sen, bayan aşifte, yedinci ve sonuncu günah, sen kimsin?

    düşkünlük

    ben mi, efendim? benim adım düşkünlük'tür, efendim.

    lucifer

    haydi, cehenneme, cehenneme.

    (çıkarlar.)

    nasıl, faustus, beğendin mi?

    faustus

    bütün bunlar ruhumu doyuruyor!

    lucifer

    hele cehennemde, faustus, bak daha ne zevkler bulacaksın!

    faustus

    ah! cehennemi bir görüp dönebilsem! ne mutlu olurdum.

    lucifer

    göreceksin, faustus. gece yarısı seni aldıracağım. bu ara, şu kitabı al, iyice incele, istediğin her biçime girebilirsin.

    faustus

    teşekkür ederim ulu lucifer; onu büyük bir dikkatle, yaşamım gibi saklayacağım.

    lucifer

    hoşçakal, faustus... şeytanı aklından çıkarma.

    dr. faustus ile mephistophilis' in gezintisi

    lucifer'in verdiği kitap sayesinde her biçime girebilme yetisini kazanan faustus ile mephistophilis'in roma'ya yaptıkları yolculuk yine eserin enteresan bir bölümünü oluşturur. önce rüzgârlı dağ tepeleriyle kayadan duvarlar ve derin hendeklerle çevrili trier şehrinden geçmişler, sonra paris'ten kalkıp fransız ülkesinin sınırları boyunca giderek maine ırmağının, kıyıları verimli bağlarla süslü ren'e aktığını görerek, napoli'ye, zengin campania'ya gelmişlerdir.46 napoli'ye gelmişken latin edebiyatı'nın güneşi, napoli'li (neapolis) vergilius 'a uğramamak olmazdı, marlowe, vergilius'a şöyle selam durur: “orada, bilgin maro'nun altın gömütünü, kaya içinde bir gecede oyduğu bir millik yolu gördük.”47 ardından venedik'e, padova'ya, daha birçok yere uğradıktan sonra nihayet roma'ya varmışlardır.48 mephistophilis'in faustus'a roma'ya anlatışı şöyledir: “kent yedi tepe üzerindedir, bu yedi tepe temellerine destektir. tiber'in suları ortasından hızla akar, dolambaçlı kıyıları da kenti ikiye ayırır; üzerine atılı çok büyük dört köprü, roma'nın her köşesine güvenli geçitler verir. ponte angelo denen köprünün üzerinde güçlü bir kale yükselir; duvarları içinde, tam bir yılda bulunan gün sayısı kadar çok top, işlenmiş pirinçten çifte namlulu toplar var. bundan başka da, roma'da, zafer takları, caesar'ın afrika'dan getirdiği yüksek dikilitaşlar var.”49 bu tanıtım üzerine; faustus'un roma'ya duyduğu sevda sözlerine yansır: “cehennem ülkelerinin, styks'in, akheron'un, yanıp bitmeyen phlegethon ateş gölünün üzerine ant içerim ki, pırıl pırıl yanan görkemli roma'yı, anıtlarını görmeye can atıyorum.”50

    eserin bu bölümünde marlowe'un din adamlarına getirdiği eleştirilerine, onlarla dalga geçişine denk geliriz. öyle ki; mephistophilis, san pietro yortusu'ndaki rahiplerden şöyle söz eder: “bilirim, papayı görmek, kutsal san pietro yortusu'nda biraz eğlenmek istersin. başlıca amaçları (marlowe burada “summum bonum” terimini kullanıyor.) işkembelerini doldurmak olan sürü sürü, çıplak kafalı rahipler göreceksin.”51 tabi ki bu satırlar yüzünden marlowe'u ne dinsiz, ne de aşırı dindar olarak değerlendirmek gerekir. dr. faustus'da din adamlarına eleştirileri serttir. -ama bu eleştirilerinden ve şeytanla olan işbirliğinden ötürü cehenneme gittiğini düşünürsek, tanrısal kudretin etkisini unutmamak lazım.- fransisken papazının kıyafetini şeytanın kıyafeti olarak gördüğünden yukarıda söz etmiştim. ancak marlowe'un eleştirilerinin içeriği din adamlarının dünyevi aksaklıkları üzerinedir, diyebilmek mümkün. bunu da yazarın dinsiz olamayacağı bahsine destek için burada söylüyorum. zaten the complete plays of christopher marlowe 'a önsöz yazan irving ribner, marlowe'a yöneltilmiş olan, modern dünyanın anlayacağı şekliyle; "ateist" olduğuna dair suçlamaları reddederken, onun tudor öğretilerini veya tanrıyı sorgulamadan kabul etmediğini söyler. ona göre; dr. faustus adlı eserinin insanlık adına pek de umut vaad etmeyen "agnostic intellectual confusion" olarak nitelediği bir yönü vardır.52 robert ornstein'e göreyse; bu eserin ezoteriğin cazibesine kapılarak mahvoluşa sürüklenen yaratıcı aklın trajedisi olarak okunabilir olduğunun söylenmesi, bir hiristiyan alegorisi olduğu manasına gelmez.. ne olursa olsun eserde cehennem bir gerçekliktir. bazı açılardan marlowe'un dine başkaldıran (bkz: heterodox) biri olarak değerlendirilmesi mümkün olabilirse de, yine de onun ahlaki yapısının sağlam olduğunu söylemek mümkündür. 53

    tekrar esere dönersek; papa ve lorraine kardinali şölene başlamak üzere, arkalarında rahiplerle girdiklerinde, görünmez faustus ve mephistophilis onlarla dalga geçmeye başlarlar.

    papa

    kardinal hazretleri, lütfen yaklaşın.

    faustus

    haydi bakalım yemeye içmeye düşkün olanlar! tabakları silip süpürmezseniz, hepinizi şeytan boğsun!

    papa

    ne, ne! kim konuştu? rahipler, çevreyi bir araştırın!

    1. rahip

    kutsal efendimiz darılmasınlar ama kimse yok.

    papa

    lorraine hazretleri, milano piskoposunun gönderdiği şu nefis yemekten buyurun.

    faustus

    teşekkür ederim.

    (tabağı kapar.)

    papa

    ne? ne oldu? eti elimden kim kaptı? baksanıza, arasanıza, canım... lorraine hazretleri, floransa kardinali'nin gönderdiği şu nefis yemekten buyurun...

    faustus

    gerçekten nefis! onu da alayım.

    (tabağı kapar.)

    papa

    ne? gene mi?.. lorraine hazretleri, onurunuza içiyorum.

    faustus

    onurunuza içiyorum, lorraine hazretleri.

    (kupayı kapar.)

    lorraine

    efendim, herhalde bir ruhtur bu; kutsal efendimizden iyilik istemek için araftan kaçıp gelen bir ruh.

    papa

    olabilir. rahipler, bu ruhun öfkesini yatıştırmak için bir yas ayini yapın. buyurun lorraine hazretleri, yemeğimizi sürdürelim.

    (papa istavroz çıkarır.)

    faustus

    ne? istavroz mu çıkarıyorsun? sana bu maskaralığı bırakmanı öneririm.

    (papa gene istavroz çıkarır.)

    yine mi? bak, üçüncü kez yapmaktan sakın, uyarıyorum seni.

    (papa bir daha istavroz çıkarır, faustus bir tokat indirir, herkes kaçar.)

    gel, mephistophilis, şimdi ne yapacağız?

    mephistophilis

    ne bileyim ben? çanlar çalıp, kitaplar okuyup, meşaleler yakıp bize ilenecekler.

    faustus

    ne? çanlar, kitaplar, meşaleler... meşaleler, kitaplar, çanlar... bütün bunlar faustus'u cehenneme mi gönderecek? şimdi domuzlar hırlayacak, danalar böğürecek, eşekler anıracak... san pietro'nun yortusu kutlanacak.

    (rahipler yas ayini yapmak üzere girerler.)

    1. rahip

    gelin kardeşlerim, büyük bir inançla işimize başlayalım.

    (makamla söylerler.)

    kutsal efendimizin etini masadan alana ilenç... maledicat dominus! (tanrı/efendimiz lanetlesin!)

    kutsal efendimizin yüzüne vurana ilenç... maledicat dominus!

    rahip sandelo'nun kafasına vurana ilenç... maledicat dominus!

    kutsal ayinimizi bozana ilenç...
    maledicat dominus!

    kutsal efendimizin şarabını elinden alana ilenç...
    maledicat dominus;

    et omnes sancti! amen!

    (mephistophilis'le faustus rahipleri döverler, ayaklarına kestane fişekleri atıp çıkarlar.)

    koroya göre; “faustus, en güzel şeyleri, kral saraylarını büyük zevkler duyarak gördükten sonra durdu, yurduna döndü. orada, faustus'un ayrılıp gitmesinden kaygılananlar, yani dostları, en yakın arkadaşları, sağ ve esen döndüğünü görünce, onu, güzel sözlerle kutladılar. havalarda, dünyada dolaştığı sıralarda neler olduğunu, neler gördüğünü öğrenmek istediler. yıldızbilim üzerine sorular sordular. faustus yanıt verdi; hem de öyle bilgince ki, herkes zekasına şaştıkaldı. faustus'un ünü artık bütün ülkelere yayıldı. bunu duyanlardan biri imparator beşinci karlo oldu. faustus onun sarayında, soylularla birlikte şölendedir.”54

    imparatorun sarayında geçen x. sahneden evvel (viii. ve ix. sahneler) eserin ilginç bir bölümü vardır. zira burada eserde bu bölüme kadar bahsedilmemiş robin ve ralph adında iki karakterin şakalaşmaları söz konusudur. doktor faustus'un büyü kitaplarından birini aşırmış olan robin, köy kızlarını bu yolla oyuna getireceğinden söz eder.

    robin

    ne yaman şey! doktor faustus'un büyü kitaplarından birini aşırdım... inan olsun, içinde birkaç daire bulacağım, kullanacağım. köy kızlarını canım istediği gibi oynatırım artık.

    (ralph, robin'i çağırarak girer.)

    ralph

    robin, gel tanrı aşkına... içerde bir efendi var, atını bekliyor; eşyalarının silinmesini, temizlenmesini istiyor. patrona bağırıp çağırıyor; o da seni arayıp bulmam için beni gönderdi. gel, tanrı aşkına.

    robin

    çekil, yaklaşma... yoksa şimdi seni uçururum, her yanını koparırım. çekil ralph, yaklaşma... korkunç bir iş üzerindeyim.

    ralph

    haydi oradan... bu kitapla da ne yapıyorsun? okuma bilmezsin ki.

    robin

    patronum da, karısı da okuma biliyor muyum, bilmiyor muyum görürler.

    ralph

    bu ne kitabı böyle?

    robin

    ne kitabı mı? kükürtlü şeytanın bulabileceği en dayanılmaz büyü kitabı.

    ralph

    onunla büyü yapabilir misin?

    robin

    bak şunları kolaylıkla yapabilirim: seni avrupa'da herhangi bir handa hipokras şarabıyla parasız sarhoş edebilirim; işte, büyülerimden biri bu.

    ralph

    bizim mahallenin papazı bu kolay bir iştir, diyor.

    robin

    doğru, ralph. bak daha neler yapabilirim: şu bizim mutfaktaki kız nan spit'te gözün varsa...

    ralph

    oh, yaşa robin! demek nan spit benim olacak. bunu yaparsan, senin o şeytanı bütün ömrünce şu atlara verdiğim ekmekle beslerim, hem de bedava ha...

    robin

    peki sevgili ralph. haydi gidelim, şu elimizdeki pis çizmeleri silelim; sonra şeytan adına büyü yaparız.

    (çıkarlar.)

    sahne ix

    aynı yer.

    (robin'le ralph girerler. robin'in elinde gümüşten bir kupa vardır.)

    robin

    gel, ralph. şu doktor faustus'un kitabıyla işimiz iş dememiş miydim? ecce signum. işte seyisler için kolay bir kazanç... bu para dayandıkça atlara da ot yok.

    ralph

    robin, bak meyhaneci geliyor.

    robin

    sus...... şuna doğaüstü bir kazık atayım da görsün. hey garson, hesabı gördüm sanıyorum. hoşçakal; gel, ralph.

    meyhaneci

    acele etmeyin efendim. bir şey söyleyeceğim. gitmeden önce kupanın da parasını verseniz..

    robin

    kupa mı? bende mi? seni aşağılıyorum adam; adam mısın sen; olsan olsan..... (vb., vb.) kupa bende ha! ara.

    meyhaneci

    benim de istediğim bu. izninizle...

    (arar.)

    robin

    şimdi ne diyeceksin, bakalım?

    meyhaneci

    arkadaşınıza bir şey söyleyeceğim. siz, efendim...

    ralph

    ben mi? ben mi? istediğin kadar ara. (meyhaneci arar.) onurlu adamlara böyle leke getirecek suçlar yüklemekten utan.

    meyhaneci

    herhalde kupa birinizin üzerinde...

    robin

    yalan söylüyorsun, meyhaneci usta, yalan; (kendi kendine) kupa üzerimde değil, önümde. seni küstah, seni.. onurlu insanları suçlamak neymiş, gösteririm sana. şöyle dur... bak bu kupa yüzünden seni ne yapacağım? uzakta dur daha iyi olur; belzebub adına sana buyuruyorum. (ralph'a, yavaşça.) kupaya dikkat et, ralph.

    meyhaneci

    ne yapacaksın adam?

    robin

    ne yapacağımı şimdi söylerim. (bir kitaptan okur.) sanctobulorum periphrastion; dur, dur, seni bir gıdıklayım da gör. (ralph'a, yavaşça.) kupaya dikkat, ralph. (okur.) polypragmos belseborams framanto pacostiphos tostu mephistophilis...55

    (mephistophilis girer, arkalarına kestane fişekleri koyar, çıkar. ötekiler oraya buraya koşuşurlar.)

    meyhaneci

    o, nomine domine! ne yapıyorsun robin? peki, kupa sende değil.

    ralph

    peccatum peccatorum! işte kupa, sevgili meyhaneci.

    (kupayı meyhaneciye verir, meyhaneci çıkar.)

    robin

    misericordia pro nobis! şimdi ne yapacağım? iyi kalpli şeytan, beni bu kez bağışla; kitaplığından bir daha bir şey çalmam.

    (mephistophilis girer.)

    mephistophilis

    ey cehennem egemeni! kara bakışlarının önünde güçlü hükümdarların dize geldiği, adak yerlerinin üzerine binlerce ruhun yattığı cehennem egemeni, nasıl oluyor da bu sersemlerin, büyüleriyle bana sıkıntı vermelerine izin veriyorsun? bu ilençli kölelerin zevki için ta byzantium'dan buraya geldim.

    robin

    ne, byzantium'dan mı? oldukca uzun bir yolculuk yapmışsınız, öyleyse. haydi, koy şu lirayı kesene, bir yemek yersin. bizi de bırak git.

    mephistophilis

    sersem herifler, bu saygısızlığınız için seni maymun, seni de köpek yaparım ha! haydi defolun!

    robin

    maymun mu? aman ne hoş şey! çocuklarla oynar eğlenirim; bana yetecek kadar ceviz, elma verirler...

    ralph

    eyvah, ben de köpek mi olacağım?

    robin

    inan olsun, kafan çorba kazanından çıkmaz vallah...

    (çıkarlar.)

    robert ornstein'e göre; eserde ralph ile robin gülünç olmayıp, aslında oldukça itici ve kaba bir gülmeceyi temsil ederler.ayrıca robin'in şarap kupasını çalması ile faustus'un papanın yemeğini taciz edişi bir potada eritilmiştir, kahramanın trajedisi ile gülmece unsuru kaynaşmıştır. 56 sadece robin ile ralph'ın dahil olduğu bu bölüm değil, eserin çeşitli yerlerinde gülünç unsurlar göze çarpmakta, marlowe sanki hikayesinde dinlenme payları bırakmış gibidir.örneğin; iv. sahnede mekan bir sokaktır ve bir soytarı ile wagner arasında kelime oyunlarına, ironiye dayalı bir tartışma yaşanmaktadır. bu tartışmanın da öykümüzün esasıyla ilgisi pek yoktur. sadece viii. ve ix. sahnelerdeki robin ile ralph ve diğer karakterler arasındakine benzer şekilde, o dönemdeki avamın anladığı ölçüde büyücülük işlenir, adeta ufak skeçlerle marlowe tarafından dönemin bir resmi çizilir. ben bunu nefes alıp verme, dinlenme olarak yorumluyorum. zira bu bölümlerden hemen sonra yeniden ana konuya dönülmektedir.

    eserin x. ile xiii. sahneleri faustus'un büyücülük yeteneklerini sergilemesiyle alakalıdır. kısaca bahsetmek gerekirse;

    x. sahnede aslında bir gülmece söz konusudur. faustus sarayda büyücülüğü sayesinde imparatora bir gösteri hazırlar, cinlerinden ikisini iskender ve aşığı kılığına sokarak, imparatorun karşısına çıkarır. faustus ayrıca kendi yeteneklerine inanmayan saraydaki bir şövalyenin başına da bir çift boynuz takar.

    xi. sahnede ise bir cambaza kırk talere büyülü bir at satarak, onunla eğlenir.

    xii. sahnede yine mephistophilis'in yardımıyla vanholt düşesi'ne o mevsimde yetişmeyen bir tabak olgun üzüm getirtir.

    xiii. sahnede evinde, cinlerinin yardımıyla üniversiteli gençlere helena'yı gösterir.

    yine xiii. sahnede dr. faustus ümitsizliğe kapılarak, “ilençli faustus! hani bağışlanma, nerede? pişmanlık duyuyorum, yine umutsuzluğa düşüyorum. cehennem, yüreğimde, tanrı'nın acımasını alt etmek için savaşıyor. ah! ne yapsam da ölümün tuzağına düşmesem!57” der ancak, mephistophilis onu tekrar tehdit ederek lucifer'le olan anlaşmasını hatırlatır. “hain seni! hükümdarım efendime başkaldırın için ruhunu tutukluyorum, faustus. tanrı'ya başkaldır, yoksa etlerini lime lime ederim!”58

    eserin bu kısmında mephistophilis tarafından, ortaya çıkan yaşlı adamın inancının sağlamlığından ötürü şeytan tarafından acı çektirilemediğinin altı çizilir. ve faustus erkek kimliğini hatırlayarak, az evvel üniversiteli gençlere gösterttiği dünyalar güzeli helena'yı bu sefer kendisi için ortaya çıkarır, belki de bu hareketi onun için bir teselli demektir.

    “binlerce gemiyi denizlere salan, illion'un göklerde yiten kulelerini kül eden yüz.. buydu demek! canım helena, öpeyim seni de sonsuzluğa kavuşayım! (öper.) ah! dudakları ruhumu emdi... ruhum eridi, gitti... helena, gel gel, ruhumu geri ver! buradan bir yere kımıldamayacağım: çünkü cennet bu dudaklarda... helena olmayan her şey de hulya, kuruntu! ben de paris olacağım; sana olan sevgim uğruna varsın troia yerine wittenberg talan edilsin! korkak menelaos ile dövüşeceğim; tüylü sorgucumda senin renklerini taşıyacağım, helena... evet, akhilleus'u topuğundan vuracağım, ve sonra, sana, seni öpmek için sana geleceğim, helena... ah! binlerce yıldızın güzelliğine bürünmüş gökten daha güzelsin sen! zavallı semele'ye alevler içinde gözüken zeus'tan daha parlak, çapkın arethusa'nın mavi kollarında yıkanan gökler egemeninden daha çekicisin sen! kimse benim sevgilim olamaz; senden başka kimse.”59 w. h. williams'a göre; burada helena'yı “ binlerce gemiyi denizlere salan, illion'un göklerde yiten kulelerini kül eden yüz” olarak niteleyen marlowe'un ifadeleri, lukianos'un öbür dünyada konuşmalar'daki menippos ile hermes arasındaki konuşmayı (xviii.) anımsatmaktadır.60

    türkçesiyle;

    men. helene'yi olsun gösteriver, ben ötekilerden ayırdedemiyorum.
    her. şu kuru kafayı görüyor musun? helene işte o.
    men. yunanistan'ın her yanından gelen savaş erleriyle bir gemi dolmuş, bunca yunan, bunca yaban ölmüş, şehirler yıkılmış.. hep bunun için miymiş?61

    her ne kadar etrafı kalabalık olsa da, aslında faustus yalnızdır. tıpkı onun bitkin halini gören üniversiteli gencin dediği gibi; “yalnız yaşaya yaşaya belki de bir hastalığa tutulmuştur.” bu hastalık belki de yaşadığı veya yaşamadığı bütün çağların belki de en belirgin tek ortak özelliği olan, riyakarlık, sahtekarlık virüsünün tetiklediği bir hastalıktır. o hastalık ki faustus'u tıp ilminden ve teolojiden soğutmuş, ne olursa olsun, nasıl görünürse görünsün, neyi becerirse becersin, sonunda içine girdiği büyücülük ve cinlerle iletişimi onu dönülmez bir yola sokmuştur. faustus'un yazarının yani marlowe'un çağı, mücrimlerin alenen tecziyesinden, dinsizlerin alenen diri diri yakılmasından mudaripti. en hafif cürümler bile idam ile cezalandırılır, idam edilenlerin başları günlerce teşhir edilirdi. vatan hainleri idam edildikten sonra, bağırsıkları çıkarılır ve alenen yakılır, ceset de paramparça edilirdi. işte marlowe aşağı yukarı her gün böyle manzaralar arasında yetişmişti.62 aslında kendisini alıp götürecek olan şeytanları büyük bir ızdırapla bekleyen faustus'un dramındaki vahşiliğin, yırtıcılığın, etkileyiciliğin kökeninde, yazarının işte böyle bir ortamda yetişmiş olması yatmaktadır.

    kahramanımız tanrının gazabının yaklaştığını hissediyor, lucifer'le olan pazarlığı sayesinde her ne kadar birçok ezoterik bilgiye ulaşmışsa da, aslında o bitmişliği, tükenmişliği yaşıyor. zira cox 'ın dediği gibi; eserde tanrının sevgisi (love) bütünüyle tanrının niteliklerinden biri değildir. bu açıdan bakıldığında lanetlenme (damnation) durumu eser boyunca tanrının sevgisinin kaybedilmesi, yitirilmesi manasına gelir.63 işte faustus'un tükenişi budur, o tanrının sevgisini yitirmiştir.

    2. üniversiteli

    gönlünü tanrı'ya bağla faustus; bilirsin, onun olağanüstü yardımına son yoktur.

    faustus

    ama faustus'un suçu bağışlanacak suç değil ki! havva'yı kandıran yılan kurtulabilir, faustus kurtulamaz... ah efendiler! beni sabırla dinleyin, söyleyeceklerimden ürkmeyin! burada otuz yıldır çalıştığımı düşünüyorum da gönlümü tatlı bir ürperme sarıyor; ama keşke wittenberg'i görmeseydim, bir kitap bile açmasaydım! gösterdiğim mucizelere bütün almanya, bütün dünya tanık... fakat, faustus bu yüzden bütün almanya'yı, bütün dünyayı, ah cenneti, evet... tanrı'nın yeri, mutluluğa kavuşmuşların tahtı, mutluluk ülkesi cenneti yitirdi... cehennemden bir daha çıkmak yok onun için... evet, cehennemde... bir daha çıkmamak üzere... sevgili dostlarım, öyle hep, hep cehennemde... ne olacak faustus'un durumu?

    3. üniversiteli

    yalvar tanrı'ya, faustus.

    faustus

    tanrı'ya mı? faustus'un bıraktığı, faustus'un sövdüğü tanrı'ya mı? ah, tanrım! ağlamak istiyorum, şeytan yaşlarımı tutuyor. ak, kanım, ak! gözyaşlarım akmıyor, bari sen ak! siz, canım, ruhum, siz akın... ah, dilimi tutuyor! ellerimi kaldırmak istiyorum, bakın, tutuyorlar, tutuyorlar...

    1. üniversiteli

    kim, faustus?

    faustus

    lucifer'le mephistophilis... bilimimi elde etmek için ben ruhumu onlara sattım.

    1. üniversiteli

    tanrı korusun.

    faustus

    korudu! ama faustus ruhunu sattı. yirmi dört yıl hoş zaman geçireyim, eğleneyim diye sonsuz sevinçten, tükenmez mutluluktan oldu. onlara, kendi kanımla bir senet yazıp verdim: günü geldi, saati de yaklaştı, neredeyse gelip götürecekler beni.

    1. üniversiteli

    niçin daha önce söylemedin, faustus? rahipler senin için dua ederlerdi.

    faustus

    çok kez söyleyeyim dedim, şeytan bırakmadı; tanrı adını ağzına alırsan seni parça parça ederim, tanrı sözüne kulak verirsen bedenini, ruhunu alıp götürürüm, diye beni korkuttu. şimdi de çok geç artık. efendiler, haydi gidin, yoksa benimle birlikte siz de yok olur gidersiniz.

    üniversiteliler çıkmıştır, odada sadece faustus kalmıştır, artık son anlarını yaşayan kahramanımız ölümü beklemektedir.

    faustus

    ah, faustus, bir saatin kaldı ancak; sonra, sonu gelmez ilence gömüleceksin! durun, ey göğün hep dönen küreleri! durun da, vakit de dursun, gece yarısı gelmek bilmesin. çık, doğanın kutsal ışığı, çık! her yanı bir daha sonu gelmeyecek ışıklar kaplasın; ya da, şu saat, ne olur, bir yıl, bir ay, bir hafta, tam bir gün olsun... faustus pişmanlık duysun, ruhunu kurtarsın! o lente, lente currite, noctis equi! ama hayır, yıldızlar durmadan yürüyor, zaman akıyor, saat da vuracak, şeytan gelecek, faustus da cehenneme gömülecek. içimde tanrıma doğru bir hız var; kimdir beni aşağıya çeken? bak, bak... isa'nın kanı gökte nasıl akıyor. bir damlası, yok, yarım damlası ruhumu kurtarır! tanrım!! (acıyla bağırır.) sakınn! tanrı adını ettim diye kalbimi parçalama! ama gene ona yalvaracağım. ah! lucifer acı bana! nerede o kan şimdi? yitip gitti. bak, tanrı nasıl kolunu uzatmış, kaşlarını öfkeyle nasıl çatmış! dağlar, tepeler gelin, gelin, yığılın üstüme, tanrı'nın öfkesinden saklayın beni... kımıldamıyorlar bile! öyleyse kendimi boylu boyunca toprağa gömeyim. açıl, toprak! yok... beni o da istemiyor, ona da sığınamıyorum! siz, ey yıldızlar, doğuşuma egemen olan, etkinizle yazgıma bu ölümümü, cehennemi yazan yıldızlar; dumanlı bir sis gibi kaldırın beni, şu fırtınalar anası bulutların böğrüne gizleyin; sonra, o duman saçan ağzınızla kolumu, bacağımı, her yerimi havalara dağıtın da ruhum için cennete gitmekten başka bir yol kalmasın!

    (saat on bir buçuğu çalar.)

    ah, saatin yarısı geçti... birazdan hepsi geçecek. tanrım! ruhuma acımayacaksan, bari, isa aşkına, kanının beni kurtardığı isa aşkına, bitip tükenmez acılarımın bir sonu olsun! bırak, faustus cehennemde bin yıl, yüz bin yıl kalsın; ama sonunda esenliğe kavuşsun. ah! cehennemlik ruhlar için son var mıdır ki! faustus, sen niçin ruhsuz yaratılmadın? ya da, bu sendeki ruh neden ölümsüz? pythagoras'ın dediği gibi ruhlar kalıp değiştiriyorsa, benim ruhum da çıkıp gider; ben de duygusuz bir hayvan olurdum... şu hayvanlar ne şanslıdır! öldüler mi, ruhları doğanın içinde dağılır, gider. ama benimki cehennemde bitmez, sonu gelmez acılar çekecek... ilenç olsun beni dünyaya getirenlere, ilenç olsun... yok, faustus, sen kendine ilen, lucifer'e ilen, seni cennetin mutluluğundan yoksun kılan lucifer'e.

    (saat on ikiyi vurur.)

    işte çalıyor, çalıyor.. haydi, bedenim, değiş de hava ol! yoksa lucifer seni alır, hemen cehenneme götürür.

    (gök gürler, şimşekler çakar.)

    ruhum, bir damla su ol da dökül okyanuslara, bulunma bir daha!

    (şeytanlar girer.)

    tanrım, tanrım, bana öyle öfkeyle bakma! yılanlar, engerekler, bırakın biraz soluk alayım. iğrenç cehennem, açma ağzını öyle! gelme lucifer, gelme! yakacağım bütün kitaplarımı! ah, mephistophilis!
    (şeytanlar faustus'u alıp çıkarlar.)

    notlar:

    1- donald c. baker, ovid and faustus: the noctis equi, the classical journal, vol. 55, no. 3. (dec., 1959), pp. 126-128.
    2- arif gürgül, christopher marlowe, garp filoloji dergisi, ist. üniv. edeb. fak . yay. no: 361, sf: 264, istanbul 1947
    3- a. gürgül, a.g.e., sf: iii, iv
    4- bu entiride yapacağım alıntılarda eserin irfan şahinbaş tarafından yapılmış olan "marlowe, doktor faustus, çev. irfan şahinbaş, ankara üniversitesi basımevi, ikinci basılış 1965" künyeli çevirisini kullanacağım. ayrıca eserden doğrudan alıntılarda ingilizce orjinallerini de dipnot olarak düşeceğim.
    "not marching now in fields of thrasymene,
    where mars did mate the carthaginians;
    nor sporting in the dalliance of love,
    in courts of kings where state is overturn'd;
    nor in the pomp of proud audacious deeds,"
    5- bu göl çeşitli şekillerde adlandırılmıştır: trasimenus, trasimene, thrasymene, thrasymenus gibi. çalışmada kullandığım türkçe çevirisine sadık kalmak istedim.
    6- "yet art thou still but faustus, and a man.
    couldst thou make men to live eternally,
    or, being dead, raise them to life again,"
    7- "physic, farewell!"
    8- "a pretty case of paltry legacies!"
    9- 2'deki eser, sf: 256
    10- "the reward of sin is death: that's hard."
    11- "if we say that we have no sin, we deceive ourselves, and
    there's no truth in us. why, then, belike we must sin, and so
    consequently die:"
    12- "these metaphysics of magicians,
    and necromantic books are heavenly;
    lines, circles, scenes, letters, and characters;
    ay, these are those that faustus most desires."
    13- "a sound magician is a mighty god:
    here, faustus, tire thy brains to gain a deity."
    14- "go forward, faustus, in that famous art
    wherein all nature's treasure is contain'd:
    be thou on earth as jove is in the sky,
    lord and commander of these elements."
    15- "did mount himself to scale olympus' top,"
    16- "shall i make spirits fetch me what i please,
    resolve me of all ambiguities,
    perform what desperate enterprise i will?
    i'll have them fly to india for gold,
    ransack the ocean for orient pearl,
    and search all corners of the new-found world
    for pleasant fruits and princely delicates;
    i'll have them read me strange philosophy,
    and tell the secrets of all foreign kings;"
    17- "i'll have them wall all germany with brass,
    and make swift rhine circle fair wertenberg;
    i'll have them fill the public schools with silk,
    wherewith the students shall be bravely clad;
    i'll levy soldiers with the coin they bring,
    and chase the prince of parma from our land,
    and reign sole king of all the provinces;
    yea, stranger engines for the brunt of war,
    than was the fiery keel at antwerp's bridge,
    i'll make my servile spirits to invent."
    18- "and made the flowering pride of wertenberg
    swarm to my problems, as the infernal spirits
    on sweet musaeus when he came to hell,"
    19- william smith , dictionary of greek and roman antiquities v. 2, page 1126
    20- "a sound magician is a mighty god:
    here, faustus, tire thy brains to gain a deity."
    21- "philosophy is odious and obscure;
    both law and physic are for petty wits;
    divinity is basest of the three,
    unpleasant, harsh, contemptible, and vile:"
    22- "then haste thee to some solitary grove,
    and bear wise bacon's and albertus' works,
    the hebrew psalter, and new testament;
    and whatsoever else is requisite
    we will inform thee ere our conference cease."
    23- "i charge thee to return, and change thy shape;
    thou art too ugly to attend on me:"
    24- "go, and return an old franciscan friar;
    that holy shape becomes a devil best."
    25- http://en.wikipedia.org/…_history_of_doctor_faustus (29 nisan 2007)
    26- the age of shakespeare. thomas seccombe & j.w. allen. london: george bell and sons, 1903. pp. 44-7.
    27- "mephistopheles" the concise oxford companion to english literature. ed. margaret drabble and jenny stringer. oxford university press, 1996. oxford reference online. oxford university press. bethel university (mn).
    28- goethe, faust, cumhuriyet dünya klasikleri dizisi : 62, önsöz, yüksel pazarkaya
    29- "mephistopheles" who's who in opera. joyce bourne. oxford university press, 1998. oxford reference online. oxford university press. bethel university (mn).
    30- y. pazarkaya, a.g.e.
    31- “i am a servant to great lucifer,
    and may not follow thee without his leave:
    no more than he commands must we perform.”
    32- “arch-regent and commander of all spirits.”
    33- “yes, faustus, and most dearly lov'd of god...
    o, by aspiring pride and insolence;
    for which god threw him from the face of heaven.”
    34- john d.cox, devils and power in marlowe and shakespeare, the year book of english studies, vol.23, early shakespeare special number. (1993), pp.46-64.
    35- “that was the cause, but yet per accidens;
    for, when we hear one rack the name of god,
    abjure the scriptures and his saviour christ,
    we fly, in hope to get his glorious soul;”
    36- “unhappy spirits that fell with lucifer,
    conspir'd against our god with lucifer,
    and are for ever damn'd with lucifer.”
    37- “why, this is hell, nor am i out of it:
    think'st thou that i, who saw the face of god,
    and tasted the eternal joys of heaven,
    am not tormented with ten thousand hells,
    in being depriv'd of everlasting bliss?”
    38- “as great as have the human souls of men.”
    39- “that i shall wait on faustus whilst he lives,
    so he will buy my service with his soul.
    ..
    thou must bequeath it solemnly,
    and write a deed of gift with thine own blood;
    for that security craves great lucifer.
    if thou deny it, i will back to hell.”
    40- john d. cox, a.g.e.
    41- “under the heavens...
    within the bowels of these elements,
    where we are tortur'd and remain for ever:
    hell hath no limits, nor is circumscrib'd
    in one self place; for where we are is hell,
    and where hell is, there must we ever be:
    and, to conclude, when all the world dissolves,
    and every creature shall be purified,
    all places shall be hell that are not heaven.”

    42- “come, i think hell's a fable...
    tush, these are trifles and mere old wives' tales.”
    43- “but, leaving off this, let me have a wife,
    the fairest maid in germany;
    for i am wanton and lascivious,
    and cannot live without a wife.”
    44- “tut, faustus,
    marriage is but a ceremonial toy;
    if thou lovest me, think no more of it.
    i'll cull thee out the fairest courtezans,
    and bring them every morning to thy bed:
    she whom thine eye shall like, thy heart shall have,
    be she as chaste as was penelope,
    as wise as saba, or as beautiful
    as was bright lucifer before his fall.”
    45- “my heart's so harden'd, i cannot repent:
    scarce can i name salvation, faith, or heaven,
    but fearful echoes thunder in mine ears,
    "faustus, thou art damn'd!" then swords, and knives,
    poison, guns, halters, and envenom'd steel
    are laid before me to despatch myself;
    and long ere this i should have slain myself,
    had not sweet pleasure conquer'd deep despair.
    have not i made blind homer sing to me
    of alexander's love and oenon's death?
    and hath not he, that built the walls of thebes
    with ravishing sound of his melodious harp,
    made music with my mephistophilis?
    why should i die, then, or basely despair?
    i am resolv'd; faustus shall ne'er repent.--
    come, mephistophilis, let us dispute again,
    and argue of divine astrology.
    tell me, are there many heavens above the moon
    are all celestial bodies but one globe,
    as is the substance of this centric earth?”
    46- “having now, my good mephistophilis,
    pass'd with delight the stately town of trier,
    environ'd round with airy mountain-tops,
    with walls of flint, and deep-entrenched lakes,
    not to be won by any conquering prince;
    from paris next, coasting the realm of france,
    we saw the river maine fall into rhine,
    whose banks are set with groves of fruitful vines;
    then up to naples, rich campania,..”
    47- “there saw we learned maro's golden tomb,
    the way he cut, an english mile in length,
    thorough a rock of stone, in one night's space;”
    48- “from thence to venice, padua, and the rest,
    in one of which a sumptuous temple stands,
    that threats the stars with her aspiring top.
    thus hitherto hath faustus spent his time:
    but tell me now what resting-place is this?
    hast thou, as erst i did command,
    conducted me within the walls of rome?”
    49- “know that this city stands upon seven hills
    that underprop the groundwork of the same:
    just through the midst runs flowing tiber's stream
    with winding banks that cut it in two parts;
    over the which four stately bridges lean,
    that make safe passage to each part of rome:
    upon the bridge call'd ponte angelo
    erected is a castle passing strong,
    within whose walls such store of ordnance are,
    and double cannons fram'd of carved brass,
    as match the days within one complete year;
    besides the gates, and high pyramides,
    which julius caesar brought from africa.”
    50- “now, by the kingdoms of infernal rule,
    of styx, of acheron, and the fiery lake
    of ever-burning phlegethon, i swear
    that i do long to see the monuments
    and situation of bright-splendent rome:”
    51- “i know you'd fain see the pope,
    and take some part of holy peter's feast,
    where thou shalt see a troop of bald-pate friars,
    whose summum bonum is in belly-cheer.”
    52- irving ribner, complete plays, p. xviii.; margaret ann o'brien, christian belief in doctor faustus, elh, vol. 37, no. 1. (mar., 1970), pp. 1-11.
    53- robert ornstein , the comic synthes is in doctor faustus , elh, vol.22, no.3. (sep.,1955), pp.165-172.
    54- “when faustus had with pleasure ta'en the view
    of rarest things, and royal courts of kings,
    he stay'd his course, and so returned home;
    where such as bear his absence but with grief,
    i mean his friends and near'st companions,
    did gratulate his safety with kind words,
    and in their conference of what befell,
    touching his journey through the world and air,
    they put forth questions of astrology,
    which faustus answer'd with such learned skill
    as they admir'd and wonder'd at his wit.
    now is his fame spread forth in every land:
    amongst the rest the emperor is one,
    carolus the fifth, at whose palace now
    faustus is feasted 'mongst his noblemen.”
    55- burasını robin pek okuma bilmediğinden uyduruyor.
    56- robert ornstein , a.g.e
    57- “accursed faustus, where is mercy now?
    i do repent; and yet i do despair:
    hell strives with grace for conquest in my breast:
    what shall i do to shun the snares of death?”
    58- “thou traitor, faustus, i arrest thy soul
    for disobedience to my sovereign lord:
    revolt, or i'll in piece-meal tear thy flesh.”
    59- “was this the face that launch'd a thousand ships,
    and burnt the topless towers of ilium--
    sweet helen, make me immortal with a kiss.--
    her lips suck forth my soul: see, where it flies!--
    come, helen, come, give me my soul again.
    here will i dwell, for heaven is in these lips,
    and all is dross that is not helena.
    i will be paris, and for love of thee,
    instead of troy, shall wertenberg be sack'd;
    and i will combat with weak menelaus,
    and wear thy colours on my plumed crest;
    yea, i will wound achilles in the heel,
    and then return to helen for a kiss.
    o, thou art fairer than the evening air
    clad in the beauty of a thousand stars;
    brighter art thou than flaming jupiter
    when he appear'd to hapless semele;
    more lovely than the monarch of the sky
    in wanton arethusa's azur'd arms;
    and none but thou shalt be my paramour!”
    60- w. h. williams, marlowe and lucian, the modern language review, vol.10, no.2. (apr.,1915), p.222.
    61- samsatlı lukianos, seçme yazılar i, çev. nurullah ataç, mf. v. dünya edebiyatından tercümeler, yunan klasikleri: 63, sf: 145-146, ankara 1944
    62- a. gürgül, a.g.e., sf: 255-256
    63- john d. cox, a.g.e.

    kaynaklar:

    i.arif gürgül, christopher marlowe, garp filoloji dergisi, ist. üniv. edeb. fak . yay. no: 361, sf: 264, istanbul 1947
    ii.donald c. baker, ovid and faustus: the noctis equi, the classical journal, vol. 55, no. 3. (dec., 1959), pp. 126-128.
    iii.marlowe, doktor faustus, çev.irfan şahinbaş, ankara üniversitesi basımevi, ikinci basılış 1965
    iv.the age of shakespeare. thomas seccombe & j.w. allen. london: george bell and sons, 1903. pp. 44-7.
    v.william smith , dictionary of greek and roman antiquities v. 2, page 1126
    vi."mephistopheles" the concise oxford companion to english literature. ed. margaret drabble and jenny stringer. oxford university press, 1996. oxford reference online. oxford university press. bethel university (mn).
    vii.goethe, faust, cumhuriyet dünya klasikleri dizisi : 62, önsöz, yüksel pazarkaya
    viii."mephistopheles" who's who in opera. joyce bourne. oxford university press, 1998. oxford reference online. oxford university press. bethel university (mn).
    ix.john d.cox, devils and power in marlowe and shakespeare, the year book of english studies, vol.23, early shakespeare special number. (1993), pp.46-64.
    x.irving ribner, complete plays, p. xviii.; margaret ann o'brien, christian belief in doctor faustus, elh, vol. 37, no. 1. (mar., 1970), pp. 1-11.
    xi.robert ornstein , the comic synthes is in doctor faustus , elh, vol.22, no.3. (sep.,1955), pp.165-172.
    xii.w. h. williams, marlowe and lucian, the modern language review, vol.10, no.2. (apr.,1915), p.222.
    xiii.samsatlı lukianos, seçme yazılar i, çev. nurullah ataç, mf. v. dünya edebiyatından tercümeler, yunan klasikleri: 63, sf: 145-146, ankara 1944
18 entry daha
hesabın var mı? giriş yap