294 entry daha
  • bayram tatilini cumartesiden * başlayarak 6 gece geçirdiğim yerdir. ovacık mahallesinde bir otelde(oda kahvaltı) eşimle birlikte konakladık. amacımız her gün başka bir bölgeye gidip farklı deneyimler yaşamak istedik.

    bilmeyenler için belirteyim, ovacık mah. ölüdenizin üst kısmında hisarönü ile birlikte yer alan daha çok yazlıkların ve apart otellerin yer aldığı yerleşim alanı. hisarönünde geneli yabancı turistlere hitap eden gece mekanlarının, restoranların ve küçük bir lunaparkın bulunduğu her yere yürüyerek gidebileceğiniz bir alan.

    genel izlenimlerimi belirtecek olursam;

    1. gün öğlen*; yerleştikten sonra sakin olacağını düşünüp belcekız plajına inmek istedik. malum olacağı üzere park yeri sıkıntısı yaşadık, paralı yerler dahil bisiklet bırakacak yer yoktu ve plaja 20 dakika mesafede bir yerde (teleferiğin alt tarafına doğru cami var o bölgede) aracımı park edebildim. neyse plaj sakindi, ancak deniz pek öyle değildi. bir miktar dalga vardı ancak çok sıkıntı değildi. önceden deniz ayakkabısı getirdiğimiz için çakıllı sahil pek sıkıntı olmadı. suyun rengi bildiğiniz yeşildi ancak deniz gözlüğü ile bile suyun içinde bir şey görmek imkansızdı. acayip bulanık bir suya sahipti.

    dönüş yolunda yarın için tekne turu ayarladık. burada büyük teknelerin iki türü var malum olacağı üzere biri korsan tekneler diğeri normal tekneler. korsan tekneleri kafamız kaldırmayacağı için istemedik böylece aile teknesi diye hitap edilen teknelerden kelebekler vadisi ve 6 adalar turuna yer ayırdık ve kişi başı 120 tl verdik. turdaki arkadaş teknenin 11de hareket edeceğini ancak yer kapmak için 9:40 gibi teknede olmamızın iyi olacağını belirtti.

    günün sonunda yemek maceramız başladı. ölüdeniz tarafındaki yerler acayip turistik geldi ve yemek için çok para ödememek istedik. gerçi ovacık tarafında da iş pek farklı olmadı. örneğin burgerkingte 30 tl olan menüyü 60tlye satan bir tavukburgerci vardı, google yorumları da acayip kötüydü. durum kafamızı biraz karıştırdığı için terrapizzada karar kıldık, en azından belli bir ortalaması vardır dedik.

    2. gün; saat dokuzda otelden yola çıktık, aşağı yukarı 4.5 kmlik bir mesafe ancak benim arabayı park edip tekneye vardığımda saat 9:50 idi. neyse sırasıyla deve plajına, soğuk su koyuna, gemiler adasına, akvaryum koyuna ve kelebekler vadisine gittik. yüzmek için soğuk su koyu ve akvaryum koyu ideal. diğer koylar kötü sayılmaz ama bulanık suya sahipler ayrıca her yer tekne kaynadığı için acayip kalabalık oldu, bu sebeple buralarda yüzmek pek keyifli olmadı.

    tekne turu hakkında genel fikrim bir kere denenebileceği, çünkü bu yerlere karadan ulaşmak biraz zahmetli ama ikinci kere bu turu para verip gitmem *. biz gürültüsüz tur istedik ama bu sefer hesaba katmadığımız bir şey oldu ve çoluk çocuk sülaleler akın etti. yani çocuklar neyse de bizim insanımız acayip görgüsüz, genci yaşlısı kapalısı açığı fark etmeksizin insanlardan kusacağınız geliyor. bir kaç avrupalı turist vardı onları geçiyorum, arap turistler vardı ki onları öpüp başınızın üstüne koyarsınız. onlar bile eğlenmeye gelmişler ama bizim insanımız eğlenmeyi bile bilmiyor. herkes artistlik peşinde. bir de yeri değil ama özeleştiri olarak buraya eklemek istiyorum. bir sürü haşemalı kadın ve sadece başı açık haşemalı çocuklar vardı, ayrıca bu arap turistler de haşemalı. şimdi araplarda cinsiyet ayrımı yapmadım ama erkek de neredeyse başı açık şekilde haşemalıydı. ancak bizim haşemalıların kocalarına ve erkek çocuklarına bakıyoruz bütün günü sadece şort ile geçirdiler. bakın bu en basit tabirle ikiyüzlülüktür. neyse ben bir agnostik olarak bu durumu tamamen tarafsızım ancak türk kadınının kendini ezdirdiği çok açık.

    tur sonrasında (ki 5 gibi varmıştık ama ancak yarım saatte inebildik.) havanın daha sıcak olması sebebiyle kumburnuna doğru gitmeye karar verdik. internette girişin paralı olduğunu okumuştuk ancak yaya olan bizlerin önünü kimse kesmedi. saat geç olmasına rağmen plaj kalabalıktı ve her yer işletme olduğu için havlu atacak yer bulamadık. neyse bir ağacın dibine eşyalarımızı bırakıp denize girdik ancak tekrar belirteyim yüzmek mümkün değil çünkü aşırı kalabalıktı. her şeye rağmen su temiz, dalgasız ve sığdı. önceki belirttiğim sebeplerden ötürü çok duramadık ve aracımıza doğru yarım saatlik bir yürüyüş yaptık.

    akşam yemeği için daha türk usulü bir yer aradık, böylece gözde restauranta gittik. 25 tlye etli ekmek sipariş ettik, lezzetli ve f/p açısından iyi bir seçenek oldu. ancak müşterilerin çoğunluğu tabldot usulü ev yemeği yiyiyordu, biz tercih etmedik ama gözlemelerde gözümüz kaldı.

    neyse dönüşte birer bira içip öyle gidelim dedik ve içerdi ingiliz teyzelerin amcaların olduğu bir yerin önünden geçerken daldık içeriye. onlar bayağı dağıtmışlar çünkü 2 pound etmeyen biradan içiyorlardı biz pek yapamadık tabi. ancak ortam güzeldi, çünkü eski pop-rock karışımı şarkılar çalıyorlardı. ingilizler de şarkılara katılıp oynuyorlardı, hayat gerçekten onlara güzel.

    3.gün; bu günü yarı kültür yarı sahile ayırdık ve yaklaşık 1 saati geçen yoluyla pataraya gitmeye karar verdik. sabah yine aynı saatte çıkıp yollara düştük. açıkçası antikkent pek güzel sayılmaz, çünkü bize aşırı restore edilmiş geldi. aşırı turistik olduğunu söyleyebilirim çünkü nice daha büyük antikkentte yapılmayan pvc yollar vardı ancak küçük bir mesafede. ancak iki tane yapıyı tiyatroyu, meclis binasını rahatca gezebiliyorsunuz, ayrıca limanı ve sazlardan yapılma tekneyi görebilirsiniz. antikkent girişinde bir harita koyulmuş, orada bir sürü farklı bina ve yer var ancak buralara ulaşım imkansız ayrıca herhangi bir tabela da bulmak mümkün değil.

    neyse plaja gelirsek, kumsal şahane ancak belki bize denk geldi ama acayip dalga vardı. çocuklu aileler için iyi bir yer çünkü dalga var ama neredeyse hiç derin değil, bir de suyu temiz ve berrak. burası hakkında daha çok yorum yapmaya gerek yok google yorumlarında tillahını bulursunuz.

    akşam yemeği için bu defa gül restoranı denemeye karar verdik. ancak f/p olarak pek iyi gelmedi. yani yayıla yayıla yemek için ideal bir yer ama bizim gibi yiyip sonra da gezelim derseniz boşuna fazladan para ödersiniz.

    yemek sonrası hisarönünü gezmeye karar verdik. açıkçası pek kalabalık sayılmazdı, neredeyse çoğu restoran, bar boştu. yerlilerde para yok, yabancılar da ne yapacaklarını öğrenmişler. yani bu kalabalıkta ortalık böyle boşsa bir şeylerin değişme vakti gelmiş görünüyor.

    neyse eve dönüş yolunda, hiç beklemediğimiz bir şey yaşadık. yanından geçtiğimiz arsada koca bir yabandomuzu gördük. muhtemelen o da bizi gördü ve herkes kendi yoluna dağıldı. yani yıllardır egenin sahillerini gezerim ilk defa böyle bir şey başıma geldi.

    4. gün; sahile değil de kültüre ayırdık. bu sebeple rotamızı öncelikle pınara antik kentine, sonrasında ise saklıkent kanyonuna çevirdik. eğer kalacak zaman olursa da tlosa gitmeye karar verdik *.

    pınaraya anayoldan değil de köy yollarından gittik, güzel ormanların seraların arasından geçip gittik. sonra google yorumlarında da göreceğiniz üzere pek de hoş olmayan bir yola geldik. 4-5 kmlik bir yol ve tamamen taş ve kum. yolun bir kısmını araç ile kalanını yürüyerek gidip pınaraya vardık. gittiğimizde bizi keçi çobanı bir çocuk karşıladı, annesi de giriş kulübesinin orada oturuyordu. biz de başladık gezmeye, küçük bir tabelada soldan kaya mezarlarına gideceğimiz yazıyordu ancak gidiş yolu tamamen keçiyoluydu. zaten her yerde keçi vardı, bir şekilde dağ bayır gezerek tiyatroyu ve kaya mezarları bulduk. doğası manzarası mukemmel bir yer ancak resmen unutulmuş bir yer. dağ-doğa yürüyüşü seven kişilere şiddetle tavsiye ediyorum. araçlarını aşağıdaki köyde bırakıp, inişle birlik 15 kmlik bir gezi yapabilirler. bu kişiler dışında kimse uğramasın, google yorumlarına aldanmasın.

    pınaradan sonra saklıkente doğru yola çıktık, tahmin ettiğimiz gibi çok kalabalıktı ancak kesinlikle gitmeye değer. belki daha sakin bir zamanda tekrar gidebiliriz. google yorumlarda bir çok detayı bulabilirsiniz. neyse kalan zamanda dönüş yolu üstünde bulunan tlosa gittik. kesinlikle pınara göre daha bakımlı, kaya mezarları incelemek daha basit. likya yerleşimi görmek isteyenlerin rahatlıkla ulaşabileceği bir yer, saklıkent sonrası uğranabilir, en fazla 1-2 saat zamanda her yeri görebilirsiniz.

    dönüş yolunda bu sefer fethiye merkezi * görmek istedik. internetten bir kaç güzel puanlı yere baktık ancak hiçbiri açık değildi. biz de bölgeye yakın olan mcdonaldsa gitmeye karar (kapitalizm hep kazanıyor). burada ilginç bir şey yaşadık, şöyle ki içeri ingilizce konuşan bir grup(3ü erkeki 1i kadın) girdi. neyse kadın (muhtemelen türk diye düşündüm) sipariş vermeye gitti kalanlar bize yakın bir masaya oturdular, kendi aralarında futbol falan konuşuyorlar. ancak aralarından birisi öylebir bağırıyor ki dışarıdan duyulur o derece, neyse ne oldu dersiniz kadın gelince kendi aralarında türkçe konuşmaya başladılar. peki bu duruma şaşırdık mı? *

    neyse fethiye kordon ölüdenize göre biraz sakin sayılırdı.

    5.gün; bu günü kıdrak tabiat parkında geçirmek istedik, hem yakın hem de ücretli giriş olması dolayısıyla sakin olacağını düşündüğümüz için bizi ikna etti. öncelikle bugün ölüdeniz trafiği hisarönü civarında başladı ki saat anca sabah 9du.

    neyse bizim gibi yüzmek için gitmek isterseniz, gitmeyin. yüzmeyi iyi biliyorsanız pek sıkıntı değil, açılırsanız dalgalar pek rahatsız etmiyor ama ayağım yere değsin derseniz hiç uğramayın. hatta çocuklu aileler yakınından bile geçmesin, çok ani derinleşiyor ve sahilde kum yok. ancak ben ağaçlık alanda takılırım, arada bir 5 dakika serinler gelirim diyorsanız sakin güzel bir yer.

    bu akşamı tekrar gözdede geçirdik, bu sefer gözleme denedik ve galiba bölgenin en f/p yüksek yemeğini bulduk diyebilirim.

    6.gün; bu günü son tam günümüz olduğu için uzaktalara gitmeyip belcekızda günü geçirelim düşüncesiyle otelden çıktık ancak her zamanki gibi 9da çıkmamıza rağmen ölüdeniz trafiği otelin oradaydı. o anda plan değiştirip günlüklü plajına gitmeye karar verdik. yolda fark ettik ki trafik ölüdeniz girişindeki shellin ötesine uzanmıştı. insanlar akın akın ölüdenize gidiyordu.

    neyse günlüklü yine bir tabiat parkının içinde, ücretli girişe sahip, kamp alanlarının bulunduğu açıkçası doğa harikası bir yerdi. bize kalırsa fethiye ve çevresinde gidilebilecek tek plaj diyebilirim. dalgasız ve temiz bir plaj çakıllı bir kumsalı var ancak plaj arkasındaki ağaçlık alan kesinlikle efsane.

    dönüşte tekrar gözdeye gözleme yemeğe gittik ve akşam için fethiyeye gezmek için çalış plajı civarına gittik. akşam gezmesi için klasik sahil şeridi diyebilirim, yine mekanlar çoğunluklar boştu. çoğu insan da doğal olarak (ve bizim de yaptığımız gibi) sahilde takılıyordu.

    7.gün; bu günü izmire dönüş yoluna ve kaunos antikkentine ayırdık, kaunosa dalyan üzerinden gittik. köyceğizdeki gölden sazlıklar eşliğinde yol denize açılıyor, burada iztuzu plajı var. biz plaja gitmedik sadece karşıya geçmek için 5 dakika bekleten, 1 dakikada karşıya geçiren feribotu kullandık. sonra da kaunosa gittik. galiba bölgenin en büyük likya antikkentiydi. meraklı olanların gidip görmesini tavsiye ediyorum.

    son olarak genel yoruma gelirsek;

    ben bir izmirli olarak gönül rahatlığı ile söyleyebilirim ki ölüdenizde yol yok. özellikle ovacıkta hiç yok. her yer toz toprak. hisarönü tarafında bazı yerlere taş döşemek istemişler onu da yarım bırakmışlar. yani nereden tutsanız elinizde kalıyor. yani desem ki buralar yeni sokaklar yeni evler, hiç alakası yok her yer eski. ayrıca fethiye ölüdeniz arasındaki yol bir felaket. 3 şeritli, rampaya göre 2+1 yani izmirliler bilir, eski manisa yolu gibi bir yol ama iki tarafın da ana şeritlerinin yarısı yok. orta şerit ve iki yarım şerit var. yolun sağı solu arsa gibi olmuş, çukurlar taşlar. neyse biz bir şekilde işimizi gördük ancak, ölüdeniz bizim turizm olarak dışarı açıldığımız birkaç yerden biri ve durumu içler acısı. yani bu durum doğal haline bırakmak da değil, resmen bakımsızlık.

    neyse fiyat vs konusuna girmeyeceğim çünkü türkiyede her yer aynı ancak plaj veya denize girme konusuna gelirsek, her gün başka yer denememize rağmen o küçük günlüklü dışında tekrar gitmek isteyeceğimiz bir yer bulamadık. kumburnu güzel evet ama resmen parsellenmiş. fethiyeye açıkçası deniz için gidilir mi şüpheliyim.

    ben paraşüt işini sevmiyorum, diğer su sporları da pek ilgimi çekmiyor. benim olayım sahilde oturup kitap okurken bira içmek, arada dubaların ötesine yüzüp gelmek ki intagram kullanmadığım için de paraşüte selfi çubuğu ile binip ölüdeniz fotosu çekmek de o paralara cezbetmiyor. tekne turları da yine iyi değil ama para sıkıntı değil derseniz özel turlarla iyi sakin yerlere gidebilirsiniz. safari vb saçma sapan turlar da var. bunlar biz pınaraya giderken saklıkent tarafına gidiyorlardı. arabaların çoğu üstü açık eski kasa transit bu sıcakta kesinlikle çekilecek şey değil ki giderken varolan müthiş coşku dönüşte kendini kahroluşa bırakmıştı. nereden biliyorsunuz derseniz, bizimle aynı otelde kalan gençler böyle bir tura katıldılar onların yüzlerinden biliyorum *. geri kalan her şey zaten çoğu tatil beldesinde olan şeylerdi.

    sonuç olarak fethiyeye 2 geceden fazla zaman ayırmak biraz enayilikmiş. bunu da yaşamadan görmemiz imkansızdı, çünkü genel olarak çok abartılı. çoğu insan hayatını mükemmel yaşadığını lanse etmek için kötü ne yaşarsa anlatmıyor ve her şeyi de çok abartıyor. ben de bu sebeple ilk defa uzun uzuna böyle bir yazı yazdım. tabi bu kadar şey 2 geceye sığmaz ama 2-3 gece kaş tarafında kalıp da benzer rotada her yeri veya fazlasını görebilirsiniz. neyse her şeye rağmen ölüdeniz hayatta bir kere görülmesi gereken bir yer bunu belirtmek isterim.

    son olarak, otelden çıkış yaparken otel sahibi ile sohbet ettim. yukarıda yazdıklarımın bir kısmını özellikle eleştirilerimi belirttim. trafik ve kalabalık durumunun ilk defa böyle olduğunu, önceki senelerde çoğunlukla yabancıların olduğunu söyledi. sonra biraz daha konuyu açtık ve yerli turistin tamamen plansız bir şekilde geldiğini, akşam karar verip sabah yola çıktığını sürekli ertesi gün için oda sorduğunu, gelince de ne yapacağını bilmeden oraya buraya saldırdığını istediği bir sebeple olmayınca da olay çıkardığını vs anlattı. yani benim anladığım şey, biz turizm işletmecilerine laf ediyoruz ama onlar da yerli turisti sevmiyorlar ve haksız da sayılmazlar. şöyle ki yerli turist kesinlikle çok görgüsüz, hiçbir adap bilmiyor. peki yabancılar? bakın para konusunu geçiyorum, olay harcamak değil burada. para dahil her şeyde yerli ve yabancı turist tam zıt. bu duruma basit bir örnek oteldeki fransız aile. kahvaltıdan sonra sandalyelerini bile düzeltip kalkıyorlar, masada zaten sadece boş tabaklar kalıyor. ufak erkek çocuk var kendi tabağını kendi dolduruyor. aynı yaşta yerli erkek çocuk bahçedeki kedileri kovalıyor veya başka türlü olay çıkarıyor. zaten başında dedesi çocuğu kedilere doğru sürüyor, kedi gelip benim altıma saklanıyor. neyse bu fransızlar, araç kiralamışlar, geldikleri gün gözde restoranı keşfetmişler ki bizim için biraz uzun sürmüştü. sonra diyoruz ki bu ülke niye böyle. neyse söylenecek çok şey var da onlar başka entry konusu.

    not: bütün yazı benim kişisel kanaatlerimi içermektedir. ona göre değerlendirin. görsel ve link vs koymuyorum onlarcasını yine google yardımıyla bulursunuz.
74 entry daha
hesabın var mı? giriş yap