30 entry daha
  • ümit özdağ gündem yaptığından beri git gide ülke gündemi olmaya başlayan, sonra bir anda önümüzde konulan mavi vatan ve libya iç savaşı süreci ile ne olduğunu anlamadan kendimizi savaş eşiğinde buldurtan, "adalarımız işgal ediliyor" hikayesi ile 1990'lardan sonra 2010'ların sonuna doğru yeniden popüler olandır. (bkz: yunanistan'ın türk adalarını işgal etmesi)

    açık söyleyeyim, şu son yıllarda yok yunanistan ile savaşılacak, şu olacak bu olacak şeylerini hiç ciddiye almıyordum. hala da pek almıyorum, ama seçimlerde akp-mhp'nin sıkışıklığından sonra olur olur diyorum. çünkü iktidar-devlet içinde konumlarını kaybettikleri an hayatları ciddi anlamda kayacak bir sürü insan var. bu onlar için bir ölüm kalım meselesiyse de güç ellerindeyken her türlü tezgahı yapmaları olası (hele hele malum derin devlet aygıtımızın tarihi ve provokasyonları düşünüldüğünde).

    yine açık söyleyeyim, bu olayın detaylarını da bilmiyorum. neyin ne olduğunu da tam bilmiyorum. bunun temel sebebi, ülkemizde kimsenin bilmemesi, doğru düzgün bir tartışmadan ziyade sadece bizim ezberlerin anlatılması. ortada sadece yunanistan'a sallayan ve olayları tek taraflı milliyetçi gazla ele alan medyamız var, arada da işte ırkçılıkları için fırsat bilenler var, yok işte yunan başkasının proksisiymiş, bizim büyük devletimizle uğraşıyorlarmış falan hikayeleri.

    doğru bilgi akışı sağlanamıyor çünkü milliyetçi histerinin bu denli aşırı olduğu bir ülkede resmi devlet tezini eleştirmek bir insanın hayatının tehdidine kadar gidiyor.

    mesela birisi adalar işgal edildi diyor, diyorum acaba hangi adalardan bahsediyor.
    bir bakıyorum rodos diyor, halbuki bahsedilenin kimseye ait olmayan kayalıklar olması lazım. ama milliyetçi histeri o kadar güçlü ki, karambolde adam girit'e kadar adamız işgal edildi muhabbetine döndürmüş, yunanistan'a sallıyor.

    öbürü diyor dibimizdeki adanın bizim olması lazım, o diyor ki on iki ada'yı alacağız, halbuki 12 ada meselesi silahsızlandırma ile alakalı, aidiyetle alakalı değil. öbürü diyor yunan o adaları silahlandıramaz, o diyor yunan uçağı bizim sahamızı taciz ediyor, oradan çizgi çekiyor girit'in yanındaki kıta sahanlığı bizimdir, bu mavi vatandır diyor.

    en son baktığımda bütün ülke mavi vatan bizimdir hikayesinde hemfikir olmuştu. ne ara bu iş tartışıldı da bu kadar kabul gördü? yok, çünkü siyasetimiz o kadar kıtlaştı ki, iktidar muhalefeti bölmek sıkıştırmak için boş beleş milliyetçi fanteziler üretiyor, muhalefette aman hain ilan edilmeyelim diye bu konuları makul, rasyonel siyasal tartışmalara çekmiyor.

    işin komiği, bu milliyetçi gazı veren iktidar da bu konuyla ilgili bir adım atmıyor, sadece böyle bir konu var, söyle bakayım muhalefet sen ülkeni satacaksın dimi diye sıkıştırmak için kullanıyor...diyorum hep, ne kadar bol hamasi milliyetçi populizm, o kadar iş yapamayan, ilerleyemen, çözüm üretemeyen, boğulan ülke. madem işgal var diyorsun, gerekli müdahaleyi yap. yapamıyorsan demek ki haklı değilsin? çünkü bu ülkede askeri bir konuda net haklıysan ve dünya bile ne evet emsaller böyle diyorsa tsk'yı benim bildiğim hiçbir şey tutamaz. ülke içinde de kimse karşı çıkmaz. ama sen halkı yalanla işgal var siye kandırıyorsan, bu iş başka yere gider.

    şahsi olarak senelerdir olayı ciddiye almıyordum. o kadar bu konuyu iç siyasete meze, geleneksel sidik yarışı olarak görüyorum ki, konuyu oturup incelemeye tenezzül bile etmedim. umurum değil yani, orada bir savaşın çıkması o kadar saçma diye bakıyorum.

    ama işte, bir yandan iktidar, bir yandan muhalefetin içindeki milliyetçiliği kullanarak iktidarın kıskacına doğru itekleyen derin paşalar, askeri klikler, ultra-milliyetçi "muhalif" siyasetçiler bu meseleyi öyle bir kullanmaya başladı ki, millet yeniden yabancı düşmanlığı moduna büründü. cagil ve fakir halkı savaşa sürmek kolaydır.

    benim nezdimde mesele net, seçimler geliyor, iktidarın işi bitmiş, bir yandan suriye bir yandan ege-akdeniz'de bir şeyler olması lazım ki olağanüstü hal durumları olsun, bu sırada milliyetçi gaz devşirilsin, gerekirse çatışma çıksın, askerimiz ölsün. sonra dönüp muhalefet sorulsun: söyle bakalım kılışdsr sen hain misin?

    iki bölgede de karşıdaki büyük güçler tam yol vermediği için bizim taraf boşluk arıyor, tansiyonu yüksek tutuyor, siyasetini besliyor, tabanını konsolide ediyor, muhalefeti bölmeye çalışıyor. artık kime denk gelirse. öyle şuursuz bir siyaset.

    malum, okumayı sadece mekanik olarak bilen bir toplumda yaşıyoruz. okuyayım, araştırayım, olayın aslı neymiş, taraflar ne diyormuş diyen yok. hamaset, küfür, milliyetçi gaz, türk'e yan mı baktın, hooop denize dökeriz falan çoluk çocuk baktım eğleniyor. reis paşa hazretleri de bu konuyu ciddi işliyor, batı da ciddi işlendiğini görmüş ki gerçekten yunanistan'ı militarize ediyor. konuyu çok az ucundan kurcamlayım dedim.

    milliyetçi hamaset, ezberler, resmi ideoloji, militarizm, genişlemecilik, asalım keselimler vs beni çok tilt ediyor, ama ülkenin muhalefeti de "aman bize hain demesinler" diye askeri meselelerde bu hamaset ateşine odun atmak zorunda kalıyor. kimse oturup bu konuyu tartışmıyor, yunan tarafı ne diyor mesela doğru düzgün bilen var mı? yok. bence yunan haklı diyerek karşıt görüş belirtebilir misiniz? adamı keserler. çünkü demokrasi yok. formal kurum kesmese informal otoriter refleksler var.

    bizim milletimiz korkaktır, kalabalık sürü psikolojisine dayanıp linç etmeyi sever. ama bir yandan da cesaretliyiz der. oturup taşa yazılan ezberi ele almayı, kritik bakmayı bir tarafları yemez. ben de azıcık şeytanın avukatlığını yapayım dedim, çünkü en sevmediğim şeydir circlejerk.

    şimdi konuya, cehaletimle sadece wikide yazan asgari bazı şeyleri kurcalayarak daldım. elbette bu bütün resim değil, resmi kaynak da değil, nesnel bir yazı da değil.

    ama benim tecrübelerim bana, uluslararası bir kriz varsa, bizim ülkemiz histerik milliyetçilik basıyorsa, bütün suç bizim dışımızda herkeste ise, burada kesin bir sıkıntı yaratıyoruz diyor. isterseniz hain deyin, ben ülkemi biliyorum. yunanistan tarafından gelen çirkefliklere, oradaki saçma milliyetçiliğe, ırkçılık yapanlara, ya da militarist hırsları olanlara girmiyorum. muhakkak bunlar mevcut, bizde herkes deli yunanistan'da herkes akıllı diye bir iddiam yok. ama beni, bizim tarafın yaptığı saçmalıklar ilgilendiriyor, benim hayatımı buradaki deliler etkiliyor. oradakini de yunanistan'daki makul insanlar düşünsün.

    bunun sebebi ülkemizin makul bir gelecek için raya girmesine engel olarak söylemsel-siyasal gücünü yitirmek istemeyen ve bu ülke için çatışma yaratmaktan başka vasfı olmayanların gereksiz yere bu hikayeyi şiddete itmesi.

    aşırı basit haliyle meselelerimiz neler?

    zaten başlığı açan arkadaş güzelcene yazmış, bu bağlamda haplaştırıp çocukça yorumlayalım:

    ------
    1 - adaların teritoryal suları (yani direkt senin ülkenin parçası kabul edilen, sahil güvenliği kontrol ettiği bölge)

    şu an ege'de karadan 6 mil uzağa kadar gidiyor, ancak unclos'a göre ulusların 12 mile kadar çıkma hakkı var (başkasıyla karşılaştığı yerde de medyan alınıyor)

    buna göre yunanistan bütün adalarına 12 mili uygularsa, bütün ege denizi yunan teritoryal suları oluyor. bu bir tehdit mi? bence ab'ye girecek, batı ile bütünleşecek bir ülke olsak zaten aramızda sınır olmaması lazım. iflah olmaz bir küreselci olan şahsım adına liberalleşerek, ortak kalkınma ve mekanizmalar ile ülkelerin birbirine entegre olmasını düşündüğüm için zaten bu tip bir meselenin çatışma sebebi olması benim için saçmalık ötesi. zaten o deniz yunan adasının teritoryal suyu olmalı ve dolayısı ile türkiye'nin de ortak suyu olmalı. hepimiz oradan istediğimiz gibi geçebilmeliyiz. tabi bunun için iki ülkede de ne idüğü belirsiz garip nüfuslar olmaması gerekiyor. konunun daha derini için tc'nin ab'ye girmesi durumunda yaratacağı aşırı "batı ile uyumsuz" insan göçü sorunu var. ama türkiye kalkınıp gelişen, aşırı faşizan, milliyetçi, otoriter eğilimli, dinci, suça yatkın, kural tanımaz, hukuk sevmez nüfusun bol olduğu bir ülke olmasaydı bu konu tertemiz kapatılabilirdi.

    peki iki ülke entegre olamıyorsa ne olacak? yunanistan yine avantajlı. uluslararası hukuk ve emsal teşkil eden bütün durumlarda 12 mile çıkmaya hakkı var.

    burada tc'nin tezi neydi? - tamam kardeşim, diyelim hakkın, ama bu ege denizi buna uygun değil. türkiye'nin argümanı burada makul, burada yunanistan'ın tavizler vermesi ve tarafların anlaşması gerekiyor. yani "yunan sıkıntı çıkarıyor" diye medya yapanlar atıyor. sıkıntıyı çıkaran biziz, yunan'a kalsa unclos'u uygula geç. burada bizim iyi niyet göstererek yunanistan'dan taviz almamız gerekiyor. ama bizim milliyetçiler "biz güçlüyüz alırız" diyerek saçma bir tavra büründürüyor ülkeyi.

    son kertede mesele savaş yapmalık bir mesele değil. ama türkiye 12 mil uygulanmasını savaş sebebi ilan etti. yani burada agresör bir konumdayız. çünkü paşalarımız devletlerin sınırlarından öte bir dünya göremediği için, deniz yunan gölüne dönerse ben nasıl askeri gemimi geçireceğim diyor. sivil gemi geçişlerinde halbuki zaten sorun yok diye biliyorum.

    ve maalesef ki buradaki bu casus belli ilanı türkiye'yi aşağıda bahsedeceğim konumlarda da haksız yere koyuyor.

    -----
    2 - adalara bağlı olarak yunan ulusal hava sahasının da dibimizde olması

    yunanistan ege'de zaten 12 mil meselesi üzerinden böyle bir hakkı olduğunu düşünerek adalar çevresinde 10 mil hava sahası olduğunu ilan ediyor. zaten anlaşmalardan önce de türkiye buna ok vermiş, karışmamış. hem ok vermişiz, hem de zaten adamların teknik olarak hakkı 12 mile kadar çıkarmak.

    ama işte kıbrıs savaşından sonra bizim taraf tek taraflı olarak hayır kardeşim olmaz demiş. yunanistan sular konusunda 6 mil'i şimdilik 12 mil yapmıyor olsa da, hava sahası için 10 mili uyguluyor. zaten onların gözünde 12 mili uygularlar ise, 12 mil hava sahası da uygulama hakları var.

    ama bizim taraf buna da diş gösteriyor. çünkü bizim askeri elitimiz, militarizmimiz sidik yarıştırmayı, egoyu çok seviyor. gereksiz yere bu halkın kaynaklarını harcatmayı, emmeyi, güç gösterisi yapmayı ihtiyaç olarak düşünüyor. çatışma yoksa bunlar gücünü nereden alacak?

    dolayısı ile bizim taraf ***inadına*** 6 milden sonrasındaki 10 mile kadar olan 4 millik alanda uçak uçuruyor. yunanistan'da bunları hava sahası ihlali olarak yazıyor. dolayısı ile uçak kaldırıyor. senelerdir iki ülkede uçaklara bu sebeplerle milyarlarca dolar yediriyor, yakıtına, malzemesine, birbirine karşı rekabetine kaynak gidiyor.
    neden? 4 millik ufacık alanda biz onlara "bakın burası sizin değil biz gireriz" diyeceğiz, onlarda "girerseniz biz de karşılık veririz" diyecek diye.

    çözüm? üstteki maddede olduğu gibi, uluslararası hukuk ve emsaller yunanistan'dan yana. o yüzden yine olayın iyi niyet, anlaşma ve uzun vadede mümkünse entegrasyon ile çözülmesi lazım. burada yine çirkefliği biz yapıyoruz. milliyetçi gururu yüzünden de oturup sakin kafayla değerlendirmiyoruz. denizin üzerindeki 4 millik alanlarda uçak uçacak diye savaş çıkacaksa zaten yazık.

    -----
    3- uçuş yaptığın alanda bilgi vermen gereken bölgeye bağlı olan sorun (flight information regions - fir)

    bu mesele bölgesel sivil havacılık otoritesinin bilgilendirilmesi ile ilgili. iki ülkenin de turizmine boş yere zarar veren bir husus. yine entegrasyon olsa bırak bunu sahiplenmek istemeyi, gereksiz iş yükü diye öbür tarafa ötelersin. öyle bir mesele.

    nedir olay? bölgenin hava sahasından uçacak uçak yerel otoriteye rotasını verecek ki trafik birbirine girmesin, kaza olmasın. normalde ege'deki çoğu bölge atina otoritesine bağlı. kıbrıs meselesinden beri de bununla ilgili sorun çıkarıyoruz. ama turizm hatrına sivil havacılıktaki bilgilendirme de sorunlar çözülmüş. mesele para oldu mu nasıl da geri adım atıyoruz.

    ama yunan'a gününü gösterecek ya paşalarımız. askeri uçaklar konusunda bu rotayı paylaşmayı reddediyoruz. yunan'da doğal olarak diyor ki, bak kardeşim, buradan sivil uçaklar uçuyor, trafik var, bize bildirim yapıyorlar, siz de askeri uçak uçuracaksanız bildirim yapın, bir sıkıntı çıkmasın, sivil uçaklar uçarken arada kafasına göre savaş uçağı geçmesin diyor. bizimkiler ise diyor ki, anlaşmalar, sivil havacılık için burada ben istediğim gibi askeri borumu öttürürüm, sana rapor verecek değilim (ver yani ne olacak?).

    çözüm? entegrasyonu yap, iki tarafta askeri uçaklarını alsın, götürsün başka yerlere, satsın falan. boşu boşuna ege üstünde benzin yakmasınlar. sivil uçaklarda paşa paşa insanları tatil beldelerine götürsün. nasıl?

    yok. ulusal ego, revanşizm falan lazım.

    hadi entegre olamıyorsun, türkiye yine ofsaytta. adam sivil uçak uçuyor, bildiriyor, sen de bildir ne olacak diyor. ya normalde yemin ediyorum, buradan geçecek uçağın bilgisi, kaydı kuydu ile uğraşmak istemezsin, ama işte sırf diş göstermek için gereksiz aksiyon çıkıyor.

    not: burada "üst geçiş hakkı ücreti" falan bir şey var mı bilmiyorum. ama yani 10 km yandan geçmek uçak için büyük bir olay olmasa gerek. o yüzden bu da boş milliyetçilikten çıkan bir sorun.

    -----
    4- ekonomik kullanım için belirlenen kıta sahanlığının yine bir sürü ada yüzünden birbirine girmesi

    olay ne? sen karadan 200 mile kadar denizi ekonomik kaynakları için kullanabilirsin. başka bir ülke sınırı ile çakışıyorsa da medyanı alınır.

    şimdi bu hakikaten sıkıntılı bir mesele. çünkü işin uçunda ekonomik kaynaklar var.

    burada yunanistan, "teknik olarak" haklı olduğu bir harita dayatıyor.
    (https://i.redd.it/7flzvo3suc941.jpg)
    önceden dediğimiz üzere, unclos ve uluslararası emsaller yunanistan'ın işine geliyor. tatlı dil ile taviz alması gereken taraf biziz. ama bizim egomuz ne diyor? "yahu ben türkiye'yim, ben bu ülkeye sığmam, gücümle seni ezerim lan sen kimsin" diyor. bu tavır varken rasyonel iletişim, taviz vermek falan gerek var mı? bizim milletimizin tipik bugları.

    ben abiyim, sen benden ok alacaksın egosu. bütün toplumu reissin kralsın aslansın diye maçolukla yetiştirmenin sonucu. tarih boyunca bu tavra giren ülkelerin tokat manyağı yapılmasından hep haz almışımdır. burada da biz yapıyoruz bunu.

    burada uluslararası 3.partiler ile çalışarak ortak bir mekanizma bulmak gerekiyor.
    yani bana kalsa yine ab'yi kuran alsas-lorraine üzerinde yapılanan ortak kömür havuzu hikayesine kadar gider, iki ülkenin ekonomik entegrasyonuna kadar bağlardım. en win-win senaryo bu.

    ama tamam hadi onu yapamayacaksın. türkiye'nin mantıklı şekilde her ada için full kıta sahanlığı talebinin makul olmadığını iyi niyet ile konuşup oturtması lazım. bunu yunan tarafı zaten kabul ediyor. yani mesela dibimizdeki meis adasını baz alarak türkiye'yi akdenizden tamamen kopartmak tam bir saçmalık. ama teknik olarak adamın hakkı. yunanistan bunu kabul ettiği halde türkiye maksimal takılıyor diye sen öyle yaparsan ben de buradan başlatırım pazarlığı diyor. yoksa yunanlar da ciddi ciddi meis'i kıta sahanlığı dayatmak peşinde değil. sadece olay uluslararası standartlara kalsaydı ne olurdu herkes görsün diye bunu yapıyor.

    peki türkiye'nin buna cevabı ne? mavi vatan
    https://tr.wikipedia.org/…edia/dosya:mavi_vatan.jpg

    sen haklı bile olsan böyle absürt bir hikaye ile çıktın mı zaten haklılığın kalmıyor. türkiye diyor ki, anakara dışında hiçbir bölgenin kıta sahanlığı olamaz. koskoca rodos, girit falan böylece kıta sahanlığı olmayan , sadece teritoryel suyu olan (6 mil o da, 12 mil bile değil) bölgeler olsun diyor (ulan adamlar yarın çıkıp bundan sonra başkentimiz atina değil girit'te dese ne olacak?).

    peki, dünyadaki eez'lere bakalım: https://en.wikipedia.org/…torial_waters_-_world.svg

    adaların eez'si var mıymış? varmış.

    avrasyacı cem gürdeniz paşalar akp ile ortaklaşınca kıbrıs ve akdeniz konusunda milliyetçi davayı birleştirip ortak çalıştılar. sonuç mavi vatan miti. 2-3 sene önce türk donanması libya'dan kıbrıs'a savaş peşinde koşuyordu. egolu paşalarımız ve bunların medya gücü, akp'nin de bundan yararlanacağını düşünmesi üzerine savaşın eşiğine getirdi ülkeyi yok yere. ab'den baskı gelince akp sonra paşaları sattı tabi. ama bu hikayeyi iki taraf da hala milleti gazlamak için kullanmak peşinde (paşalar daha sonra montrö bildirisi'nden sonra gözaltına bile alındı).

    sonra türkiye bide yunan eez'sini saymadığını göstermek için gitti, libya'daki islamcı hükümet ile, adamlar iç savaştayken, daha yetkileri belli değilken anlaşma imzaladı ve deniz sınırı belirledi. cihat yaycı paşa'da gururla anlattı bunu, bakın nasıl 10 boyutlu satranç oynuyorum işte türk zekası falan kanal kanal gezdi. paşamız malum asker, kemalist kesim asker ne derse inanır, akp'nin kullanışlı dostu olarak muhalefeti bölme oyunlarında "lan siz yeterince milli değil misiniz bunu kabul etmiyorsunuz" olaylarına alet oldu.

    türkiye'nin bu agresif tavırlarının, yunanistan ile anlaşılarak hareket etmemesinin sonucu ne oldu dersiniz?

    bir kere yunanistan'da gitti, öbür libya hükümeti ile anlaşma imzaladı, bizimkinin aksine bu anlaşmayı çevre ülkeler tanıdı. sonra gittiler, mısır ile de anlaşma imzaladılar, mavi vatan hikayesini daha da kestiler.

    sonra kıbrıs, israil, mısır, uae ve ab ülkeleri (özellikle fransa) bu konuda yunanistan'ın komple yanına geçtiler. öyle ki, türkiye'nin pay alabileceği gaz hattı projelerinde tc'yi tamamen dışladılar. küresel firmalarla birlikte bölgeleri pay edip satışlarını bile yaptılar. ab'nin gelecek enerji projelerini abd ile birlikte ortak çalıştılar. türkiye tamamen izole oldu. dahası, diğer gelişmelere paralel olarak tc'nin nato'daki konumu hafifletildi, abd askeri yığınaklarını balkanlara ve özellikle yunanistan-girit'e kaydırdı. bugün hala sürüyle askeri üs kuruluyor yunanistan'a. bu da şu demek, yunanistan'a kurşun atarsan karşına abd çıkacak. yunanistan askeri teşkilatlanması ve endüstrileri, özellikle denizcilik de hem ab, hem abd ile daha da iç içe girmeye başladı. türkiye f-35'ten de çıkarılırken yunan hava kuvvetleri ve deniz kuvvetleri son teknoloji araçları temin etti, etmeye devam ediyor. hatta suudi, uae, mısır, kıbrıs ve israil, hem hava, hem deniz hem de kara konularında çok sıkı askeri ortaklıklar kurdu, üs paylaşmaya başladı ve sık sık tatbikata yapar oldu.

    sonuç olarak türkiye'nin triplerine karşı bir akdeniz koalisyonu kuruldu. türkiye hem iyi niyeti olmayan cani bir ülke konumuna düştü, hem ekonomik projelerin dışına itildi, hem askeri projelerin dışına itildi, hem de karşısına kendisinden çok daha güçlü bir koalisyon kuruldu (hava+deniz gücü olarak ki bu da akdeniz'de üstünlük için yeterli bir kaynak).

    daha da fenası, türkiye nato'daki önemini kaybetti, böylece bölgede diğer aktörlere yapılan askeri yatırımlar artırıldı. bu hem tsk'nın relative gücünü, hem de mutlak gücünü baltalayan bir süreç. yine bu şekilde ortadoğu'daki kürt hareketinin de batı açısından önemi arttı. kıbrıs-israil hattı müthiş kenetlendi (ki israil demek arkasında abd var demek, sonuç olarak kıbrıs'a uygulanan silah ambargosu kalktı) ve yunanistan savunma konusunda müthiş bir üstünlük elde etmiş oldu.

    tabi nato ile bağlanmış, ab ile daha da birleşmesi gereken ülkeler varken olayın buraya gelmesindeki fırsat maliyetlerini düşününce insan çıldırıyor. bırak herkesin ortak win-win yapmasını, gereksiz askeri ilişkilenmeler, tc'nin izolasyonundan doğan ekonomik kayıplar, tc'nin pay alamadığı için yaşadığı ekonomik kayıplar falan üst üste koyduğunuz zaman gerçekten hepinizin pipisini keseyim diyorum.

    ya yüzyıllarca savaşan, birbirine soykırımlar yapan almanya, fransa, ingiltere'de insanlar arabaya binip öbür ülkede ev alıyor, iş kuruyor, sen dibinde güzelim tatil ortamında adamla anlaşamıyorsun.

    her neyse...şu durumda makul olan ne?

    bence: çok minör adaların istisna sayılması ve girit-rodos ile sınırlandırılan bir kıta sahanlığı belirlenmesi. daha tartışmaya açık bölgelerde gelirlerin ortak pay edilmesi vs gibi şeyler olabilir, ya da ortak bir havuz ilan edilip, 3.bir partinin işletmesine bırakılabilir.

    bonus: mavi vatanın aşırılığı kıbrıs ile daha da ekstremleşiyor. zaten yasal olarak türkiye'ye bağlı olmayan bir yeri kullanarak kıbrıs'ın da bütün haklarına tecavüz ediliyor, bütün çevresi bizimdir diyoruz. bu da yukarıda bahsettiğim türkiye karşıtlığını köklüyor.

    ----
    5 - tarih boyunca yapılan 2-3 anlaşma ile silahsızlandırılma statüsü edinmiş ve türkiye kıyısının dibindeki bazı adaların silahlandırılması

    şimdi son günlerde yapılan yaygara buradan çıkartılıyor. yunanistan türkiye'nin dibindeki bu adaları silahlandırıyor, bu lozan'a, montrö'ye, 1947'de italya ile yapılan anlaşmaya(ki 1947 anlaşmasında biz yokuz bile) karşı falan deniliyor. böyle olursa gireriz ederiz falan diye bir kamuoyu var türkiye'de.

    bir kere yunan bu adaları neden silahlandırıyor? bunu bir düşünün. yani sizce oradan kalkıp bodrum'u işgal mi edecekler? ülkemize bir saldırı mı yapacaklar? adamlara teee oralara askeri konuşlanma yapmak zaten büyük baş ağrısı. demilitarize kalsa onların da kafası rahat eder. sorun yunanistan'da değil. o adaya bür belediye çekmek bile dünyanın kaybı, adamlar yığınakla uğraşıyor bide. sizce onlar bayılıyor mu asker koymaya oraya?

    sorunun sebebi yukarıda bahsettiğim meselelerde türkiye'nin aldığı agresif tavır.
    sen çıkmış zaten 12 mile casus belli, savaş sebebi demişsin. geçenlerde de çıkıp mavi vatan doktrini ilan etmişsin. yani iyi niyet ve anlaşmanın tam tersi, beni buraya sığdıramazsınız, gerekirse ben bu adaları alırım siyaseti yapılıyor ülkede, bunu bizzat cumhurbaşkanı ve üst düzey siyasetçilerin dillendiriyor. gerekli askeri savaş sebepleri de sık sık dile geliyor.

    yunanistan'ın bu adaları savunma amaçlı silahlandırma hakkı mevcut. dolayısı ile adaların silahlanması burada goygoyu yapıldığı üzere "yunan'ın kaşınması" değil, türkiye'nin çıkıntılık yapmasına karşı yunan'ın aksiyon almak zorunda kalması. 12 adaları neden verdik, bunlar bizimdir diye senin siyasetçilerin konuşuyor. yunanistan'ın hafızasında kıbrıs işgali uzak değil. yunanistan'da da doğal olarak, bu türkiye freni patlak kamyon gibi yokuş aşağı gidiyor, karambolde bu iş bize patlar (haksız mı? bu hükümet belki gitmemek için savaş çıkaracak?),biz önlemimizi alalım, caydırıcı olalım diye adaları silahlandırıyor.

    yani bu mesele kendi başına bir sorun değil. diğer meseleler sorun olduğu için silahlandırma ortaya çıkıyor. yoksa yunan'da ne yapsın buraya asker koyup. bodrum, rodos, bir sürü fıstık gibi tatil adası bunlar. askerlik, savaş nedir? cillop gibi diyarlar. barut kokusunun bile hissedilmemesi gereken dünya güzellikleri. teknesini alanın huzur içinde bi o ada, bi bodrum, bi o ada, bi rakı balık yapması gereken bir ortam.

    ancak türkiye'nin agresif, anlaşma karşıtı, taviz almaya çalışması gereken yer olduğu halde, sen kimsin ki lan ben senden izin alacağım tavrı sonucu oluşan bir durum. diğer meseleler olmasa zaten bu adalar militarize olmaz.

    ----
    6 - kimsenin olmayan ve bir işe yaramayan 3-5 kayanın yunanistan tarafından sahiplenilmesi.

    3-5 taş için kan dökmece telaşı falan...neyse. "adalarımız işgal ediliyor" diye yaygarası koparılan yerler buralar. millet rodos, girit falan coşuyor ama altıüstü ederi olmayan taş parçaları.

    bu adalar ya kimsenin, ya da sanıyorum üzerinde birkaç rum falan yaşıyor. bence direkt bırakalım yunanistan'ın güzel ege adası kültürünün parçası olsun. bunların çoğunda zaten çok eski, bizans'tan falan kalma rum kiliseleri, kalıntıları var. üzerinde yaşayan varsa da zaten rum. yoksa da boş boş duruyor. alan için de getiriden çok maliyet. yunanistan'da bunların üzerine bazen bişeyler kuruyor, dünya kadar masraf yapıyor. bizimkine versen baştan aşağı beton dökecekler, yandaşa pay yapacaklar.

    ortada güven ortamı olsa zaten ortak sistemin parçası olur. bence zaten bu boş adaları bırakın doğal güzellik olarak kalsınlar. arada ege kıyısından, adalardan insanlar buraya pikniğe gitsin, trekking yapmaya gitsin, dalış yapmaya gitsin. burada da sidik yarışı yapmayın.
13 entry daha
hesabın var mı? giriş yap