4 entry daha
  • son dönemlerdeki takıntım. marlene dietrich gibi görünen, virginia woolf gibi yazan bir kadınken nasıl olmasın ki?
    okumaya yaşam suyundan başladım. her kitapta orijinal dilden okumak önemlidir, ama şiir gibi yazılan kitaplarda bu çok daha önemli. portekizce okusaydım eminim daha çok severdim. şimdi ara ara durup kelimelerin portekizce karşılıklarını merak ediyorum.
    kitap bilinç akışıyla ve şiir gibi yazılmış. dilin kısıtlayıcılığına da ara ara değinmiş clarice, ama elimizde olan tek araç bu ve bazen onu sadece çevirilmiş kelimeler ve cümleler aracılığıyla değil, başka bir boyutta da anladığımı hissediyorum. ilk kez gördüğünüz birinde oluşan hep tanıyormuşsun hissi gibi.
    birçok kitabında olduğu gibi yaşam suyu'nda da deneysel bir noktalama ve imla kullanmış. bunun düzeltilmemesini de editöründen özellikle rica etmiş. dilin sınırlarını zorlamak için illa da buna gerek yok bence ama o öyle rahat ettiyse öyle olsun, okurken beni de rahatsız etmedi.
    ilginç de bir hayat hikayesi var. ukrayna'da tecavüze uğrayıp frengi kapan annesi, bu hastalıktan kurtulsun diye doğan bir bebekmiş. o dönemlerde çocuk doğurmanın frengi hastalığını tedavi edeceğine inanılırmış. annesi seneler sonra acı içinde öldüğünde, onu kurtaramadığı için hep suçluluk duymuş clarice. yazarların yaşam hikayelerine baktığımızda genelde trajediyle başladığını veya mutsuz / sevgisiz bir çocuklukla ilerlediğini görüyorum. veya algıda seçicilik de olabilir bilmiyorum. ruhunda acıyı taşıyan insanlar yüklerini sanatla mı hafifletiyorlar yoksa sanat demirini acıyla mı dövmek gerekiyor bilmiyorum ama sanat ve acı arasında, hatta acı ve anlam arasında kesinlikle bir bağ var.
    2 oğlundan birinin şizofren olması da dikkatimi çekti. 2 oğluyla birlikte geçirdiği son yılllarında neler yazmış, oğullarından nasıl etkilenmiş, merak ediyorum.
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap