17 entry daha
  • genellikle duyulduğu zaman “ehehe desene senin kestaneyi çizecekler” şeklinde yorumlanan, hiçbir zaman hak ettiği ciddiyetle yaklaşılmayan ameliyatlardan biridir. başıma gelmediği için kendimi şanslı hissediyor ve kimsenin başına gelmemesi dileklerimle nasıl ciddi bir ameliyat olduğunu anlatmak istiyorum.

    maalesef konu mankenimiz biricik abim. 2002 senesinin yaz aylarında garibim artık oturmakta zorluk çekmeye başlayıp da “anam anam sanki beni sikiyiler” nidaları atmaya başlayınca ankara numune hastanesi’nin acil kısmının doktorlarına görünmek üzere yollandık.

    numune hastanesinde tüm odalar dolu olduğu için koridorda "indir!" komutunu alan abim hiç itiraz etmeden indirerek pozisyonu aldı. pozisyon aldı dediğim bildiğin domaldı. insanın 24 yıl boyunca hiç yokmuş gibi davrandığı “abi götü” gibi bir kavramla bir anda yüz yüze gelmesi biraz garip hissettiriyor, hele o göte beraberimde bakan 35 kişi daha varsa hissiyat daha bir farklı oluyor. içimden “lan tamam oğlum be daha fazla ayırma… la la la ayırma aaah” diye geçirerek görmek istemediğim manzaraları görüyorum. sonuç olarak sevgili doktorumuz abimin götünü ellemekten folloşa çevirdikten sonra tanısını koydu: “hastada pilonidal sinüs vakası gelişmiş”. dedim ölecek heralde, dertli abim garip abim pilendayıl hastalığına tutulmuş. “nedir acaba?” dedik, “bildiğin kıl dönmesi” cevabını aldık. behey şerefsiz insan kıl dönmesi olduğunu biz bu halimizle biliyoruz, görünce anlamadın mı sen? 30 yaşındaki ağabeyciğimin o yaşına kadar güneş görmemiş götünü insanlara sergiliyorsun? neyse ki o kıl doktordan kurtulmamız uzun sürmedi. öncelikle gidip iltihap aldırmamız gerekiyormuş, tamam dedik aldıralım.

    bu arada küçük bir parantez açmak istiyorum, yazıda “abi” olarak geçen insanın kilo değerini net olarak bilemiyoruz, kantar tartmıyor, tahminimce o sıralar 150 kiloyu az geçiyor, 2 metre boyunda 150 kiloluk bir insan irisi. garibim iltihap aldırmaya giderken kurbanlık koyun misali “acıycak mı? acır mı ki? ne kadar acır?” diye önüne gelene soruyor. “suratında çıkan sivilceyi sıkma acısından biraz daha fazla acıyacak” cevabını alınca biraz daha rahatladı. bana dönüp "acımıyomuş olum" dedi. sıfatı tahmin etmeniz açısından uğur gürsoy'un o gün numune hastanesinde bizi izlediğini ve fıratkarakterini abime bakarak çizdiğini söyleyebilirim. 30 yaşında adam "acımıyomuş oğlum" der mi lan?

    bunu götürüp bir sedyeye yatırdıktan sonra 4 hastabakıcı üstüne çıkıp 4 hemşire de kolları ve bacakları tutunca bişeylerin ters gittiğini anladım. ağzına da ısırması için havlu verince tamam dedim kendi kendime, bikaç posta gidip gelecekler, iltihabı sonra alacaklar. iltihap alma işi şu: hayvani bir enjektörün ucuna serum lastiği takıyorlar ve götünüze sokup göt etlerinizi yerinden söküyorlar. biraz kaba bir tabirle anlattım ama iltihap alınırken çekilen acıyı gözlerimle gördüm. göte neşterle çizik atıp serum lastiğini sokana kadar huzurlu bir surata sahip olan abim, iltihabın çekilmeye başladığı anda bildiğin hulk oldu. 4 hemşireyi birbirine vurarak etkisiz hale getirdikten sonra hastabakıcıları üstünden attı, yüz üstü yattığı sedyenin kenarını tutarak çöt diye kırdı. neyse ki koridordaki herkes çocuğun üstüne çullanarak "sikin doktor sikin ebesini" şeklinde yardımcı oldukları için iltihap başarıyla alındı. ameliyata hazır olan abim için ameliyat randevusu aldıktan sonra eve gitmek üzere çıkıyorduk ki, hastanenin kapısına varmadan çektiği acı yüzünden bayıldı. acı kısmını umarım tasvir edebilmişimdir, doktorların gazına gelmeyin.

    ameliyat günü gelince kardeş, anne, baba, annane, yenge, baldız, kayınvalide, kayınpeder hep beraber gittik tabii ki. neyse ki işi olmayanları uzaklaştırmak pek zor olmadı ve nihayetinde ameliyathane önünde sadece ben kaldım. bir süre sonra abimi ameliyat edecek olan cerrah sinirli sinirli dışarı çıktı. hayırdır dedim, abim kenarda oturmuş beklerken bizim cerrah ameliyathaneye giriyormuş, başıyla selam vermiş, garip abim de bu baş hareketini "hadi gel" anlamış, takılmış peşine. normalde ameliyat olacak olan hasta kan görüp de heyecanlanmasın diye sedyeye yatırıp sokarlarmış içeri. abim de cerrahın peşine takılıp ameliyathanelerden birine girince içerde doğum koltuğuna oturtulmuş bir adamın fıtık ameliyatı olmakta olduğunu, her tarafın kan içinde olduğunu görünce doktorları bir telaş salmış "çıkarın şu herifi dışarı" diye. daha sonra abim, içerde jigsawı gördüğünü söylemişti. tamam dedik doktorlara kusura bakmayın çocuk heyecanlı, bilememiş.

    ameliyathanelerin karizmatik kapısından içeriyi izledim, abimi aldılar götürdüler. 10 dakika sonra anestezi uzmanımız çıktı. bayıltmış abimi ama bayıltırken sorun çıkmış. adam bayıltmak için 3 şırınga kullanıyor. birisi sakinleştirici, ikincisi morfin, üçüncüsü de yedek morfin, hani bayılmazsa onu yapacak. sakinleştirici ve morfini yapmış, abim cin gibi bakınıyor hala etrafa. yedek morfini de yapmış, anestezi uzmanının "sığır" olarak nitelendirdiği abim yine bayılmamış, yan ameliyathaneden yedek morfini almışlar da ancak öyle bayılmış sığırcık. canım ya. doktorun söylediğine göre verilen morfinle bir atı uyutabilirmişiz. ilginç.

    kapı önündeki bekleyişim 1 saat kadar sürdü. bu 1 saatin sonunda bir hastabakıcı kadın, kucağında bir bebekle geldi. "inshroud beey" diye seslendi kapıdan. şaka değil, kucağında bir reçel kavanozu içinde resmen bir bebek. koştum gittim, yakından bakınca kavanozun içindekinin bebek değil abimin götü olduğunu anladım. yekünen 135 cm'lik kıl, 1,5 kiloluk bir yağ tabakasının içinde dolanmış da dolanmış. biraz içimin kalkmasına rağmen teşekkür ettim abimin götünü gösterdiği için. gitmedi. gözlerimin içine baktı. "ne var lan" der gibi baktım "tamam işte abimin götü... gitsene"... "burada bana biraz para vermen gerekiyor" der gibi baktı, çıkardım biraz para verdim de gitti neyse ki.

    ayılma esnasında kapı aralığından görebiliyordum abimi. insan öyle ameliyathane, hastane, doktor, steril ortam falan görünce ayılma işinin de ilaçla falan yapıldığını düşünüyor ama durum öyle değil. bir hemşire (hakkını yemiyelim güzelce bir hemşire) abimin üstüne çıkmış allah ne verdiyse girişiyor. "uyan! uyan gerizekalı! nedir lan benin çektiğim! uyansana öküz!" nidaları eşliğinde. neyse abim uyandı, odasına geçirirken tüm aile yine başına toplaştı ama adam morfin etkisinde, sadece bana bakıyor... "oğlum var ya esrar içmiş gib hissediyorum şu anda süper la" diyor, babam anneme dönüp "esrar içmenin nasıl olduğunu nerden biliyor bu herif" diye fısıldıyor, annemden azarı yiyip susuyor. abimi odasına çıkartıyoruz.

    1 haftalık hastanede yatma süresince haliyle abimin bakir götünü görmeyen kalmıyor. tanıyan tanımayan herkes geliyor. odasında yatan diğer hastalara da ziayretçi falan geldiğinde muhabbet ederken hem ziyaretçi hem de hasta abimin göte kilitlenip öyle muhabbet ediyorlar. insan sinirleniyor ama yapacak bir şey yok, pansumanlar, bakımlar, iyileştirme çabaları sonunda abimi çıkartıyoruz. hastalığın son aşamasına kadar beklendiğinde bu şekilde götün kaybedildiğini anlıyoruz. bir kıl dönmesi olayında gecikmeden müdahale edimesi gerektiğini öğreniyoruz ve garip abimin makus talihine bir kez daha üzülüyoruz.

    not: istedim fakat götten alınan o 1,5 kiloluk parçayı vermediler.
148 entry daha
hesabın var mı? giriş yap