8 entry daha
  • ruşen eşref, bundan sonra daha mühim noktalara işaret eder ve gazi'nin, devrimler'in muhasebesini yaptığını hatta bunu bir nedamet hissiyle anlattığını gösterir. şöyleki:
    r. eşref yalova köşkündeki ziyaretinde atatürk'ü bir kitap okurken bulmuştur. milletlerin maddi olduğu kadar manevi taraflarına da ehemmiyet verilmesi lazım geldiğini yazan bu kitap gazi'yi fevkalade duygulandırmıştır. o zaman hissiyatını rüşen eşrefe anlatan m. kemal paşa, batı'nın bir parçası olmak için yaptığı inkılapların tehlikede olduğunu söylemiştir. rüşen eşref, bu ziyaretini şöyle anlatmaktadır:

    "1928 ya da 1929 yılı olsa gerekti. sıcak bir yaz günü yalova'daki atatürk köşkü'ne gitmiştim. başbaşa konuşuyorduk. düşünceli bir hali vardı. konuşurken gözleri ara sıra dalıyor, sonra toparlanarak yine sözlerini sürdürüyordu. ben izin isteyerek ayrılmak istedim, bırakmadı.

    "otur, seninle bir şey konuşacağım" dedi; oturdum.
    ne diyeceğini bekliyordum o, masanın üstünde duran bir kitabı eliyle gösterdi; tarih felsefesiyle ilgili fransızca bir kitaptı.

    - bunu okudum, bütün rahatım kaçtı, dedi. ben telaşlandım.
    -aman paşam nasil bir kitap bu böyle, müsadenizle göreyim diye kitaba uzanacak oldum, beni eliyle durdurdu:

    - bırak şimdi. kitap önemli değil, yazdıklarını sen de ben de biliyoruz. ama gözden kaçırdığım önemli bir problemi bana hatırlatmış oldu, derin derin düşünmeye başladım...
    bir süre sustu ve gökyüzü gibi gözleriyle yüzüme bakarak:

    - yaptıklarımız tehlikede! dedi.
    ben heyecanla sordum:
    - hangi yaptıklarımız?
    - cumhuriyet dahil, ne yapmışsak!
    - aman paşam olamaz. devletimizin dışta, içte itibarı büyük asayiş sağlanmış, memleketimizi onarıyoruz. herşey ileriediğimizi gösterirken yaptıklarımız nasıl tehlikede olabilir?
    - biliyorum, biliyorum, diye başını salladı. sonra gülümseyerek konuşmasını sürdürdü:
    - maddi potansiyelimiz yerinde... ama manevi potansiyelimizin bataryaları boş!...

    ben atatürk'ün bu sözlerinden hiçbir şey
    anlamamıştım, susup beklemeye başladım. o anlattı:

    - 1910'larda abdullah cevdet maskarasının içtihad'ında bir yazı okumuştum, hiç unutmam. milletlerin maddi ve manevi varlıklardan söz ediyordu. bir asker olarak beni çok ilgilendirmişti.
    bu, alman düşünürü ludwig büchner'in bir yazısı idi. manevi boşlukları doldurulmamış, beslenmemiş milletierin hangi maddi düzeyde olursa olsun, bir gün çökeceğini anlatıyor, ispatlıyordu. bunu ben kolay anlayabilirdim; askerdim, bir ordunun morali bozulmuşsa, hangi maddi gücü bulunursa bulunsun, savaşı kazanamazdı. ludwig büchner, milletlerin
    de böyle olduğunu ispatlıyordu.
    bütün hayatımda bu temel fikri hiçbir zaman bir kenara koymadım. ne yapsam, neye karar versem, maddi sorumlulukları, riskleri olduğu kadar, manevi sorumlulukları ve riskleri de tartar, gözden geçiririm.

    cumhuriyeti ilan ederken de, şapkayı giyerken de, arap harflerini bırakırken de düşünüp taşınmışımdır.
    her neyse bugün şu kitabı okuyordum, yazar bir yerinde:
    "tarihten, zaferlerden, büyük adamlardan yoksun milletler, maddi imkanları geniş olsa da ciddi bir sallantıya dayanamazlar, çöküp giderler" diyor.
    birdenbire düşündüm:
    layıkız dedik, dinle ilişiğimizi devlet olarak kestik. cumhuriyet dedik, rejimimizi tehlikeye düşürmernek için saltanat devrini kötüledik, kazanılmış büyük zaferleri bile birkaç satırda geçiştirmeğe başladık. latin harflerini aldık, yeni kuşakları binlerce yıllık geçmişimizin hazinesinden yoksun bıraktık. biliyorsun, bunları yapmak zorundaydık biz! batı'nın bir parçası olmak gerekti. ama, ya açılan manevi çukurlar? bunlar yaptıklarımızı giderek tehlikeye
    düşürür! bugünün meselesi değil bunlar elbet. ama biz yüz sene sonrasını bugünden düşünmek zorundayız".

    ruşen eşref ünaydın'ın başka yerlerdeki hatıratında atatürk'ün, türk tarih kurumu ile türk dil kurumu'nun açılışını bu maksatla ve halkın moralini yükseltmek için açtırdığı da yazılıdır:

    "türk soyu ve ulusu ile kıvanacağımız varlıklarımızı tarihin tozlu raflarından indirip ortaya koymalıyız. nasıl bir soydan geliyoruz, neler yapmışız? uygarlığımızın dünya uygarlığına katkısı nedir? milli
    misak sınırları içinde kalan topraklarımızın geçirdiği tarihi dönemler nelerdir?
    yer altında ve yer üstündeki hazinelerimizin envanteri nedir? bütün bunları arayıp ortaya koyacak bir müesseseye ihtiyacımız var. böylece milletimizin manevi temelleri sağlamlaşır, morali yükselir, büyük hamlelere girişir. tarihimiz'e ve dilimize önem vermek zorundayız".

    bu suretle gazi, bir taraftan tarih çalışmalarının yapılmasını emrederken, diğer taraftan da türk dilinin ilmi bir tedkike tabi tutulmasını istedi.
    o vakit tarihdeki birçok türk kavimlerinin medeniyetleri inceleniyordu. tarihte medeniyetleri incelenen türk kavimlerinin, dil hazinesi ihmal edilemezdi. tarihi hadiselerin aydınlatılmasına yarayacak vesikaların, herşeyden evvel dil bakımından halledilmesi lazımdı. nihayet, 1932 yılı temmuz ayında toplanacak olan türk tarih kongresi hazırlıkları sırasında okunan tezlerin tartışmaları bizzat gazi'nin huzurunda yapılmıştı. bu tarihi tedkikler ilerlerken gazi dil meselelerini de ele almak lüzumunu hissetti. bu sebepten, dil nazariyelerini izah eden kitapları okumaya başladı.
    o, her tarihi hadisede, dil vesikaları ile halledilecek meseleler olduğuna inanıyordu. işte bilhassa bu birinci türk tarih kongresi'nin hazırlıkları esnasında rüşen eşref, gazi'nin bu mes'elelerle çok meşgul olduğunu müşahede etmiştir.

    (bkz: rüşen eşref)
    (bkz: türk dili tedkik cemiyeti kurulduğundan ilk kurultaya kadar)
    türk dili, sayı: 2, 1933 (nakleden: konur ertop, "atatürk devriminde türk dili", atatürk ve. türk dili, türk dil kurumu yayınları, ankara 1963, s. 73).
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap