313 entry daha
  • bugün twitter'da itü mezunu bir elektrik elektronik mezununun postunu gördüm, almanya'ya gitmiş ve sosyal "adalet yerin dibine batsın" diye veryansın ediyor. burada yapılan bir yanlışın üzerine ikinci bir yanlış yapılmış bu arkadaş tarafından. şimdi de yapılan bu yanlış ne ve üzerine yapılan ikinci yanlış ne biraz irdelemek gerekiyor konuyu. bunu yıllardır anlatıyorum, ben de doktora için bir anglosakson ülkesine gittiğimden ötürü olan biteni tecrübe ettiğimden objektif şekilde dile getirdiğimde bazı gerçekleri türkiye'de yurtdışı hülyalarına kapılanlar linçliyordu. linçlesinler hiç sorun yok. ben aklı başında olanlara hakikatin ne olduğunu anlatmak üzere yazıyorum.

    türkiye'de siyasi iktidara kızıp "türkiye çok kötü yea" diye yurtdışında yaşayınca bir anda bir elite dönüşeceğini sanan insanlar var. kimse kendi gerçeklerinden kaçamaz, ve bu gerçekleri ancak kabul ederek önemini göz ardı edilebilir seviyelere indirmek mümkündür. ne demek istiyorum açıklayayım. alt, alt-orta ve orta gelir grubuna dahil ailelerin nispeten başarılı çocuklarında tuhaf bir yumurtan çıkmış kabuğunu beğenmemişlik durumu söz konusu. aslında bu, bir bakıma da çok doğal. plazalarda lüks içinde sabah kahvesini içen biri ayda ancak bir kez görmek istediği anne babasının halini görünce de doğal olarak bir kültür şoku yaşıyor. "ben nereye ait bir insanım?" sorusu gelişiyor zihninde. bu sorunun benzeri yine o plazadaki mesai gününde de aklında, çünkü oradaki iş arkadaşı, annesiyle fotoğrafını gösteriyor, bir bakıyor anne şıkır şıkır giyinmiş, gittikleri yerler boğaz kıyısında. yine ailenin ahbapları da o çevreden vesaire. bu sefer bu insanın aklında yine benzer soru: "ben de buradayım fakat benim annem babam böyle değil". daha sonra akşam evine giderken, eğer kadınsa bu bahsettiğimiz kişi evine yakında bir yerde tacize uğruyor, çünkü oturduğu yer ile plazaların olduğu yer arasında ciddi bir sosyoekonomik fark var. erkekse, evine giderken o plazalarıyla meşhur muhitte yanından son model bir otomobil geçiyor ve kendisi ya bir scooter üzernde ya da daha taksidini 5 yıl ödeyeceği 5 yaşında bir araç içinde, bir anda gelecek kaygısı yaşıyor. bunları küçümsemek için demiyorum. anlattıklarımı sabırla objektif şekilde anlamaya çalışırak okuyun. sonunda siz karlı çıkacaksınız.

    bütün bunlar birleşince bu sefer türkiye'nin kötü bir ülke olduğu algısı ortaya çıkıyor. algıdan kastım da "türkiye aslında süper bir yerdir" demek istediğimden dolayı değil. her şey algı olduğu için "algı" kelimesini kullanıyorum. bir tasavvur olarak zihine çakıyor işte bu insanın yaşadığı ülkenin hali. üzerine bir de garip bir iktidarın tuhaf hareketlerini ekleyince, haberlerde liyakatsızlık yüzünden ortaya çıkan çarpıklık hikayelerini görünce, ülkeye olan nefreti büyüyor. bir de türkiye'nin etnik problemleri de cabası. bu ruhsal sıkıntı birikip bikirip en sonunda "o zaman ben yurtdışına gideyim ve kendi tarihçesi sıfırlanmış biri olarak hayatıma devam edeyim" fikri gelişiyor zihninde. yurtdışına çıkma isteğinin temelinde çoğu insan için bu vardır. öte yandan türkiye'de gelir düzeyi iyi olan ailelerin sonraki nesilleri evet yurtdışına giderler fakat expat olarak ya da geçimlik problemler dolayısıyla değil, kendilerini geliştirmek, eğitim almak, çağdaş dünyanın ilerleyen trendlerini yerinde incelemek için giderler. aksi sebepler için gidenlerin hepsi aslında türkiye'de üst gruba dahil olmayan insanlardır da diyebiliriz. yurtdışından kasıtım da öyle bulgaristan filan değil. birinci dünya ülkelerinden bahsediyoruz. yani avrupa için almanya, ingiltere, fransa ve belki ispanya italya buna dahildir. avrupa dışı için de abd ve kanada, avustralya ve son olarak da japonya bu listeye girer. dünya'da hangi ülkeler teknoloji üretiyor ya da dünya ekonomisine büyük katkılarda bulunuyor belli sonuçta. global ticaret için dubai, abu dhabi, malezya, hong kong, singapur gibi şehir/sehir devletleri de öenmlidir. fakat burada "yurtdışına gitmek" eylemi içerisinde olanların çok üzerinde hedefler bunlar.

    ülkesine küsenler dışındaki bir diğer grup yurtdışına çıkan, para kazanmak için çıkanlardan oluşuyor ve bunlar da ya türkiye'deki üst çeyrek beyaz yaka olup yine beyaz yaka işlerde çalışabilecek onlanlar ya da bir ikinci olarak avrupa'ya ayak işleri yapmak için gidenlerden oluşuyor. ayak işleri yapmak için gidenlerin türkiye'de pek bir şansları olmadığı için hayatlarının en doğru hareketini yapan insanlardandır dememiz gerekiyor ve ben de bu insanlara büyük saygı duyuyorum. sonuçta kendi hayatlarında sosyoekonomik olarak sınıf atlıyorlar. gelirleri ve yaşam standartları artıyor. öte yandan türkiye'de üst çeyrek beyaz yaka olup da avrupa'ya gidenler yaşam standartlarını genellikle düşürmüş oluyorlar. burada "ben gittim yükseldi, çatla da patla" düzeyindeki geri dönüşlere kulak asmadığımı da belirtmek isterim. istinai olarak olabilir evet ve bu her dağılım için geçerlidir. fakat bugün savunma sanayi gibi sektörlerde çalışıp 2023 yılı ilk yarısı için aylık net maaşı 75k tl ve üzeri olacak birinin para için yurtdışına çıkması anlamsızdır. bu kişi için avrupa'da, türkiye'de yaşadığından daha iyi bir hayat yaşamasını imkansız olacaktır. çok kabaca konuşursak türkiye'de 2500 dolar ve üzeri aylık geliri olanların, çoğunun da avrupa'da alacakları maksimum ücret olan 3500 euro maaş ile hayatlarında ekonomik düzeyin arttırılmaları bir yana düşürdüklerini görecekler. burada tasarruf edilebilir gelir tarafından kıyaslama yapmak çok kolay olacaktır. zaten bunu yapan dürüst insanlar hesapları görüyorlar. üst çeyrek beyaz yaka olup hala daha birim para cinsinden hesap yapıyorlarsa zaten bu hayat onlara yaptıkları hatayı intikam alırcasına öğretecektir. öte yandan cahiliiği sebebiyle birim para hesabı yapanlara da finansal okuryazarlık tarafında kendilerni geliştirmelerini öneririm keza bu kafayda hayatları hiçbir zaman iyi olmayacak.

    işte tam da bu yüzden "ben para için değil daha iyi bir yaşam için gidiyorum" kendini kandırmacasını türetti bu insanlar. hangi daha iyi yaşam acaba? 1+1 evde 50 metre kare içinde mi o iyi yaşamı buldun? neymiş parklar tertemizmiş, sokaklar çok güzelmiş, arabalar yaya geçidinde yol veriyormuş. bunların hepsi işte aşağılık kompleksinden mütevellit gelişen dikkat unsurlarıdır. öte yandan türkiye'de kurumsallarda çalışan üst çeyrek beyaz yaka eğer maslakta plazada çalışıp akşam çeliktepe'deki evine gidiyorsa, her gün tecrübe ettiği bu sosyal uçurum yüzünden algıları kaymış biriyse, bu tür şeylere önem verebilir bunu anlayabiliriz fakat bu onların haklı olduklarını göstermez. çünkü yine avrupa'da yaşayacağı yeni hayat onu mutlu etmeyecektir. mutlu olduğunu düşünüyorsa da hayatının geri kalanını bir yalana inanarak çar çur ediyor olacaktır. burada tek istisna, abd için olacaktır. abd çünkü sosyal adalet ülkesi değildir. abd için daha derinlikli bir yazı yazmak gerekir fakat burada konumuz abd değil. kısacası, türkiye'den abd'ye göç edip hayat standartlarını yükseltemeyen biri varsa o da geri dönmelidir. çünkü abd dünyanın her yerinden insanlara "gel buraya ve abd'ye katkıda bulun emin ol bunun geri dönüşü seni tatmin edecek" der. abd'ye gidip türlü sebeplerden dolayı tutunamayanlar (gayet doğaldır, hayattır bu türlü aksilikler yaşanabilir, oldukça insanidir) dışında mutsuz insan çok görmedim. bir diğer istisnai durum da avustralya madencilik sektörü için olabilir. fakat oradaki durum da resmen hiçliğin ortasında çalışmayı gerektirdiğinden evet maaşlar çok yüksek olsa da mars'ta kolonide yaşamaktan daha farklı hissettirmeyecektir. bu trade off'a tamamsa biri, parasını kazanır. diğer bir istina avustralya kadar sert olmasa da kanada için geçerli. bu üç ülkeye gidip mutlu insan görmek oldukça mümkün kısacası.

    buraya kadar bir toparlarsak, türkiye'de kurumsallarda çalışan üst çeyrek beyaz yaka ekseriya, avrupa'ya gittiklerinde türkiye'deki ekonomik standartlarını bulamayacakları da bir hakikattır. burada tail diyebileceğimiz, dağılımın aşırı pozitif tarafında kalanlar olabileceğini kabul ederek bunu diyoruz. fakat herkes kendisini bu tailde görüyorsa burada bir yanlışlık olacaktır. bu insanların o halde gidiş sebepleri büyük ölçüde kendi ailesi ve ait olduğu sosyoekonomik çevre ile ilgili olduğunu söylememiz gerekir. eski yakın arkadaşlarımdan birinin abisi de roketsan'da çalışmayı bıraktı, ingiltere'ye yerleşti, maksimum 2500 sterlin maaş alıyordur, 2 çocuğu var, hayatından çok da mutlu olmadığını anlatmıştı arkadaşıma. bugün kendisi ayarında roketsan mühendisleri 70k tl aylık net ücret alıyorlar. sonra tabii ki insan hatalarını kabul etmede vasat bir canlı olduğu için "ben çocuğum için geldim, ben temiz sokaklarda yürümek için geldim" bahanesi ortaya çıkıyor. bunlar romantik söylemler. hayatta her şey para değildir evet fakat sağlık dahil her şey para ile ilgilidir. paraya önem vermiyorum diyen biri emin olun yalan söylüyordur. paraya önem vermeme durumu bazı durumlarda söz konusu olabilir fakat burada yaşamak için çalışmak zorunda olan insanlardan bahsettiğimiz için bu insanların bu söylemlerine kulak aşacak değiliz. düpedüz yalan söylüyorlar. örnekler çoğaltılabilir.

    yurtdışına çıkan insanlar arasında çok küçük bir grup olsa da gözlemlediğim kadarıyla, askerlik yapmamak için bunu tercih edenler de var. o yüzden bir insanın yurtdışına gitmesindeki asıl motivasyonun ne olduğunu anlamak çok önemli. bu doğrultuda baktığımız zaman söylenenleri daha net şekilde anlamamız daha mümkün oluyor. yani kimisi para için çıkıyor, kimisi geldiği aileden ve o sosyoekonomik çevreden kopmak için kaçıyor, kimisi de askerlik görevinden kurtulmak için gidiyor ve daha burada sıralanmamış başka sebepler de vakidir. bunlara ek bir de sırf furya olduğu için ve geride kalınca kendisini aşağılık hissedeceği için gidenler var. doktora yapmak için yurtdışına gidenleri bunlardan tenzih ederek konuşuyorum. çünkü çok net bir şekilde türkiye'deki bir üniversitede doktora yapmak yurtdışına göre bomboş bir uğraş olacağından, kazanabiliyorsa birinci dünya ülkelerinde iyi bir üniversiteden doktora bursu alıp gidenler, belki de yurtıdışına çıkan insanlar arasındaki en yurtdışına çıkma işini doğru yapabilmiş insanlardır. bu insanlar gecekten başarılı insanlardan oluşuyor. çünkü elin oğlu yüzlerce bin dolar bursu öyle kolay vermiyor. öte yandan rakipler bütün dünyanın en başarılı araştırmacıları olduğu için belki de en sert çekişmelerin olduğu ortam bu konuda akdemidir. fakat yine dünya''da önde gelen okullar için konuştuğumu belirtmem gerekiyor. hani bill gates harvard'ı bırakmış hikayesi var ya orada asıl olan bill gates'in harvard'a girebilmiş olmasıdır. bitirmemek bir tercihtir.

    gidenler arasında asıl ağırlıklı grubun ailesinin ve kendisinin sosyoekonomik çevresinden kaçmak için gidenler olduğunu anlıyoruz böylece. bir şekilde yer sofrasında ders çalışıp didinip (kesinlikle küçümsemiyorum aksine saygım büyük fakat eleştirdiğim nokta var anlatacağım), türkiye'nin iyi fakat yurtdışında çok da önemli olmayan ünivesitelerine girebilmiş çocuklar, yine türkiye şartlarında onlara sınıf atlatacak kurumsallara girdikleri zaman, bu sefer de peşlerinden kendi background'u geliyor. "sen kimin çocuğusun?" sorusu daima soruluyor. bunu neden sormasın, karşı taraftaki çünkü senin yaptığını dört jenerasyon önce yapmış. arada bir fark olduğunu düşünüyor ve seni o gruba hemen almak istemiyor. kısacası, konu tekrardan sermayeye geliyor. bu yüzden avrupa gibi sosyal eşitliğin daha yüksek olduğu, sermaye gruplarının zaten günlük hayatta hiç görülmediği yerler bu insanlar için kalabalık içinde eriyip kaybolmalarını sağlıyor. tercihleri de bu yüzden avrupa oluyor. öte yandan bir aksilik olması durumunda türkiye'ye yakın olması da bir avantaj. abd, kanada ve avustralya gibi ülkelere göç edenler ne yazık ki her şeyi geride bırakmak zorundalar. yoksa oradaki hayata intibak olmaları söz konusu dahi değil. bunu yapmak da çoğu insanın yapabileceği bir şey olmadığı için, avrupa en kolay seçenek olarak görülüyor. fakat bütün bunlar yerine o yer sofrasında kendisini bir şekilde kotaran çocuk, aşağılanmak yerine gerçeği kabul edip "ben en azından seninle aynı düzeye geldim, sen bu esnada ne yaptın peki?" diyebikse, ortada sorun kalmayacaktır. yukarı parantez içerisinde yazdığım kısım burasıydı.

    ee? yani bu iş iyi bir üniversite mezunu olup iyi bir işe girmekle de olmuyorsa, nasıl olacak? ben gerçekten nasıl sınıf atlayacağım? bunun bütün dünyada tek bir yolu var! o da dünyada insanların bir problemine gerçekten net bir çözüm üretmek. bu kendi teşebbüsünüzü kurmakla da olur, çalıştığınız kurumda çığır açarak da olur. gerçek başarı zaten budur. bundan arta kalanı sadece düz bir şekilde yaşayarak olup gitmektir. geçen konuşuyorduk, eğer bir yolcu uçağının güvenli şekilde 5 mach üzerinde uçmasını sağlayacak çözümü yapan biriyseniz, sizin aileniz isterse babun olsun, siz artık önemli birisinidir. alan turing'in annesi kimdi diyen var mı? gerçi kadının (alan turing annesinin) babası zaten demir yollarında mühendismiş bu da o çağlarda bugün için alan turing'in dedesi yapay zeka proglamacısıydı demek gibi bir şey zaten. işte bunlar tesadüf değil, aile çok önemli fakat yine eğer dünyada çığır açacak bir şey yaparsanız, konu sadece siz olursunuz. kimse nereden geldiğinize bakmaz. bugün süleyman demirel için hala daha çoban da deniyor. adam türk siyasetinde en önemli isimlerden biri. başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı yapmış biri. demek ki o bile tam olarak yeterli değil fakat bir bakıma da gayet yeterli.

    bir diğer grup, girişimciler ve kendi teşebbüslerini kuranlar. bunlar arasında da ciddi bir hiyerarşi var. yani bugün sıradan bir start-up ile bir şeyler deneyen biri ile mark zuckerberg arasında ciddi bir fark var. bu insanların yaptıkları çünkü hayatta ciddi cesaret isteyen şeyler ve aslında bu insanlar ortaya hayatlarını koyuyorlar. çünkü başarısızlık durumunda şer sefil bir hayat onları bekliyor. başarılı olduklarında ise bütün dünya tanıyor. mark zuckerberg'in annesini ailesini konuşan göremezsiniz. mark çünkü değil ailesini bütün dünyada herkesi aşmış biri haline gelmiştir. buna bir de politikacıları eklemek mümkündür. fakat yine öyle güngören gençlik kollarında sandalye dizenlerden bahsetmiyoruz. bir şekilde bürokrasinin yüksek mertebelerine erişmeyi başarmış ya da direkt aktif siyasette önemli bir figür olabilmiş kişiler de aşkın kişilerdir. dünyada başarılı olarak addedilmenin alanları çok belli. öyle kurnazlık ile olmuyor bu işler. amacınız neyse ona göre davranmanız sizin için en faydalısı olacaktır. kısacası, amacınız para kazanmak ise, bugün avrupa'ya gidip de orada 3500 euro para kazanmanız sizi türkiye'de yapabileceğinizden daha iyisine götürmeyecektir. aynı çabayı türkiye'de sarfetmek bana daha mantıklı geliyor.

    hedeflerini daha yüksek ise bunun tek yeri abd. abd bir ulus devlet değil. köksüz bir devlet. karmakarışık bir toplumu var ve zaten sunduğu şey de tarihi kök vs. değil. "buraya gelen hayatla ilgili dertleri olan kişiler olmalı" diyen bir ülke. işinizi bilirseniz, her şeyi ama her şeyi yapabileceğiniz bir ülkedir abd. tek önemli olan şey icat yapmaktır. icat derken, illaki teknolojik bir ürün olması gerekmez. bu bir iş modeli de olabilir. fakat novel bir şey olması ve bu ürünün de insanların teveccüh göstereceği bir olması gerekir. birilerinin bir sorununu çözmeniz gerekir. bunu yaptığınızda da para hemen gelir. bana kalırsa, bu hayatta üzerinde yürünecek yol budur. burada amacım kimseyi küçük görmek, aşağılamak ya da benzeri bir şey değil. amacım burada kitlenin gazına gelip vakit kaybedecek insanların hatalarını önlemek. yurtdışına gidenlerin öyle kendilerini gösterdikleri gibi olmadığını anlatmak. hem burada gerçekten bunu hak ettiği için yapanların değerlerini korumuş olacağız hem de yanlış aksiyonlar alınmasının önüne geçmiş olacağız.

    öte yandan bir şekilde türkiye'ye herhangi bir aidiyet duygusu taşımayan insanların da yurtdışına gitmelerini çok doğru bulan biriyim. fakat bu insanların yaygaralarını dinlemek zorunda değiliz. türkiye'yi sevmiyor olabilir bir insan, türlü sebeplerden ötürü sevmeyebilir. kimisi iktidarı sevmez, kimisi insanını sevmez, kimisi başına bir haksızlık gelmiştir tamamen soğumuştur, kimisi etnik sebeplerden ötürü sevmez. bunun çok değişik sebepleri olabilir. bu insanların fakat yaptıkları yaygaranın ne olduğunu anlamak da bize düşüyor biraz. benim kendi kişisel çevremde de türkiye'yi sevmeyen neden sevmediğini pek tanımlayamayan insanlar var. bunların bir kısmı yurtdışına gitti, bir kısmı gitmiş, bir kısmı da gitmek için çabalıyor. fakat onların bu motivasyonlarının tek sebebinin ekonomik, sosyal ya da adalet eksiklikler sebebiyle olmadığını da biliyorum. olabilir yani, bu insanları anlıyorum ve hatta onları destekliyorum da. bu insanlar zaten türkiye'den gitmeliler, daha mutlu olacakları, dünyaya daha verimli olacakları yerlerde yaşamalılar. fakat bu gidenlerin arada bir dönüp dönüp "bak nasıl da gittim" tantanalarına da kulak asmanın anlamı yok. burada onlar kendi dürüstlüklerini sorgulamalılar. burada konu sıfır-bir, ak-kara şeklinde olmamalı. benim de yurtdışı ile ilgili hayallerim var. bunları da gerçekleştireceğim. fakat bu yurtdışı hayallerimin kökünde anti-türkiye duruşu yok. bence temel ayrım burada başlıyor. yurtdışına gitmek ile belli bir ülkeye gitmek arasında fark var. hele ki türkiye'den gitmek ile çok fark var.

    edit: "kimse kendi gerçeklerinden kaçmaz", yazım yanlışı sebebiyle "kimse kendi gerçeklerinden kaçamaz" olarak değiştirildi.

    bir de yukarıda iki yanlışın üst üste yapıldığından bahsetmiştim, yapılan ikinci yanlış, kendisi hor görüldüğü için ülkeden kaçan birinin sırf çok yakın maaş alıyor diye o ülkenin mavi yakalısı ile benzer sosyoekonomik pozsiyonda olmaktan rahatsız olması. aslında çok adil bir dünya değil mi? kendisini hor göreni haklı çıkarıyor bu davranışı. bu zihniyetin dünyaya hiçbir katkısı yok ve hayat boyu da oradan oraya savrulmak kaderleri. zaten bunu yaşıyorlar.
53 entry daha
hesabın var mı? giriş yap