7 entry daha
  • ilginçtir ki gerçekleşmesinin önündeki en büyük engel, yerleşik düzendeki bilim insanları kadar, hatta belki daha fazla sıradan insandır. sanat için sorulur ya, bilim için de sorulması gerekir: bilim için bilim mi, akademi (bilimci topluluk) için bilim mi?

    -

    benim bir tezim var, şair defa burada andım. tekrar etmiyorum bu yüzden. üstüne neredeyse 20 senedir çalışıyor, yanlışlar arıyor, buldum mu, son birkaç sene hariç çünkü artık bulamıyorum, ona göre tezi modifiye ediyorum. bunu yaparken tamamen bilimsel metodu kullanıyorum - her ne kadar alanım, siyaset, sözde bilim olsa da.

    bu tezi ilk 8-9 sene önce "halka açtım". aynı anda hem burada, hem bloglarımda, hem akademide bazen özet geçtim, bazen detaylandırdım. "sıradan" insanların tepkileri "sıradandı", asıl aklımı alan akademiklerin tepkileri oldu. anlamayan hadi anlamadı, anlayan veya bunu iddia eden şu ikisinden birini dedi:

    - yanlışsın. biraz aklı ve/ya ahlakı olan kimseler bilir ki burada nokta değil virgül vardır fakat hayır, burada nokta oldu çünkü sebebini bilmiyorlardı. ikinci tepki de bundan doğdu zaten:

    - başka karşıt argümanım kalmadı fakat hala sana katılmıyorum.

    bir dakika! bilimsel yöntem tezi sürekli yanlışlama, sonunda yanlış çıkınca daha iyisiyle değiştirme değil miydi? nerede popper, nerede bilimin temel ilkeleri? ya siz hayırdır?

    -

    paradigma kayması yaşanması için, benim anladığımca, iki şeye ihtiyaç var:

    - yarrak gibi olmayan bir akademi. bu, sadece bugün değil her zaman sorun olmuş. einstein abimizin bile göbeği çatlamış da sonunda gözlemlere de kulp takamayınca kabul etmek zorunda kalmışlar. kulp bulsalar yine reddedecek ibneler.

    - akademiye "ya sen hayırdır" çekebilecek sadece göt değil beraberinde unvan. no göt, no kayma. no unvan, no kayma.

    üçüncü ve anması gereksiz madde de paradigmanın iflası. zaten başka türlü yeni bir paradigma gerekmez. yani gerekir dersin de orada iş artık "bilimden" çıkar ideolojiye girer. hoş, aralarında ne fark var desen ben çok bir fark yok derim ya, neyse.

    bu iki (artı bir) maddenin biri yoksa paradigma kaymıyor. onun yerine mevcut düzen aynen devam ediyor fakat bozunum önce aritmetik, sonra logaritmik olarak artmaya devam ediyor.

    -

    bana neden "karşı çıkamıyorum ama yanlışsın" dediler? çünkü, özetle ve direkt alıntıyla, "bu kadar siyaset sözde bilimcisi yanlış da sen mi doğrusun amk" diye sordular ve ben "evet, sizin yalanlarınızı düzeltiyorum" dedim.

    ortalama bir siyaset "bilimci" işe yarar hiçbir şey yapmaz. oturur, mal mal bir şeyler yazar ve geçer. yanlış mı çıktı? misal benim hocam "ya biz akp'nin türkiye'yi demokratize edeceğine inandık, çok destek verdik" dedi, sonuçlar ortada. e, ne oldu? ne olacak "yanıldım" dedi ama unvanı yerinde, atıfları yerinde, namı yürümeye devam ediyor.

    e o arada türkiye'nin dünü, bugünü, yarını? önemsiz. o aldı mı prof unvanını? alıyor mu her ay onlarca bin yuroyu maaş diye, araştırma bütçesi diye, hibe diye? bitti. kim siker, misal, ahmet şık'a fethullahçı denip denmemesini? çocukluktan ülkü ocakları müdavimi, geçtim fethullahçı olmayı dinsizin önde gideni tanıdığım adamı khk'yla attılar. hadi bana anlatın adamın geçen beş senesini.

    sonra neymiş? o prof, ben sadece ma sahibi, phd'si bile olmayan biri. siker misin sabaha mı bırakırsın?

    ismi lazım değil, siyaset biliminin 20. yüzyılda gördüğü en önemli demokrasi çalışanlarının biri, doğru hatırlıyorsam 2017'de yapılan bir konferansa katılıyor ve proceedings basılıyor. kendisinin yaptığı iki öngörü var. ben kitabı 2018'de şansa bala indiriyor ve okuyorum, kendisinin iki konuda da yanlış olduğunu yazıyorum. sonuçta ben haklı çıkıyorum ama dedim ya, önemsiz. koskoca x, kendisiyle şahsi sorunum da olduğundan anmıyorum adını, haksız olacak değil ya - hele ki benim karşımda?

    -

    akademi, daha önce yazdım, 70'lerde sikkolaşmaya başladı - ki burada çokça hastası bulunan celal abimiz de bu yetmişler öğrencilerinden ve akademiyi siken neslin neredeyse direkt kendisi, 80'lerde bok oldu, bugün zaten birbirinin gönlünü eyleyen bir avuç tırrek haline geldiler.

    inanmıyor musunuz? çok basit iki şey soracağım:

    - (teknolojiyle doğrudan alakalı alanları ve biyoloji, fizik, matematik gibi temel bilimleri kenarda bırakarak) 80'lerden beri kaç tane "groundbreaking" teori, bakış, tez, görüş... gördünüz?

    - "kral hocalar" ve onların öğrencileri hariç - ki bunların çoğunun paralı okullarda olması, bu nedenle paralı okulların ilk 500'ü kaplaması olayını geçiyorum, kaç kişinin makalesini okudunuz, hele ki öğrenciyseniz okutturuldunuz? okunmayan ve okutulmayan, bu da kalitesizliği yüzünden değil belli bir çembere sıkışmış kişilerin kendi çemberlerinin dışına çıkmamaları yüzünden olan, makalelerin nasıl atıf almasını beklersiniz mesela?

    yani bak, akademinin ahvali hakkında fikri olmayan kimsenin karşıma geçip akademi, akademik, bilim, atıf filan demesi o kadar komik kalıyor ki...

    -

    bizde paradigma nasıl kayacak? bizde dediğim siyaset biliminin demokrasi çalışanlarında?

    trump, may, boris, şimdi wilders derken umarım "ya biz laf ediyoruz ediyoruz, hala aksine gidiyorlar amk. illa afd yeni bir hitler mi çıkaracak? en iyisi biz götü toplayalım" diyecekler de o zaman. aksi takdirde iş sıkıntı.

    sorunsa şu: bizim "büyük" hocaların kahirinin ya projesi vardır, ya danışmanlığı. danışmanlık deyip geçmeyin. x devletin y kurumuna danışman oldunuz mu en en az çift hane dolar maaş alırsınız aylık - o da ayda bir, toplam 2-3 gün (14-20 saat) çalışma karşılığı. sen ayda 20 saat çalışıp 20.000 dolar alsan der misin "ya ben yanlışım" diye?

    demezsin.

    şimdi bir de akademiklerin sanatçılar misali egosunu da ekleyin - ki egosuz adamdan akademik olmaz zaten. sonra deyin bana:

    kıytırık ben mi yoksa koca prof mu? koca prof'sa geçmiş olsun, çeşit çeşit manyağın dünya devletlerini yönetmesine destek oldunuz bile.
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap