12 entry daha
  • romanya'nın cavusesku'su varsa şili'nin de pinochet'si var. ironiktir iki ülkenin sinemasının son dönem iyi örnekleri de bazı yönlerden benzeşiyor; alabildiğine gerçekçilik, hareketli kamera, minimal oyunculuk, zaman zaman istismara varan anlatım.

    tony manero seçmelere katılmak için gittiğinde 1 hafta sonra gelmesi gerektiği söyleniyor, kendisini bu işe adadığının farkındayız. o zamana kadar ne yaptığı belli olmayan tony manero bence filmde anlatılan o bir haftalık sürede bir değişim içerisinde, filmin ilk şok edici saldırı sahnesinden önce kadına yardım etmek için evden çıkıyor ama sonra malum, birden işler değişiyor. bunu toplumsal ahlak yapısının çürümüşlüğüne paralellemek kolay, aslında filmin pek öyle gizlisi saklısı yok. bu çaresizliği (ya da nihilizmi) toplumun her alanına yaydığınızda oradaki kadınların çevrelerindeki erkeğe aşık olma nedenlerini merak etmiyorsunuz, yani etmemen lazım. her hayallerinin peşinden koşan man on wire olmuyor, bazıları da katil oluyor işte. filmdeki tüm karakter tercihleri kesinlikle bilinçli ve özdeşleşmeye izin vermiyor. en önemlisi yönetmen hayallerinin peşinden koşan bir bireyi katil yaparak klişeyi tersyüz ediyor. hülasa kesinlikle kolay bir film değil tony manero; aslında öyle çok iyi bir film de değil ama bazı şeyleri doğru yapıyor. en azından bugünle o zamanları karşılaştırdığında popstar, var mısın yok musun gibi yarışmaların şu anki toplumsal işlevleriyle tony manero'nun arasında çok fazla bir fark olmadığını görüyorsun. tek fark ambalaj, şimdi her şey daha "edepli" sunuluyor, oscarlarla cilalanıyor. işte tony manero da elbiselere sıçan otuzbircinin teki zaten.
15 entry daha
hesabın var mı? giriş yap