24 entry daha
  • daha önce de bahsedildiği üzere; wristcutters a love story ve little miss sunshine ile barındırdığı ortak özelliklerle birlikte, tarzının sideways ve the visitor'a da son derece benzediğini düşündüğüm, bir grup insanın yaşamından bir kesit sunan çok kaliteli bir film. şahsımın özellikle favorisi olan filmlere -bir ismi varsa da, ben bilmiyorum- güzel bir örnek. yani, film bittikten sonra da, sanki insanların yaşamları devam ediyormuşçasına akıp giden filmlerden. hem tüm oyuncular mükemmel bir iş çıkarmış, hem de senaryo çok güçlü. ama öyle bir film ki, oyunculuklar mecburen senaryo örgüsünün önüne geçiyor. çünkü; filmin seyrini değiştiren şeyler, olaylardan ziyade, bir cümle ya da bir reklam filmi. bir kutu... bir damla gözyaşı... bunları senaryoda yansıtamazsınız; ancak kaliteli bir biçimde oynanınca anlam kazanır ve bence tüm film çok anlamlıydı. son zamanlarda izlediğim en naif ve melankolik film diyerek bir entarinin daha sonuna geliyor ve sinema eleştirmenliği egomuzu tatmin ediyoruz, dna'sı altından değerli olan insanlar.

    edit: inglourious basterds ile aynı dönemde vizyona girmesinden ötürü, gişe anlamında pek varlık gösteremeyeceğine inandığım filmdir ayrıca. soysuzlar kötü film midir? haşa! ama keşke soysuzlar'dan çıkan insanların en azından dörtte biri, "haftaya da şu günışığı'na gidelim" dese, böyle filmler bu kadar uzun aralıklarla çekilmese, hayat bayram olsa...
25 entry daha
hesabın var mı? giriş yap