48 entry daha
  • müzik zevkim kadar değişken bir özelliğim daha yok sanırsam. bu nedenle asla “x mi, hayatta dinlemem” diye karizma yapamadım. bir gün jazz dinliyorum bir gün arabesk. ama bu gece başka yaa, bu gece başka…

    her şey, louis armstrong’un suçu. bir insan boğazına balgam takılmış gibi bir sesle “what a wonderful world” gibi bir şarkı söyleyip nasıl dinleyenleri kendinden geçirebilir? bilemiyorum. yapabilmek için, anlayabilmek için louis armstrong olmak lazım sanırım. sonra frank abi başladı my way diyerek. ardından nat king cole girl from ipanema dedi ki hemen ardından edith piaf başladı. benim de aklım başımdan gitti zaten artık. oluruna bıraktım öylece kalakaldım.

    en son, elvis abi love me tender dedikten sonra, alemlerin az bilinen çocuğu vittorio “portofino”yu patlattı. ben yine hüzünlendim.
    portofino, babamın şarkısıdır, 60lı 70li yıllarda genç olan herkes gibi. bilmezdim ki şarkıların bu kadar güzel, kelimelerin kifayetsiz olduğunu beş altı yaşlarındayken. portofino, benim için ağızla taklit edilen dalga sesleri ve hoş bir ıslıktan ibaretti. büyüyüp aşk acısı çekince bildik kıymetini. ben gerçekten ümitsiz bir durumdayken keşfettim şarkıyı. ve o günden sonra en büyük emelim portofino’ya gitmek oldu. çünkü belki de ben de aradığım aşkı portofino’da bulurdum. çünkü ben de hala hayallere inanıyorum. bir gün deniz bana da sevdiğimi getirsin, gökyüzünde onun yüzünü göreyim.

    şarkılardaki gibi bir aşk yaşamak neden mümkün olmaz? portofino sahilinde “love me tender, love me sweet” diyemez miyim sevdiğimin kulağına? “i love you and i always will” diyecek mi biri bana? düğünümüzde “unbelievable” eşliğinde dans edebilecek miyiz? yıllar sonra karşılıklı otururken “bir bahar akşamı rastladım size, sevinçli bir telaş içindeydiniz” diye eskiyi yad edebilecek miyiz? o yokken kendimi yarım hissedeceğim biri olacak mı? ben yokken o da kendisini yarım hissedecek mi?

    aslında ne kadar açız sevgiye. saf sevgiye ama, tutkuyla karışmadan. tutku güzel, ama geçici o tutku. tutkuyla değil, sevgiyle sevişmek istiyorum ben bir kere olsun ömrümde. hani o dokunmaya kıyamadan, acıtmaya çekinerek… tüm kalbinle isteyerek, kendinden kıskanarak… aynı şekilde, biri benim için gerçekten hissetsin istiyorum bunu. tutkuyla değil, sevgiyle sevişsin istiyorum.

    böyle bir erkek var mı acaba? dünyanın herhangi bir yerinde, benimle portofino’ya gidip kulağıma love me tender’ı söylemek isteyecek bir insan var mıdır? büyükada’da tepeye çıkıp island blues eşliğinde dans etmek isteyecek yahut? heybeli’ye gidip gece sandal kiralayarak “biz heybelide her gece mehtaba çıkardık” diye şarkı söyleyecek, orhan veli’nin dedikodulu şiirini okuyacak, bana “ruhumda hicranın”ı söyletmeye çalışacak biri var mıdır? doğum günümde “bir bahar günü doğdun sen” diye şiir okuyacak ya da?

    her sabah “günaydınım nar çiçeğim sevgilim” diye şarkı söyleyerek uyandırmak isteyebileceğim biri olabilir mi? yüzünü görmekten sıkılmayacağım? her halini beğeneceğim? bana aptal gelmeyecek, beni aptal bulmayacak biri olabilir mi? evi japon keranesi gibi döşememe ses çıkarmayacak biri yahut da… bu bile ne kadar zor bulunan bir erdem tahmin edemezsiniz…

    istekler bu kadar çokken, bunca şey hayal edilirken, reelde bunların karşılığının olmaması kadar koyan bir şey olamaz. asla portofino’ya gidemeyecek, asla birinin kulağıma “love me tender”ı söylediğini duyamayacağım. beni öyle sevecek, öyle değer verecek kimse olmayacak. ben hayal kurmaya devam edeceğim. büyük ihtimalle de yalnız öleceğim, yanımda hayallerimden başka bir şey olmadan. çünkü şarkılar insanı beklentilere sokmaktan ve üzmekten başka bir şeye yaramıyor.
99 entry daha
hesabın var mı? giriş yap