18 entry daha
  • antalya yat limanında, hele ki akşamüstüyse, hele ki aylardan mayıssa (o mayıslar yıllar sürerdi) illa ki gaipten duyulurdu. ingilizce'yi henüz sökmeye çalıştığım yaşlardı, turistlerin ne dediklerine kulak kabartarak arnavut kaldırımlı yoldan aşağı inerdim. tuz kokusu, yosun kokusu, yanık karamela kokusu, midye kokusu, sidik kokusu, bira kokusu gelirdi. içim ağzımdan taşardı, göğsüm kabarırdı, vatan millet sevgisiyle, aşkla dolardım. adımlarımı yavaşlatırdım. ahmet haşim' i yeni tanımıştım, "kızıl havaları seyret ki akşam olmakta" dizesini anlardım. banyodan yeni çıkmış, rüzgarı gömleğini dalgalandıran batılı genç bir oğlan gibi hissederdim kendimi. artık ingilizleri de anlıyordum nasılsa, ben de onlardan biriydim. sanki akşam evde kuru-pilav yiyecek olan ben değildim. allahım ne mutluluk, ne güzel çocukluk. iğde yaprakları çiğnerdim, sıcak taşlara koyardım kıçımı, kovadaki balıklara bakardım, turistlere gülümserdim. tek başına kalmanın bile bir hoşluğu olduğu yıllardı. bunların hepsi şu şarkının bitişine kadar içime dolardı. yıllar yıllar sonra tekrar duyunca şu şarkıyı gözlerim yaşardı. allah belasını versin bu içi geçmiş gençliğimin, şu geçim derdinin, uyandığımda ne zaman uyuyacağımı düşündüğüm sabahların; allah belasını versin ne güzel yıllardı, ne güzel günlerdi; allah belasını versin nasıl güzel çocukmuşum, nasıl hayat doluymuşum. allah belasını versin...
36 entry daha
hesabın var mı? giriş yap