167 entry daha
  • bir film setinde yasiyormussun hissi veren sehirdir. hatta direk olarak beetle juice setinde yasiyormus hissini verebilir. ozellikle otobuslerde bir halloween edasinda yolculuk edersin. hicbir kiyafet yadirganmaz. ilk baslarda verdigin tepkiler git gide azalir, turkiye yoluna ciktiginda ise her seyi, her ayrintiyi, statunden corabinin markasina kadar. renk uyumu canta uyumu onu giymis bunu giymemis... ne kadar yadirgadigimizi dusundukce icini yakar.

    bununla ilgili verebilcek yuzlerce ornek var ama, bir defasinda gayet ciddi bir amcayi gayet sik bir takim elbisenin altinda yesil cizgili coraplarla (ayakkabi yok sadece corap) gordukten sonra bu yadirgama hislerime bir son vermis ve kahkahalarla gulmeye baslamistim. bu gulusumuze amca ve etrafindakiler de katilmisti.

    ve daha sonrasinda bir gun ekim ayinda donarak, gercek manada donarak, okyanusa girdikten sonra usuyup havlular belimizde pestamel misali sarili bir sekilde otobuse bindigimizde bazi genc arkadaslarin 'moda mi?' diye gayet ciddi bir sekilde sormalari da ilgincti.

    butun bunlari birde turkiye de kilik kiyafetimizi gittigimiz sehir, sokak, kafe vb. sekillere gore uyarlama zorunlulugu ya da icgudusu diyelim, ayarlamak zorunda kaldigimizi dusunerek hatirliyorum. gercekten cok aci geliyor. bu sekilcilik gun gectikce daha vahim bir hale gelirken kimsenin bir dur dememesi cok uzuyor.

    pofuduk terliklerle otobuse binerken hic cekinmeden yasamak, kimsenin ne is yaptigini nerden geldigini ne giydigini ve buna ne kadar para verdigin sorgulamadigi, en son moda ayakkabilardan haberin olmadigi icin yadirgamadigi, cuvalda giysen seni insan olarak gorup o sekilde kaale aldigi, bu gayri ciddi goruntuye karsilik markette sira beklerken herkesin senden bir iki adim uzakta durdugu, cable car'a her bindiginde icerisinde ki sofor ve gorevlilerin bir stand-up edasinda yolculuk yapmani sagladigi, herkesin birbirine nasilsin iyi misin dedigi ve her soylendiginde cevapsiz birakilmadigi, yanlis anlasilmadigin, tanimadigin insanla iki muhabbet ettiginde telefon istemedigi ya da bunun ilersinin nereye gidecegini dusunmedigi, evsizler, kasiyerler, garsonlar, calisanlarin guler yuzu parayla verdikleri belli olmayan bir sehir, insan dolu bir sehirde yasamak icin gidilesi yer.

    simdi her yerde bir bunalma, kalabalik, sinir harbi, trafik, kavgalar, her gun kazalar felaket haberlerini gorunce istanbulda ve eminim ki dunyanin en guzel sehrinde, (san francisco bir taksime, ortakoye, modaya, istanbulun bir kosesine bile yaklasamaz, bence) yine de asigim bu sehre ama insan dusunmeden edemiyor, icindeki insanlari bu sehirleri cennet ya da cehennem yapan. neden surekli yasanmaz hale getiriyoruz. ve yasanabilir ya da en azindan katlanabilir olmasi icin cabala miyoruz?

    bu sebepler karsilastirildiginda yalnizca hayatini bir hesap kitap cuzdaniyla yasamadan rahatca, takmadan, kasmadan keyifle yasamak icin gidilebilecek bir sehir olarak gorurum san francisco'yu. deli dolu. gercek manada.
866 entry daha
hesabın var mı? giriş yap