104 entry daha
  • filmi bu kadar karmaşıklaştıran, nefret ya da aşık ettiren, anlaşılmaz kılan şeylerin bir ucunda guy ritchie'den olan aksiyon beklentisi, öbür ucunda da ritchie'nin izleyiciyle montaj ve anlatım teknikleri aracılığıyla kurduğu ilişkinin karmaşıklığı var sanırım. bu beklentiler çok basit, id-ego-süperego temasıyla ve insanin psişik makinesini altetmesine ilişkin bir hikayeyle çekilen bir filmin bile anlaşılmasını zorlaştırıyor. beklentinin, insan algısını nasıl bozduğuna ilişkin bir film çekmesini bekliyorum önümüzdeki yıllarda ritchie'nin...

    filmin omurgasını şizofreni, kişilik bozukluğu gibi hastalıklarin ya da bir modern bir ingiliz gangster hikayesinin oluşturduğu yanılgısı da büyük ölçüde bununla ilgili. green'in sürekli hayatını kurtaran, gerektiğinde saldırgan, acımasız, gerektiğinde anaç, kimi zaman sessiz kalan, gömleksiz, bakımsız ve ilkel zach'in (vincent pastore) id, hayatın ve sorunların karmaşıklığını anlayarak, onları birer durum olarak görmeyi tercih eden, green'e satranç oynarken sürekli kasten yenilen, green'i sürekli hayatı ve kendisini, isteklerini anlamaya çağıran avi'nin (andre benjamin) süperego olarak çalıştığı, id ve süperego'nun uyum içinde golf topunu gökdelen tepelerinde sektirdikleri ve ego'yu "herşey kontrol altinda olabilir" diyerek sakin olmaya çağırdıkları bu dünyada mr. gold'un (bildiğin god-tanrı) da sadece kafamızın içinde hüküm sürdüğünü anlatırken kendimi çok bilmiş sinema eleştirmeni ve geveze psikoloji öğrencisi gibi hissetmeme neden olduğunuz için çok kizginim size...

    sonuç : beklentiler, bazen herşeyi kıçımızla anlamamıza yol açar. çarpık beklentiler, çarpık şeyleri bazen doğru anlamamıza yol açabilir. ama bunun ihtimali zaten çok düşüktür.
140 entry daha
hesabın var mı? giriş yap