46 entry daha
  • bir erkeğin sevince ne yaptığına dair 2 farklı yaklaşımı içinde barındıran ve bu yönüyle düşündüren film.

    bu iki farklı yaklaşıma entry’nin sonlarında üç çizgiden (---) sonra geliyorum, dilerseniz direk oraya atlayabilirsiniz, çünkü ben öncesinde biraz bu filmden ve internette yaptığım araştırmalarda film hakkında öğrendiğim bazı ilginç detaylardan bahsetmek istiyorum.

    --- izlemeden okumanız tavsiye edilmez ---

    "there's the famous moment that louis b. mayer became absolutely incensed and went up to billy and said, how can you do this to your own people, to our industry? ... and billy had a famous retort that i cannot, uh, quote, but he said something like oh, you know, go something to yourself."

    bu sözler filmde betty karakterini canlandıran nancy olson’a ait. nancy olson’ın dile getiremediği billy wilder’ın cevabını ben yazıya dökeyim: “fuck yourself” diye karşılık vermiş mayer’in sözlerine!

    film, genel hatlarıyla hollywood’un kendi içine yönelik bir özeleştirisi olarak kabul ediliyor. zaten mgm patronlarından mayer’in hollywood’un iç yüzünün bu kadar gerçekçi bir şekilde gösterilmesine tahammül edemeyip wilder’a gösterdiği tepki de sanırım filmin (senaryonun) bu konudaki başarısının bir ispatıdır. mayer seyirciyi gerçeklerle yüzleştirmeye karşı. halkın gözündeki hollywood’un şaşaalı, şatafatlı “masallar ülkesi”, oyuncuların ise bu ülkenin “perileri” olduğu imajının bozulmasını istemiyor. ironik bir şekilde, bizzat filmin içinde joe gillis ile betty schaefer’in de senaryo üzerine tartıştıkları bir konu da seyircinin gerçeği isteyip istemediği idi:

    - (betty) maybe that's why it's good. it's true, it's moving. now why don't you use that character...
    - (gillis) who wants true? who wants moving?

    wilder bu sorunun cevabını net bir şekilde vermiş zaten. hollywood’un gerçeklerini bizzat hollywood’un gerçek hikâyelerine dayandırarak anlatıyor. bu hikâyelerin kahramanları betty, joe, norma, max...

    1. betty’nin hikâyesi biraz daha anonim aslında. özel bir kişiye dayandırılmamışsa da (en azından bilinen birine) yeterince gerçek. filmde joe zaten anlatıyor bize betty’nin hikâyesini:

    “ she was so like all us writers when we first hit hollywood, itching with ambition, panting to get your names up there: ‘screenplay by ...’ ‘original story by ...’ hmph! audiences don't know somebody sits down and writes a picture. they think the actors make it up as they go along…”

    2. joe karakteri ise gerçekte eugene walter adlı bir senaryo yazarından esinlenmiş. aşağıdaki yazı imdb’den alıntıdır:

    “eugene walter was a prolific hollywood screenwriter of the 1920s and 1930s. 6350 franklin avenue was the address of the alto nido apartments, where walter lived, sometimes worked, and, ultimately died in 1941. as sunset blvd. (1950) opens, william holden’s character joe gillis describes himself as a hollywood screenwriter "living in an apartment house above frankin avenue". as the camera cranes up into the apartment, we can see it's the alto nido.”

    3. gloria swanson’un hayat verdiği norma desmond karakteri’nin ise norma talmadge adlı sessiz film dönemi yıldızından esinlendiğini okudum bir iki yerde. norma talmadge’nin ruhî durumunu bilemeyecem ama o da filmdeki norma karakterinde olduğu gibi sessiz sinema döneminin büyük bir yıldızı iken aniden unutuluvermiş, eskilerde kalmış. onun da en azından çok para kazandığı ve doğru yatırımlarla en azından varlığından bişey kaybetmediğini ekleyebiliriz.

    gloria swanson’ın kendisi de aynı şekilde eskilerin sessiz sinema dönemi yıldızlarındanmış bu arada. filmde norma’nın evinde görülen bütün gençlik resimleri de tamamı ile swanson’ın kendi gençlik resimleriymiş.

    4. ancak bana filmde de gerçekte de max karakteri ile aktörü çok ilginç geldi. max karakterini canlandıran erich von stroheim gerçekten de sessiz film döneminin önemli yönetmenlerindenmiş. hatta ilginç bir bilgi de, filmde salonda norma desmond’ın eski filmlerinden birini izledikleri bir sahne vardır; işte o film gerçekte von stroheim’in yönetip gloria swanson’ın oynadığı 1929 tarihli queen kelly filmiymiş. hoş, stroheim swanson ile olan anlaşmazlıkları yüzünden filmi bitiremeden kovulmuş diye yazıyor kaynaklar; ki -durum gerçekten buysa- yıllar sonra bir filmde yeniden bir araya gel geçmişe atıfta bulunan bir sahnede gösterilen film seni kovduran filmin olsun, o da ayrı bir enteresan.

    bu arada erich von stroheim gerçekte araba kullanamıyormuş. filmdeki araba sürülen sahnelerde aslında önden başka bir araç çekicilik görevi yapıyormuş…

    5. yan karakterlerde de gerek kendini oynayanlar olsun (demille gibi) gerek göndermede bulunulanlar olsun; hatta mekânlarda da -yaşadıkları evlerden, takıldıkları kafe-eczaneye, ve de paramount tesislerine kadar hepsi- gerçeklere bağlı kalınmış.

    6. betty ile joe’nun üzerinde çalıştıkları “untitled love story” ise, billy wilder'ın 1960 yılında çekeceği the apartment filminin ilk senaryolaştırma denemeleridir.. (bkz: #22325819)

    ---

    entry girişinde bir erkeğin sevince ne yapacağına dair 2 farklı yaklaşımdan bahsetmiştim.

    max karakteri ile başlayalım. filmin başından itibaren bir garip buluyorsunuz zaten adamı. iyi bir uşak olmanın ötesinde işverenine hastalık derecesinde bağlı olduğunu fark ediyoruz önce. daha sonra norma’ya gelen hayran mektuplarının mütemadiyen onun tarafından gönderiliyor olduğunu öğrenmemiz tüm bu garip atmosfer içinde bize pek garip gelmese de, yine de max’in fedakâr ve norma’nın incinmesini kesinlikle istemeyen korumacı yönünü gösteriyor. bu arada norma’nın önceki evliliklerini öğrenip şimdiki ilişkisini izlemekteyiz. üstelik joe ile norma’nın ilişkisinde joe’nun norma’yı sevmediği, para için orada olduğu max’in gözünde bile her hâlinden bellidir. yine de asla bozuntuya vermez max, kıskançlık da yapmaz, zira norma joe’yu sevmektedir ve max’in payına düşen bu aşka hizmet etmektir.

    konunun yukarıda anlattığım şekilde gelişmesinden sonra izleyiciye yapılan asıl sürpriz max’in geçmişini öğrenmek olur. max von mayerling sessiz film döneminin önde gelen yönetmenlerinden biri iken norma’yı keşfetmiş, kariyerinin başında ilk filmlerini yönetmiş ve onunla evlenmiştir. ancak daha sonra evlilikleri bitmiş, aynı şekilde iş konusunda da norma başka yönetmenle (demille) çalışmaya başlamıştır. max nasıl norma’nın uşağı olduğunu joe’ya şu şekilde açıklar:

    - it was i who asked to come back, humiliating as it may seem. i could have gone on with my career, only i found everything unendurable after she divorced me. you see, i was her first husband.

    hani kulu köpeği olmak denir ya? düşünüyorum da kaç kişi max’in yaptığını yapardı? ha ne doğrudur, ne de yanlıştır demiyorum, diyemem. max için hayat norma’ydı; norma’nın hayatında olmanın tek yolu da belki de onun yardımcısı olacak bir işte yanında çalışmaktı. öte yandan norma’yı sürekli koruyup kollamak ve bunun için 7/24 norma’nın yakınında olmak için de tek yol uşağı olmaktı.

    filmdeki bir diğer erkek âşık ise joe idi. o da gitti, çok yakın arkadaşının nişanlısı betty’ye âşık oldu. daha fenası karşılık da buldu. ama joe bir kendini düşündü, işini-parasını-geleceğini, bir de betty’nin nişanlısına baktı; ve betty adına hangisinin daha iyi olduğuna karar verdi: artie!

    bir erkek, tüm hayatını bir kenara bırakıp, kendisinden hiçbir talepte bulunulmadığı ve üstelik hiçbir sevgi karşılığı olmadığı hâlde tamamen sevdiği kadının hayatına endeksliyor, o’nun için elinden gelen her şeyi yapıyor; diğer bir erkek ise sevgisini sevdiği kadının hayatından çıkarak gösteriyor, üstelik sevdiği kadının asıl istediği şey kendisi olduğu yani bunu yaparak sevdiği kadını üzeceğini bildiği hâlde...
102 entry daha
hesabın var mı? giriş yap