26 entry daha
  • efendim bugün bir buçuk saat yaptığım ve bunun sonucu olarak da ivan drago'dan 15 round dayak yemiş gibi hissettiğim bir iştir.

    karşıdan bakıldığında ben yabancı dil biliyorum diyenlerin kolay gördükleri fakat işin içine girince kesinlikle öyle olmayan bir iştir bu.

    çok yakın bir arkadaşım şehirde bulunan bir festival etkinliği için benim yardımını rica etmişti ve bu etkinlik kapsamında bir çok ülkeden çeşitli sanatçılar falan gelecek çeşitli sergiler olacak ve çeşitli konuşmalar yapılacaktı. bende arkadaşımı kırmayıp bu yardım talebini kabul ettim.

    i know what you did last summer;
    gittik konuşmaların yapıldığı mekana, beni çevirisi yapacağım amerikalı amca ile tanıştırdılar, çok hoş sohbet ve bilgili bir adamdı, newyork'da iki farklı üniversitede fotoğrafçılık tarihi ile ilgili dersler falan veriyor ve time dergisinde 20 yıl çalışmış fazlasıyla aşmış bir abimizdi. hoş sohbet bir geyik ortamından sonra bana yazdığı kitaplardan ve kısaca yapacağı konuşmadan falan bahsetti, oldum olası fotoğraf konusuna meraklı olduğum için bu iş ilgimi çekmişti açıkçası.

    the exorcist begining;
    konuşmanın yapılacağı mekana gittik, orada fotoğraf sever bünyeler bu abimizi tanıdıkları için hemen sardılar etrafını yağdırıyorlar sorularını, bende çeviri yaparak yardımcı oluyorum, ayak üstü on, on beş dakika böyle soru cevap biraz sohbet edildi, buraya kadar her şey güzel gelişti ve iyi gitti işler ayna çal çal oyna modunda idim. alet edevat techizat kuruldu, ayarlar yapıldı, powerpoint sunumu ayarlandı, mikrofonlar takıldı her şey tamam, abimiz powerpoint sunmu eşliğinde anlatacak bende çevireceğim, ne var ki canım bunda he he çantada keklik. birr yandan da avuçlarım terliyor, stres basıyor falan.

    night of the living dead;
    merhaba hepiniz hoşgeldiniz ben şuyum buyum muhabbetlerinden sonra mevzuya girdik ve sunum başladı. şimdi bu mevzunun özünde hem dinleyip hem çevirmek olduğu için beyin gerçekten yoruluyor. konuşmacının ne söylediğini çok iyi dinlemeli ve takip etmelisin yoksa en ufak bir kopmada her şey domino taşı etkisine dönüp mahvolabilir. tüm dikkatimi vererek dinliyorum ve uygun yerinde hemen çeviriyorum, abimiz bazen kopuyor cümleyi uzatıyor ben hemen araya girip çeviriye başlayarak toparlamaya çalışıyorum, başım zonlamaya başlıyor, arada yutkunuyorum, kaçırdığım bir şey olursa fazla üstünde durmayıp devam ediyorum, diğer türlü dinleyicinin dikkati dağılacak.

    abimiz bazen teknik terimler kullanıyor fotoğrafçılıkla ilgili höynk kalıyorum, ben durunca o da açıklıyor o terimi oradan devam ediyorum, aynı zamanda konuşmayı dinleyen yaklaşık yüz elli kişi var salonda (ufak bi salondu çünkü) insanların bakışları, aralarında fısırdaşmaları, arada çalan telefonlar falan her şey negatif etkiliyor böyle bir çeviriyi. oldukça zor ve azap dolu bir buçuk saat geçirdikten sonra abimiz finali yapıyor ve konuşmayı bitiriyor, kendimi öyle bir rahatlamış hissediyorumki sanki az evvel üzerimde fil falan oturmuş gibi idi.

    yani sonuç olarak diyeceğim şudur ki bir yabancı dil bilmenin en üst seviyesi "simultane çevirisidir" çünkü sadece bilgi, deneyim, kültür yetmez, aynı zamanda pratik, dikkatli ve beyninizi ikiye bölmeyi öğrenmekde gerekir. oldukça dikkat ve full konsantrasyon gerektiren bir olaydır.
    şunu anladımki benim harcım değil, hakkı ile yapanlarında elini öperim helal olsun derim olay budur.
4 entry daha
hesabın var mı? giriş yap