14 entry daha
  • çabuk geçendir.

    saliseler çabuk geçer; zira insanın görsel algısının seçemeyeceği hızda ilerlerler. diğer bir deyişle, bir salisenin zaman algısı oluşmaz bile. çok kısa anlara gönderme yapmak için "1 salise" kullanımı yapılabilir; ama onun dışında günlük hayatta salise ile yapılan bir ölçümlendirmeye rastlamak zordur.

    saniyeler de çabuk geçer, bir bakıma salise ile aynı kaderi paylaşır; ama saliseden farklı olarak "1 saniye" gözlemlenebilir ve zaman algısı oluşur. günlük hayatta saniye üzerinden farklı olayların süresini yakınsayabiliriz. yine de, saniye, çabuk geçmeyecek kadar kısadır.

    dakikalara gelince, iş çetrefilleşmeye başlar. saniyelerle ölçülen sürelerle dakikalarla ölçülenleri kıyasladığımızda, örneğin 79 saniye vs. 79 dakika, kişisel zaman algısı ne gibi farklılıklar gösterir?

    zaman algısı, bulunduğumuz mental duruma göre değişkenlik gösterir; ama bu belli bir eşikten sonra kendini belli etmeye başlar. 1 saniyenin hızlı geçmesi söz konusu olmaz ama saniyeler biriktikçe ve ölçülebilen uzantı genişledikçe bu öznel zaman algısının varyansı da artar. süreç içerisinde yaşanan mental durum da bu varyansı etkiler. yani, iş dakikalarla ölçülen zaman aralıklarına geldiğinde, çabuk veya yavaş geçen zaman baş gösterir.

    burada şöyle bir soru da devreye giriyor: varsayalım ki, bir sürece girdiniz ve aradan 4 saat geçti. ne kadar süre geçtiğini merak ettiniz, saate baktınız ve zamanın ne kadar çok geçtiğine şaşırdınız. peki, burada saatler mi hızlı geçmiştir, dakikalar mı; yoksa ikisi de mi? saatler hızlı geçince dakikalar da hızlı geçmiş olmaz mı?

    bu soru önemli bir soru, çünkü dakikaların hızlı geçmesiyle saatlerin ya da günlerin hızlı geçmesinin arasındaki farkı ortaya koyuyor. oluşturulan bu zaman aralıklarıyla düşünüyor olmamız, bu aralıkları yorumlamada da farklılıklar yaratıyor. dakika algısıyla başladığımız bir işi düşünürsek, örneğin otobüs beklemek, dakikalar uzun sürebiliyor. uzun sürüyor; çünkü o an tek yaptığımız otobüsün gelmesine odaklanmak oluyor. yani, dakikayla özdeşleştirdiğimiz bir süreçteyiz, ve o anda bulunduğumuz mental durumla öznel bir dakika algısına giriyoruz. bu nedenle, farklı zaman birimlerinin hızlı ya da yavaş geçmeleri, bunların öznel algısı, birbirlerinden farklı ve bağımsız olarak yorumlanmalı.

    şimdi de bir hızlı geçme örneğine girelim. diyelim ki biriyle flörtleşiyorsunuz, yeni tanıştınız, odasına geldiniz ve saate baktınız. içkiler kondu, sigaralar yandı, sonra söndü (gereksiz betimlemeler). tabi içinizdeki heyecan artmaya devam etti. heyecanın artması genel olarak yakınlığın ve fiziksel temasın artmasıyla korelasyon halinde ve olmasını istediğiniz tek şey bu heyecanın ya da yakınlığın daha da artması. yani, önceki örnekte, otobüsün gelmesini ve burada partnerinizin size yaşatacağı orgazmı nihai beklentiler olarak düşünebiliriz. otobüs durumunun tersine, yaşadığımız sübliminal orgazm odaklanması ve bu süreçte yaşanan entrikalarla birlikte sürekli artan heyecan bize şunu dedirtir: bu an hiç bitmesin. off, otobüs de bir an önce gelsin. işte tam bu noktada, hiç bitmesin istediğimiz olaylar aslında zaman algımızı yavaşlatır. sanki yaşadığınız her anın tadını çıkarıyorsunuzdur. otobüs beklerken geçen her anın eziyet olması gibi. bu nedenle, geçen 6 saat size sadece dakikalar geçmiş hissi vermese de sizi büyük bir şaşkınlığa uğratır.

    bu gibi örnekleri günlere, haftalara ve hatta aylara uygulayabiliriz. bunların çabuk geçenini zaten yaşıyoruzdur. yavaş geçeni nasıl olur? mesela, aylar sonra olacak bir olay o kadar büyüktür ki, örneğin hapisten çıkmak, otobüsün gelmesini beklemenin dakikaları günlere, haftalara, hatta aylara dönüşür. otobüsün gelmesinin önemi anca dakikalarla, en fazla birkaç saatle bağdaştırılırken, özgürlüğe kavuşma süreci zaman algımızı, aylara ve hatta yıllara genişletebilir.

    buna rağmen yıllar bir yönüyle farklılaşır; çünkü yıl, aynı zamanda yaşam müddetimizin zaman algısının bir karşılığıdır. yaşımızın etiketi olan yıl ile yaşlanırız. gençliğe olan özlem ve ölüme yaklaşmamız yıl algısıyla yaşanır. kendimize ortalama bir ömrü yıl algısıyla oluştururuz. bu nedenle yılların çabuk geçmesi bir yönüyle çok insani bir olaydır. yılların yavaş geçmesini sağlayacak olan olay bir ömre bedel olmalıdır. bu olay gerçekleştikten sonra, yıllar çabuk geçmeye devam edecektir. ölüme en yakın olduğumuz an saniyelerin en yavaş, yılların da en çabuk geçtiği andır.
7 entry daha
hesabın var mı? giriş yap