38 entry daha
  • "kocası hastanede ölmüştü. olabildiğince sık, onu görmeye gidiyordu ama gece yapayalnız ölmüştü. ertesi gün hastaneye gittiği ve yatağı boş bulduğu zaman, aynı odada yatmakta olan yaşlı adam, "madam, şikayet etmelisiniz," demişti. "ölülere davranışları korkunç!"

    korku gözlerinden okunuyordu yaşlı adamın, ölme sırasının bir süre sonra kendisine geleceğini biliyordu. "ayaklarından bağladılar ve yerde sürüklediler. benim uyuduğumu sanıyorlardı. kafasının kapının eşiğine çarptığını duydum.”

    ölünün iki görünüşü vardır. bir yandan yokluktur, öte yandan bir kadavranın feci bir biçimde somut görünüşüdür.

    tamina henüz çok gençken, ölüm ona yalnız birinci biçimiyle, yokluk biçiminde görünürdü ve ölüm korkusu (kaldı ki oldukça bulanık biçimde) yokolmak korkusundan başka bir şey değildi. bu korku yıllarla azaldı ve hemen hemen tümüyle kayboldu (birgün gökyüzünü ya da ağaçları göremeyeceği düşüncesi onu ürkütmüyordu). buna karşılık, gitgide ölümün öteki görünüşünü düşünmeye başladı. ölümün maddi görünüşü ve birgün bir kadavra haline dönüşeceği fikri ona dehşet vermeye başladı.

    bir kadavra olmak, dayanılmaz bir aşağılanmaydı. bir an önce, utanç duygusuyla, çıplaklık ve yakınlığın kutsallığıyla korunan bir insan varlığıyken, bedenimizin herhangi bir kimsenin emrine girmesi, çırılçıplak soyulması, karnının yarılıp açılması, barsaklarının elden geçirilmesi, pis kokusu karşısında burunların tıkanması, bir buzluğa sokulması ya da ateşe atılması için ölüm anının gelmiş olması yeterliydi.

    kocasının cesedinin yakılmasını ve küllerinin savrulmasını istemesinin bir nedeni de buydu, onun o kadar sevdiği bedeninin başına neler geleceğini düşünerek işkence çekmemek içindi." *
24 entry daha
hesabın var mı? giriş yap