• hangi mahallede imam yok,
    ben orada öleceğim.
    kimse görmesin ne kadar güzel,
    ayaklarım, saçlarım ve her şeyim.

    ölüler namına, azade ve temiz,
    meçhul denizlerde balık;
    müslüman değil miyim, haşa,
    fakat istemiyorum, kalabalık.

    beyaz kefenler giydirmesinler,
    sızlamasın karanlığım havada.
    omuzlardan omuzlara geçerken sallanmayayım,
    ki bütün azalarım hülyada.

    hiçbir dua yerine getiremez,
    benim kainatlardan uzaklığımı.
    yıkamasınlar vücudumu, yıkamasınlar,
    çılgınca seviyorum sıcaklığımı...

    fazıl hüsnü dağlarca
  • insan ölü olduğunu nasıl bilir? veya insan canlı olduğunu nasıl bilecek? kim iddia edebilir ki o kişi ölü değil de hala yaşıyor? kişinin ölü olmadığının kanıtı ne?

    diğer insanlar insanın canlı olduğunun kanıtı olamaz veya ağaçlar. insan öldüğünde de diğer ölü insanlar ve ağaçlarının görüntüsünü görebilir durumda olabilir pek ala. aynı biçimde biri sanrı gördüğünde veya duyduğunda bu onun gerçekten canlı bir şey gördüğü veya duyduğu anlamına gelmez.

    hisleri de olamaz. bir şeyi hissediyor olmakla o şeyin gerçekliği arasında bağ zayıf mı zayıf. acı da olamaz. bacağı olmayan biri bacağının ağrıdığını sanabilir.

    nereden bileceğiz peki ölü değil de canlıyız?

    rüya, bence rüyadan bileceğiz. rüya gören biri ölmüş olamaz. bu bir kanıt kişiye, canlı olduğuna dair.

    en azından ben öyle anlıyorum. uyanıkken canlı olup olmadığımı anlamaya çalışırken uyurken canlı olduğumu bilir halde oluyorum. çünkü rüyada uyanık olduğumun aksine var oluşum hakkında hiç düşünmüyorum. rüyadayken canlı olup olmadığımı sorgulamıyorum. rüyada neden bilmem var olduğumu ve bunun canlılık ihtiva ettiğini, ölülük içeremeyeceğini baştan kabul ediyorum. hatta insan kendinin öldüğünü bile görebilir rüyasında yine de kendi canlılığından şüpheye düşmez.

    insan hayal edebildiğinden, soyut düşünebildiğinden, olmayanı tahayyül yoluyla var edebildiğinden yaşarken hiç bir zaman emin olamıyor yaşadığından. ama rüyada hayal etmiyor insan veya soyut düşünmüyor. aksine hayalin içinde somutta var olmayan soyutun içinde oluyor zaten. bu ön kabul rüyada canlı olmaya dair eminlik getiriyor sanırım.

    zorlama olsa da kanıt var rüya işinde canlılığa dair.

    "tekrar, tekrar, tekrar,
    baştan başlamak istiyorum.

    tekrar, tekrar, tekrar,
    dursun, durmayan.

    tekrar, tekrar, tekrar,
    kaçıp, kovalayan." *
  • uzun bir yolculuğa gider de ölü, kimse gözyaşlarını bir kaba akıtıp arkasından dökmez..
  • agoni aşamasından geçer, rigor mortis'le tanınmaz hale gelir.
  • "kocası hastanede ölmüştü. olabildiğince sık, onu görmeye gidiyordu ama gece yapayalnız ölmüştü. ertesi gün hastaneye gittiği ve yatağı boş bulduğu zaman, aynı odada yatmakta olan yaşlı adam, "madam, şikayet etmelisiniz," demişti. "ölülere davranışları korkunç!"

    korku gözlerinden okunuyordu yaşlı adamın, ölme sırasının bir süre sonra kendisine geleceğini biliyordu. "ayaklarından bağladılar ve yerde sürüklediler. benim uyuduğumu sanıyorlardı. kafasının kapının eşiğine çarptığını duydum.”

    ölünün iki görünüşü vardır. bir yandan yokluktur, öte yandan bir kadavranın feci bir biçimde somut görünüşüdür.

    tamina henüz çok gençken, ölüm ona yalnız birinci biçimiyle, yokluk biçiminde görünürdü ve ölüm korkusu (kaldı ki oldukça bulanık biçimde) yokolmak korkusundan başka bir şey değildi. bu korku yıllarla azaldı ve hemen hemen tümüyle kayboldu (birgün gökyüzünü ya da ağaçları göremeyeceği düşüncesi onu ürkütmüyordu). buna karşılık, gitgide ölümün öteki görünüşünü düşünmeye başladı. ölümün maddi görünüşü ve birgün bir kadavra haline dönüşeceği fikri ona dehşet vermeye başladı.

    bir kadavra olmak, dayanılmaz bir aşağılanmaydı. bir an önce, utanç duygusuyla, çıplaklık ve yakınlığın kutsallığıyla korunan bir insan varlığıyken, bedenimizin herhangi bir kimsenin emrine girmesi, çırılçıplak soyulması, karnının yarılıp açılması, barsaklarının elden geçirilmesi, pis kokusu karşısında burunların tıkanması, bir buzluğa sokulması ya da ateşe atılması için ölüm anının gelmiş olması yeterliydi.

    kocasının cesedinin yakılmasını ve küllerinin savrulmasını istemesinin bir nedeni de buydu, onun o kadar sevdiği bedeninin başına neler geleceğini düşünerek işkence çekmemek içindi." *
  • bir tohum olup artık,
    toprağa gömülendir..
  • bir melih cevdet anday şiiridir.

    o şimdi yalnızdır.
    anasız, babasız,
    şapkasız, elbisesiz.
    her şeyi arkada bıraktı.
    ne konuşacak arkadaşı,
    ne okuyacak kitabı var,
    yalnız
    yapayalnız.
  • bir ercüment uçarı şiiridir.

    herkes gibi yaşadım
    güldüm eğlendim acı çektim

    sevdaya tutulduğumu
    bir kızın gözlerinden okudum
    herşey iyi gitti önce

    nefes aldım verdim
    bir türlü alışamadığım vücütle
  • ö uzatılarak okunursa, içinde ö harfi olan manasına gelen kelime.
  • dünde kalmış, yarını belirlemiş, zaman kavramını yırtıp atmış kişiler..
    "... bütün yaşama cesaretimi ölülerden alıyorum. anlatılarında yaşadığım ölülerden. bu kahrolası dünyayı, yaşanır bir dünyaya dönüştürmeyi başarmış ölülerden..dünyanın ihtiyacı olan, her olguyu vermiş, söylemiş, yazmış ölülerden..."
    *
hesabın var mı? giriş yap