14 entry daha
  • aynı coğrafyada yaşayan, genetik havuzda birbirine yakın akraba, aynı dili konuşan ve genellikle aynı dine inanan majör insan aileleri, sahip oldukları bu kültür bağları çerçevesinde kendilerine ortak kimlikler oluşturmuşlardır (türk, ingiliz gibi). kendilerini bu ailelere mensup kabul eden insanlar kendi içlerinde birbirini kollarken, bir yandan da diğer insan aileleri ile rekabet ederler. çıkarları kesişen aileler birbiriyle çatışırken, çıkarları örtüşenler ise devlet kurumları aracılığıyla ittifak kurarlar. bu ortak çıkar antlaşmasını tanıyan ve bu geleneksel sözleşmeye sadık kalan kimse milliyetçidir.

    sosyalizm ile birbirlerine ilke olarak zıt dursalar da, çıkış noktasında her ikisi de kitlelere (halka/millete) yönelik bir politik akımdır. bireyler ikinci plandadır. zaten popülerliğini de bu sayede elde etmiştir. akım, dünyada fransız ihtilâli ile kıvılcımlanmış, faydalı ömrünü yaklaşık 150 sene gibi bir süre zarfı boyunca sürdürmüştür.

    19. yy başında dünyaya yayılan ırk/ulus bilinciyle birlikte, benzer etnik arkaplana sahip olan insanlar kendi aralarında birlik olmaya başlarlar. böylece bunları tek çatı altında birleştirmekte başarısız olan ülkeler (imparatorluklar) bir bir bölünür. milletlerin çekişmesi 20.yy'da iyice kızıştığında bu durum dünya savaşlarına yol açar. savaşların ardından milliyetçilik düşüncesi sebep olduğu yıkım sebebiyle çağdaş batı dünyasında popülerlik kaybedip yumuşar. dünya çapında direkt sömürgeciliğin (kolonicilik) resmen son bulmasıyla da vazifesini tamamlar (bkz: antiemperyalist milliyetçilik).

    milliyetçilik, ulus-devletlerin elindeki en değerli manipülasyon aracıdır. ve bu aracı kendine "amaç" edinen bilinçsiz kesimi manipüle etmeye yarar. günümüzde halen tüm dünyadaki erken eğitim kurumlarında aşılanan başlıca dominant öğretidir. bu öğreti, devletin hükmettiği halktaki ortak değerleri ve ortak korkuları vurgulayarak onları bir arada tutma ve kendisine sadık bir birey yaratma çabasına hizmet eder. sonucunda ise bireylerin standartlaşması (bkz: tek tip insan), toplumdaki farklı öğelerin törpülenmesi (bkz: asimilasyon) ve toplumun dış dünyaya yabancılaşması/düşmanlaşması (bkz: zenofobi) gibi tatsız durumlara yol açar.

    ortaya çıktığı dönemde, monarşik yapıyı çökertme ve sömürgeciliği engelleme gibi devrimsel bir misyonu olmasına rağmen, günümüz versiyonunun geldiği noktada taraftarlık güdüsü, sürü psikolojisi ve biat kültürü gibi insanî zaaflar ön plana çıkmaktadır. kişisel bazda bu zaaflar, kimliğini ancak bir zümre içerisinde ifade edebilen, bireyleşmek ve nihayetinde kendini gerçekleştirmek yolunda bir umudu/isteği olmayan kimselerde daha sık gözlenir.

    ortak paydayı insan (ve hatta canlı) olmak gibi daha evrensel kıstaslara dayandırmayı anlamlı görmeyen (ya da buna dair bir farkındalık geliştirmemiş) dünya vatandaşlığı bilincinden yoksun olan bireyin, ait hissettiği kitle içerisinde kendi benliğini eritmesi ve din ya da milliyet gibi ortak bir değere tutunmak zorunda hissetmesi doğal bir eğilimdir. milliyetçilik, bu evrenselleşememe ve bireyleşememe durumundan kaynaklanan kendine güven eksiği problemini; kibir, hırs ve nefret duygularını bileyerek tırnak içinde tedavi eder. sanal bir ego pompası görevi görür.

    milliyetçi düşünce, halklar arası iletişimin kolaylaşmasının ve çok uluslu şirketlerin baskın politikasının* kaçınılmaz bir neticesi olarak nesilden nesle azalmaktadır, azalacaktır; ancak ne kadar marjinalleşse de, zannımca asla sonlanmayacaktır.
1317 entry daha
hesabın var mı? giriş yap