27 entry daha
  • frida kahlonun yasam oykusunu okumaya baslamam ve bir konserve kazası ile sag elimi kullanılamaz halde kesmem aynı zamana rastladı. frida yirminci yuzyılın en onemli kadın ressamlarından biri sayılmasına ramen, hayatını asıl efsanevi hale getiren suphesiz, onun bedensel acıya ve uzun meksika eteklerine surune surune yanında dolasan olume meydan okuyusundaki asalet ve neseydi. onsekiz yasında gecirdigi bir trafik kazasında omurgası onarılmaz halde hasar goren, tek ayagı parcalanan frida, yasamının geri kalanını cogunlukla yatalak olarak gecirdi. ufacık bedenini ayaga dikmek icin kimi zaman aylarca kıpırtısız alcılar içinde yatması, kimi zaman ise, ona her hareketinde korkunc acılar yasatan demir korseler giymesi gerekti. tutkuyla asık oldugu diegodan bir cocuk yapması bu sakatlıkları nedeniyle hic mumkun olmadı.

    onu hem yasama baglayan hemde insanlar dunyasının bir kıyısında gosteren resimlerinde ise anlattıgı duygu tekti: yalnızlık. frida asık olan ve iyi seven buyuk kadınlardandı, sevdigi erkek ugruna kendisini bir efsane haline getirecek buyuk kostumlu bir senlik gosterisi icinde yasadı. pek cok asıgı, dostları, hayranları oldu. satafatlı meksika kıyafetleri ile sanat cevrelerini agırlayan yuksek sosyete partilerinin goz bebegi, ilgi odagıydı. oysa kanvasın uzerine dik bakıslı, bıyıklı ve tek kaslı resmettigi kendinde, yaraları ile onurla savasan, damarlarıyla topraga baglanan tek bir frida goruruz, yalnız. ve gozyasları, onu hayata baglayan insanlara kanvasın uzerinden seslenir, yanımda kalın.

    elimi kestikten az sonra, hastaneye gitmek icin alelacele indigim merdivenlere acıdan uc defa kustugumu hatırlıyorum. baygınlıgın sınırındaki dehsetim tek bir kudretle ayakta duruyordu, yalnız degildim. sonra , elim dikildikten, acı soku gectikten, agrı kesiciler ise yarayıp, aile durumdan haberdar edildikten cok sonra aklıma philedelphia filminde olmekte olan aids hastası tom hanksin su sozleri geldi, “olmekten korkmuyorum, korktugum yalnız olmek”.

    yalnızlık kendimizi, sectigimiz kadar, ana rahmimi gibi kutsal ve iyi edici sıgınaga tıktıgımız zaman guzeldir. oıysa incinebilir oldugumuzu, olumlu oldugumuzu hatırladıgımız andan itibaren bu iyi edici sıcaklık, korkunc bir tuzaga donusur. gercek su ki en kalın derilerin, en iyi kabukların altında bile ruhlarımız nasıl tehlikedeyse, bedenlerimiz de oyle kolayca hastalıkla, acıyla örselenebilir, parcalanabilir.

    kucucuk bir kesik, beni etkisiz hale getirdiginde tek dusunebildigim, yıllarca kutsadıgım yanlızlıgımın, kıcıma donumu giymekte bana kesinlikle yardımcı olmadıgıydı. aslında frida’nın vakur basa cıktıgı, benim cıkamadıgım illet bedensel acı degil, yalnızlıktı belkide. bana “sen kesigin gececegini biliyorsun, o yarasının gecmeyecegini biliyor” diyebilirsiniz, ama hayır okuyucu. o kadar basit degil, kendine acımak veya kendini buyuk gormek icin hayali bir yalnızlıgı kucaklamak aptalca bir oyun. ben kendime acımayı seviyormusum, frida kahlo kendini ve yasamı.

    bu entryden cıkarılacak ders derseniz, ilkin fridanın resimlerine alıcı gozuyle bir daha bakın, onları zor da olsa sevin. onlar bize yasamın zorluklarına ramen ne kadar çekici oldugunu anlatırlar ve sevginin gücünü. bir de konserve acarken dikattli olun. aman diyim.
559 entry daha
hesabın var mı? giriş yap