126 entry daha
  • ne kadar şekilci ve yüzeysel canlılar olduğumuzu, aslında hepimizin belli başlı öğretilere sıkıştırılmış, daracık hayatlarda yaşadığımızı, incecik kitaba sıkıştıran albert camus eseri.

    yaşadığı dönemler düşünüldüğünde, bireysel düşüncede sıçrama noktasıdır bana göre. dünden bugüne artan liberalleşme yönündeki gelişmeler, bireysel yalnızlığımızı daha da derinleştiriyor. camus, bunu o günden idrak etmiş görünüyor ki yabancı’yı yazmış. hele ki kitabın sonlarına doğru, ölümünü bekleyen meursault’un rahip ile aralarında geçen konuşma, bugünkü toplumumuzda bilgi ile gelen farkındalığa erişmiş insanların, içinde bulunduğu ruh halini tasvir ediyor kişisel çıkarımım. ilk defa o anda, ölümün sonsuzluğuna doğru sürüklenirken, patlama noktasına gelerek, kendini ifade etme isteği duyan kitabın kahramanı ne yazıktır ki; o esnada da anlaşılamıyor. rahip, meursault‘a karşı gelerek yine belli öğretilerle ruhunu çalmaya çalışıyor, onaylanmanın ve çoğunluğun verdiği özgüvenle. anlatırken yalnızlaşmak bu olsa gerek. o esnada yusuf atılgan’ın aylak adam’ndaki şu sözü akla geliyor; ''sustu. konuşmak gereksizdi. bundan sonra kimseye ondan söz etmeyecekti. biliyordu; anlamazlardı.''

    sanırım büyük yazar olmak böyle bir şey. dünden bugünü betimleyebilmek. ülkemizde bu kitabın, hala çoğunluk tarafından sindirilebileceğine açıkçası olanak vermiyorum. sözlerime başlarken bahsettiğim şekilcilik ve yüzeysellik türk toplumunca aşamadığımız kavramlardan birkaçı. farklı düşüncelere algımız kapanmış ve önyargılar içerisinde boğulmaya yüz tutmuş çoğunluğumuz. kahroluşunu ağlamadan yaşayanlara, sevdiğini sözcüklerle aktaramayanlara, hep aynı önyargı ile bakmaya devam edilecek. onlar da hep yabancılaşacaklar.

    (bkz: yabancılaşma)
508 entry daha
hesabın var mı? giriş yap