23 entry daha
  • bugün itibariyle okuyup bitirdiğim pek keyifli david gregory roberts romanı. hindistan'a gitmeden aşık ve hakkında yazılanları, özellikle de bombay'ın arka sokaklarında olup bitenleri merak eden biri olarak ben resmen lin'i adım adım takip eder gibi hissettim kendimi; zaman zaman bombay'ın kokusu burnuma kadar gelir oldu. şehrin ruhunu sefaletin hüküm sürdüğü gecekondulardan tac otel'in lobisine; yoksul düğünlerinden bollywood'a kadar çok iyi yansıttığını düşünüyorum.

    romana dair en çok merak ettiğim şey ise ne kadarının kurgu, ne kadarının gerçek olduğu.

    --- spoiler ---

    afganistan'daki savaş kısmından çok pis sıkıldığımı ve o bölümü nedense pek gereksiz bulduğumu belirtmeden geçemiycim. kadir bhai orada öldü evet; lakin ben o kısımdan çok sıkıldım ve lin'in orada alakasız bir çatışma içine girmesini de gereksiz buldum.

    bir de söylemek istediğim şey, romanın sonunda beklediğimi bulamamış olmak. başından itibaren olan biten her şeyi tüm canlılığıyla aktaran bir anlatım; sonuyla ilgili müthiş bir belirsizlikle bitiyor. yani şimdi bu adam sri lanka'da savaşa gidecek mi? yoksa prabu'nun aynı kendisine benzeyen yetim oğlunun yüzü kahramanımızı o kirli hayattan uzaklaştıracak mı? adı gibi huzura erecek mi? ne bileyim, karla'yı bekledik kitap boyunca mal gibi; ağzımıza bir parmak bal çaldı gitti her seferinde. ben kazandıkları paraları alıp bu işlere tövbe edip, goa'da esrar tüttürüp sevişirlerken biter diye bekliyordum yau!

    yine değinmeden geçemeyeceğim bir başka anlatım başarısı da eroin kafasına ilişkin yazdıkları idi. hem rahatlatıcı ve eroin kullanma isteğine sebep olan görece "güzel" etkiyi; hem de nasıl cehennemi ve yanlış bir şey olduğunu o kadar güzel dengeleyip anlatmış ki; ne pozitif, ne de negatif bir kayma olmaksızın bu kadar dürüstçe ve cam gibi bir anlatıma şapka çıkarıyorum. yatağın tüm sorunlarının ve endişelerinin içindeki bir sala dönüşmesi çok çarpıcıydı benim için.

    kitapta hayata, aşka, evrene, tanrı inancına dair girilen felsefi muhabbetlerin hastası oldum.

    bir de çeviri konusu var; çevirinin geneli başarılı, sonlara doğru yazım hataları ve anlatım bozuklukları artıyor; yine de majör sorunlar yok lakin; thick sözcüğünü sıvı bir şeyden bahsederken koyu; saç ve sakaldan bahsederken "gür" diye çevirmek bu kadar güç müdür? kalın saçlar, kalın kan tabakası, peki...

    ha bir de itiraf; david gregory roberts'ın youtube'da işte romanımı burada yazdım diye gecekondularda dolaştığı bir videosu var; adamın yüzü tipsiz mipsiz ama ne bileyim geniş omuzları, böyle uzun boyu, motosikleti, öyle bir hayat yaşayıp o kitabı yazması filan; peşine takılır gider insan öyle bir adamın be, salak karla :d
    --- spoiler ---
83 entry daha
hesabın var mı? giriş yap