212 entry daha
  • eşcinsel edebiyatına dair örnek filmlerden biri. en büyük sebebi ise duygunun seyirciye tam anlamıyla yansıtılabilmesi ve filmin realitesinin izleyiciyi içine çekmesi. nedense fransız yapımı eşcinsel filmler bu kulvarlarda son yıllarda liderliği eline aldı gidiyor.

    şimdi filme baktığımız zaman aslında konusu fazlasıyla sıradan. ama yönetmen ve oyuncular kesinlikle öyle değil. özellikle adele karakterinin yaşadığı süreçleri daha önce yaşadıysanız izleyiciyle kurulan iletişimin başarısını daha net görmeniz mümkün. ama, yüzde yüz heteroseksüellerin bile kendinden bir şeyler bulacağına inanıyorum. sonuçta hep diyoruz duyguların cinsiyeti olamaz. film boyunca siz de karakterlerin yaşadıklarını onlarla beraber yaşamaktan alamıyorsunuz kendinizi. özellikle bazı ayrıntılar var ki, heteroseksüel erkek bir yönetmenin bunları nasıl yakaladığını ve nasıl bu kadar yalın yansıtabildiğini sorgulamaya itiyor sizi.

    --- spoiler ---

    tüketilen ilişkinin tek bir sorumlusu olmamasına rağmen, tüm ihalenin adele'e kalması, adele'in ilgisizlik ve bıkkınlıktan doğan yalnızlığının emma'ya duyduğu aşkı ya da tutkuyu tüketememesi insan ilişkilerinin ne kadar acımasız olabileceğine dair güzel vurgulardı. öte yandan emma'nın adele'e duyduğu heyecanı kaybetmesiyle ve bunu kısmen de olsa iş hayatında aramasıyla farkında olmadan ilişkisine verdiği zarar yine zaman zaman hepimizin içine düştüğü bi kapanı hatırlattı bana. sonrası yine hepimizin bildiği şeyler işte. pişmanlık, her şeye rağmen duyulan öldürücü özlem, öfke, acı, kuyruğu dik tutma çabası vs vs. yani hiç edilen imrenilesi bir ilişki.

    --- spoiler ---

    gönül işleri işte. fazlasıyla kıymet ve emek istiyor. zaman zaman değil her zaman istiyor. nasılsa elimin altında, nasılsa tolere eder rahatlığı değil, ilgi ve tutku istiyor. adele ve emma da bunu bir kez daha tüm gerçekliğiyle yüzümüze vuruyor.
172 entry daha
hesabın var mı? giriş yap