1149 entry daha
  • sene 2007. dershaneye gidiyorum öğleden sonra. gündüz okul var, sınava hazırlanıyoruz*. teneffüse girdik deli gibi acıkmışım cebinde de 35 ya da 45 kuruş var. bir simit alabilmek için 5 ya da 15 kuruş eksik kısaca ama ben simitin fiyatını bilmiyorum. karşıda arabada simit satan bir amca var. uzaktan kesiyorum bir süre. gidip fiyatını soracağım ama param yetmezse tamam deyip gidemem diye soramıyorum. sonra aklıma bir fikir geliyor, gidiyorum amcanın yanına. simit ne kadar, sınıfcak alacağız da para toplayacağız diyorum*. 50 kuruş diyor amca hmm tamam diyorum paran yoksa sorun değil al diyor, utanıyorum yok ondan değil ya diyorum dönüp gidiyorum hemen. oysa al işte niye utanıyorsun değil mi? akşama kadar açlıktan ve bulantıdan midem çatlıyor adeta.

    ertesi gün bir daha aynı şeyi yaşamamak için okuldan döner dönmez yumuluyorum yemeğe ama vaktim yok. derken beş on dakika geç kalıyorum derse. karnım tok olsun da mühim değil diye düşünüyorum ama pek sevgili fizik öğretmenimiz geç kalanlara sınıfa çay ısmarlama cezası uygulamaya karar veriyor. şimdi ısmarlatmasın ne olur diye düşünmekten terliyorum resmen, param yok çünkü. yarın ısmarlarsın diyor ama yarın nasıl ısmarlayacağım sanki. anneme ne deyip para isteyeceğim, sıkıntılıyız o zamanlar, ekmek alacağımız parayı hesaplıyoruz. ne yapacağım diye düşünmekten dersi dinleyemiyorum, çay ısmarlamayıp derste çay içeceğiz diye heyecanlanan sınıfın laflarına maruz kalmak da istemiyorum.

    sonunda aklıma bir fikir geliyor, çayı evde yapıp götüreyim ne olacak ki diyorum. ertesi gün okuldan gelir gelmez anneme bir termos çay demletiyorum, bahanem de pasta börek günü yapıyoruz bana çay görevi düştü. evde bulduğum plastik tek kullanımlık bardakları ve onlar yetmeyeceği için diğer plastik piknik bardaklarını alıyorum yanıma. şeker ve kaşık da tabii ki. gidiyorum dershaneye.

    ders başlıyor, hoca geliyor. herkes heyecanlı çay içerek ders dinleyecekler. çayları aldın mı who cares diyor hoca, almadım ama evden getirdim diyorum, niye kantinden almadın ki zahmet olmuş diyor hoca. o esnada bir sessizlik oluyor, bakışıyoruz, hoca durumu anlıyor sonunda, yanakları kızarıyor çünkü hafiften terliyor. utanıyor böyle bir şeyin olabileceğini tahmin edemeyip beni bu duruma soktuğu için. zaten sınıfa termos ve bardaklarla geldiği için utanan ergen olan bense durum anlaşıldığı için daha da utanıyorum, kimseyle göz göze gelmemeye çalışarak dağıtıyorum çayları. sessiz sedasız bir ders işliyoruz, zil çalar çalmaz hoca ayrılıyor sınıftan. bense sınava kadar bir daha hiçbir fizik dersine girmiyorum. nasıl eşit ağırlıkçı olduğumun cevabı burada bir yerde başlıyor sanırım.
3334 entry daha
hesabın var mı? giriş yap