7 entry daha
  • iki yılı aşkın bir süredir kendisini büyük bir heyecanla takip ediyor ve zevkle dinliyorum. artık bir icmâl almanın zamandır: sesi, tavrı, icrası, mütevazılığı, kibarlığı, gerçekten takdire şayan. dahası, kendisinin de her fırsatta söylediği gibi büyük bir neşet ertaş hayranı. zaten neşet'ten sonra onun türkülerini en güzel havalandırılanlardan biri (ve hatta birincisi); ki sonuna kadar hakettiği çok kıymetli bir ödülü de var: neşet ertaş 1. altın bağlama en genç yetenek ödülü. zaman zaman "hls" mahlasını kullanan hulusi gökmeşe'yi bu kadar kıymetli yapan iki ana özelliği var: icra uslûbu ve de söz yazması.

    ilk olarak icrasına değineyim: bir ses sanatkârının söylediği eserin içerisine girip, eserin bütün duygularına hâkim olup bunu kendisinin kılması, nadiren görülen son derece kıymetli bir kâbiliyettir. gökmeşe'nin tam olarak yaptığı bu. mesela bozkırın tezenesinin bir türküsünü alıyor, ustanın tavrına büyük bir saygıyla lâkin sadece o tavırla da kalmayıp türkünün kılcak damarlarına nüfûz ediyor (dilimin ucuna sürekli aufhebung kavramı geliyor ama hegel kızar diye kullanmıyorum). zaten kendisini dinleyenler de "abi helal olsun tam neşet ertaş gibi" diyerek, hulusi'deki bu içerip aşma kabiliyetini hissediyorlar ama tam olarak farkında adlandıramadıkları bu yeni durumu (ki o hulusi gökmeşe oluyor) anlayabilmek için için geçmişin güçlerini (ki o da neşet usta oluyor) yardıma çağırıyorlar (hegel'in ardından marx'ın da kızdırmasam keşke). kaldı ki gökmeşe'nin bu kabiliyeti sadece türkülerle de sınırlı değil. mesela, türkü formatının dışında seslendirdiği zeki müren'in dünya yansa yorganım yok içinde adlı eserini icrasını alın ve zeki müren'le kıyaslayın. sanırım şimdi ne demek istediğim daha net anlaşılmıştır. dolayısyla hulusi gökmeşe'nin, taklide düşmeyip kendi tavır ve üslubuna sahip bir sanatçı olduğunu söyleyebilirim.

    gelelim ikinci özelliğine: büyük bir ustalıkla söz yazıyor. aslında "türkü yazıyor" demeliydim, zirâ gözünüzü seveyim şu (#35771813) yazdıklarından herhangi birine bir bakın da niye böyle dediğimi görün. türkü yazmanın ise literatürdeki adı bellidir: ozanlık.

    şimdi, yukarıda belirttiğim iki ana özelliği baz alarak gökmeşe'yi, halk müziği geleneği içerisinde konumlandırmaya çalışayım: pir sultan abdal, karacoğlan, aşık veysel, muharrem ertaş, hacı taşan, çekiç ali, neşet ertaş, şemsi yastıman, daîmî, sümmanî, özlemî, ruhsati, kul himmet, refik başaran, mahzuni şerif ve muhlis akarsu... bu ozanların izinden gittiğini ve bunları rehber edindiğini zaten kendisi söylüyor. diğer taraftan da nuh akgün, bayram aracı, erdal erzincan, erol parlak, nazlı öksüz, aysun gültekin, gülşen kutlu, nuray hafiftaş gibi kıdemli icracılardan tevarüs etmiş olduğu bir icracılığı da söz konusu.

    biraz daha günümüze gelip ismail altunsaray, tufan altaş, özlem taner, gonca akyar, seval eroğlu, fatma şahin (bkz: #49170153), duygu akyıldız, mircan kaya, cem doğan, cem çelebi, uğur küçük, tahir palalı, mahmut cemal sari, sedat yavaş, mesut dağlı, sait meşe, erhan uslu, erkut özkan, fatih tosun gibi dönemdaş ve (aşağı yukarı) akranlarıyla da kıyaslayabiliriz. bu son saydıklarım arasında örneğin erkut özkan gibi, cem çelebi gibi kendi besteleri olan bazıları olmakla birlikte çoğunluğunun asıl istidadı icracılıkla sınırlı. zaten hulusi gökmeşe'yi kıymetli yapıp kendi dönemdaş ve akranlarından ayıran husus, icracılığını ozanlığıyla mecz edip ustalıkla birleştirmesinde. yolu açık olsun...
57 entry daha
hesabın var mı? giriş yap