91 entry daha
  • dünyanın yarından sonra nasıl olacağını simüle edip küresel ekolojik sorunlar karşısında izleyicileri daha duyarlı olmaya çağıran, siyasetçileri de körükörüne gelişimini sürdüren çevreye duyarsız bir sanayileşme karşısında uyaran, bir roland emmerich filmi. öte yandan bu açık mesajın yanında, filmin, “yarından sonra nerede olacaksın?” sorusuna aradığı cevaba eşlik eden ve alttan alta işlenen çok daha çarpıcı bir başka mesaj daha var: “dünya, bürokrasinin, ekonomik ilişkilerin, medyanın ve teknolojinin bir ağ şeklinde her yeri sarıp sarmalaması nedeniyle git gide daha karmaşık bir simülasyona dönüşüyor. yaşamını sürdürebilmek için yegâne dayanağı bedeninin gücü ve fiziksel dayanıklılığı olan tarih öncesindeki atalarımızın aksine, tüm gücünü ve enerjisini zihninin soyutlama kapasitesini geliştirmeye, eğitim seviyesini yükseltip kredi kartı limitini artırmaya adayan ve bu soyutlama düzeyini gitgide daha da yükselten bizlerin, tüm bu kurgu yerle bir olduğunda, hayatta kalma şansı neredeyse hiç yok.” sadece bir bilgisayar virüsü nedeniyle dahi, tüm ekonomik dengelerin altüst olabileceği kadar kırılgan bir dünyada, ilişkilerin pamuk ipliğine bağlı olduğu bir düzende yaşıyor ve bu düzene ayak uydurabilmek için bedenimizden mümkün olduğunca kurtulup zihnimizi küresel ağa adapte etmeye çabalıyoruz. ne var ki, her yeri buzların kapladığı ve hayatta kalmak için tek kriterin bedensel dayanıklılık olduğu koşullar altında, çağımız insanın, halihazırda kendisine büyük prestij sağlayan engin sosyoloji bilgisi de, yoğun ekonomi deneyimi de, bilgisayar kullanma becerisi de, okulda aldığı çok yüksek notlar da hiçbir anlam ifade etmeyecektir. hatta böyle bir yıkım karşısında ilk olarak eleneceklerin, az önce sayılan bilgi, deneyim ve becerilere sahip olmak için bedenlerini bir yana bırakan entelektüel kesim olacağı bile söylenebilir. işte bu nedenle yarından sonra’nın buzlarla kaplı dünyasının, onu izlerken bir yandan da ertesi gün faizlerin artıp artmayacağının hesabını yapan bir bankacının veya sınavına çalışmayıp da filme gelmenin vicdan azabıyla yanıp tutuşan bir öğrencinin tüylerini ürpertmesi kaçınılmaz. film boyunca da buna dair izleklere sıklıkla rastlamak mümkün. örneğin filmin genç kahramanları sam hall (jake gyllenhaal) ve laura chapman’ı (emmy rossum) yaşadıkları yerden kalkıp new york’a getirenin, üniversiteler arası bir bilgi yarışması olması hiç de tesadüf değil. zira üniversiteler belki de borsayla beraber bugün içinde yaşadığımız düzenin soyutlama düzeyi en yüksek yapıları. ne var ki, film bizlere eğer yarın bir gün bu yapı yerle bir olursa, yıllar yılı uğraşıp didinerek edinilen eğitimin, kazanılan sıfatların ve toplumsal rollerin nasıl bir anda tepetaklak olacağını çarpıcı bir şekilde gösteriyor. dünyanın bugünkü koşulları göz önünde bulundurulduğunda herkesin gıptayla baktığı bu çalışkan ve zeki öğrenciler, buzul devri soğuğunda nasıl ısınacaklarını olağan koşullarda yüzüne bile bakmayacakları yıllardır sokakta yatan bir dilenciden öğreniyorlar. öte yandan modern uygarlığın en değerli ürünleri olan kitaplar, buzul çağındaki bir dünyada ancak sıcak tutulmaya çalışılan bir şömenenin niteliksiz yakıtları olarak işlev görüyorlar. nihai olarak, yarından sonra’nın belki de en çarpıcı kareleri olarak beyazperdeye, “yasadışı göç yön değiştirdi” diyen bir muhabirin sözleri eşliğinde, meksika sınırından kaçak yollarla geçmeye çalışan amerikan vatandaşlarının acınası koşuşturmacaları yansıyor. mexico city’deki amerikan mülteci kampının görüntüleri, bizler gibi orta halli üçüncü dünya ülkelerinde, yıllar yılı birikmiş bir hıncın yol açtığı karşı konulmaz bir keyifle izlenirken, başkanını dahi küresel felaketin gazabından kurtaramayan abd’nin o güne kadar üçüncü dünya olarak adlandırıp üçüncü sınıf vatandaş muamelesi yaptığı ülkelerden boyun büküp özür dilemesi ile rollerin tersine çevrilmesi yönündeki eğilim doruk noktasına ulaşıyor. yarından sonra, geleceği bugünkünün tersine kurgularken aslında bugünü kelimenin tam anlamıyla yapıbozumuna uğratıyor. böylece kurumsallaşmış ve gelenekselleşmiş birçok tahakküm ilişkisini ve hiyerarşik konumu çarpıcı bir biçimde eleştiriyor.
    elbette böylesi bir yaklaşımın hollywood yapımı bir film tarafından dile getirilmesi oldukça şaşırtıcı. nitekim, bu şaşırtıcı durumun masaya yatırılması filmin açık ve gizli mesajının ötesinde yeni bir tartışmaya, filmin bizzat kendisinin kime veya neye hizmet ettiği sorusuna kapı aralıyor.
    genelde sinemanın özelde felaket filmlerinin, olası durumların birer simülasyonu olduğunu göz önünde bulundurursak, bahsi geçen filmimizin de adı üstünde yarından sonra’sının nasıl olabileceğini simüle eden bir yapım olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. ve bu yoruma dayanarak da, dünyayı sarsan devasa iklim değişikliklerinin topu topu bir hafta içinde gerçekleşebileceğini gösterdiği için filmi eleştirenleri, kolaylıkla haksız çıkarabiliriz. zira aslında gerek devasa iklim değişiklikleri gerekse toplumsal ve siyasal konumların radikal bir biçimde ters yüz edilişi çok daha hızlı gerçekleşmiştir. yaklaşık iki saat süren böylesi bir filmde, bildiğimiz dünya iki saat içinde yerle bir olmuş ve yıllar yılı edindiğimiz statüler iki saat içinde uçup gitmiştir. yine aynı zaman dilimi içinde hem bugün üçüncü dünya olarak adlandırılan ülkelerde yaşayanların bastırılmış birtakım arzularının hem de kalkınmış ülkelerinin şu an sahip oldukları maddi zenginliği elde ederken dünyanın geri kalanına çektirdikleri ızdırabın vicdan azabının simüle edildiğini söyleyebiliriz. bu noktada, yarından sonra dünyanın neresinin buzullarla kaplanıp neresinin yaşanabilir olacağının öngörüldüğü sınıra dikkat çekmekte fayda olduğunu düşünüyoruz. dikkatli izleyiciler, filmde gösterilen, yeni buzul çağı sonrası haritasındaki buzulların sınırının, tam da, bugünlerde elinize alacağınız bir karşılaştırmalı politika kitabında veya demografi atlasında rastlayabileceğiniz gelişmiş kuzey ülkeleri ve az gelişmiş veya gelişmekte olan güney ülkeleri arasından geçtiği varsayılan sınırla birebir örtüştüğünü göreceklerdir. ‘yarından sonra’ için öngörülen bu haritada bahsi geçen bu sınırın sadece kuzeyinde kalan ülkeler buzlar altında kalmış gözükmektedir. demek ki, filmde küresel iklim değişikliği, doğanın adeta mesaj verircesine(!) direk olarak küresel kirliliğin faillerine verdiği bir ceza olarak tasvir edilmiş, bu işte bir sorumluluğu olmayan fakir ülkelerin gururuysa, eski zenginleri onlara muhtaç sığıntılara dönüştüren doğa tarafından okşanmıştır.
87 entry daha
hesabın var mı? giriş yap