5 entry daha
  • asıl ismi ebu abdullah muhammed ibn battuta tanci.tanına ismiyle ibn battuta.gençliğinde hukuk,edebiyat gibi popüler konularda sivrilmedği için çağdaşları tarafından pek zikredilmez.ama dünya tarihinin en fazla gezen seyyahlarından biridir.

    arap coğrafya debiyatı konusunda otorite sayılan kraçkovsky'nin ifadesiyle '' marko polo'dan çok daha geniş bir alan gezmiş ve 3 kıtada önemli kültür merkezlerine ulaşması sebebiyle onu geride bırakmıştır''

    yazılarında daha çok insan öğesine yer verdiği için o çağlarda yaşayan insanların karakterlerini tahlil etmemizde okuyanlara büyük yarar sağlar.

    seyehatnamesinde anadolu coğrafyası ile ilgili yazdıkları ilginç ve okunmaya değerdir

    ....türk ülkesine yöneldik.burası rum diyarı diye de bilinir.çünkü eskiden rumlarınmış.rumlar ve yunanlılar asil ahalidendir.müslümanlar orayı islam'a açılar.şuanda müslüman türkmenler'in idaresi altında yaşayan bir hayli hristiyan vardır bu ülkede

    ...anadolu'ya geldiğimizde hangi zaviyeye gidersek gidelim büyük alaka gördük.komşularımız,kadın ya da erkek bize ikramda bulunmaktan geri durmuyorlardı.burada kadınlar yüzünü örtmez.yola çıkacağımız zaman akraba ya da ev halkındanmışçasına bizimle vedalaşıp gözyaşı dökerek belli ederlerdi.

    ....yüce allah onları bu faziletleriyle diğer insanlardan üstün kılmışlardır.ama haşiş(esrar) çiğnemektende de geri durmuyorlar.

    .....antalya'ya gelişimizin 2.günüydü.fityan denilen ahı gençlerinden biri şeyh şihabeddin hamevi'nin yanına gelerek onunla türkçe konuştu.o zaman türkçe'yi henüz anlamıyordum.sırtında yıpranmış bir elbise ve başında keçe külah vardı.şeyh bana dönerek:

    -bu adamın ne dediğini biliyormusun diye sordu
    -ne söylediğini bilmiyorum.dedim.bunun üzerine:
    -seni ve yanındaki dostlarını yemeğe dave ediyor.demesiyle hayrete düştüm ama evet dedim.adam ordan ayrılınca şüpheye düştüm.bu adam yoksul birine benziyor.bizi ağırlayacak gücü yoktur.zor durumda bırakmak istemiyoruz.dedim.bunun üzerine şeyh:bu adam ahı yiğitlerinin önderlerindendir.kendisi derici tayfasının ustalarından cömertliğiyle tanınmış biri zanaatkarlar arasında 200 adamı var.onlar kendisini önderliğe seçtiler.şimdi gündüz kazandıklarını akşam orada harcıyorlar.

    akşam namazını kıldıktan sonra adam tekrar yanımıza geldi.beraber gittik,muhtşem bir zaviyeyler karşılaştık.burası anadolu'nun en güzel halı ve kilimleriyle döşenmiş,ırak camından mamul sayısız avizeyle aydınlanmış pırıl pırıl bir mekandır.

    ...meclisin tam ortasına misafirlere ayrılmış bir peyke bulunmaktadır.oraya geldiğimizde bize çeşit çeşit yemek,meyve ve tatlı sundular.sonra türkü söylemeye,raksetmeye başladılarçbunların güzel davranışları ve ikram hayretimizi bir kat daha arttırmıştı.saatler sonra gecenin bitiminde onları tekkelerinde bırakarak ayrıldık.

    .......oradan burdur'a haraket ettik.etrafı çaylar ve bahçelerle çevirili yfak bir şehir.
    .....burdur şehrinde ahaliden biri bağında ziyafet hazırladı.kurbanlar kestiler.bizimle tanışmaktan.duydukları sevinç gerçekten hayret vericiydi.onlar bizim dilimizi anlamıyordu.bizde onların dilini anlamıyorduk;aramızda bir tercüman da bulunmuyordu ama onlarla tam bir gün geçirdik.

    .....gölhisar şehrine girdiğimiz zaman çarşıda dükkanlardan çıkan bazı insanlar hayvanlarımızı çevirerek dizginlerine sarıldıklarını gördük.aniden başka bir grup çıkıp onları durdurdu ve çekişmeye başladılar.aralarındaki münakaşa uzayınca bazıları hançerlerini çekip ötekilere saldırmaya kalkıştı.konuşuyorlar ama hiçbirşey anlamıyorduk.korkmaya başladık.bu adamların yol kesen eşkıya cermiyanlılar olduğu kuşkusyla kaygılandık.öyle ya şehir onlara aitti.malımıza,canımıza kastetmiş olabilirlerdi.sonra arapça bilen biri geldi.ona sorduk bu adamlar ne diyor diye.bize şöyle cevap verdi.

    bu adamlar yiğit ahılardır.her iki taraf da bizim kendi yanlarında konuk olmamızı istiyorlarmış,bu yüzden çekişiyorlarmış.gösterdikleri yüksek misaperverliğe şaşmamak mümkün değil.

    .....kayseri'ye doğru yola çıktık.bu şehir de ırak padişahının hükmü altındadır.ülkenin önemli merkezlerinden biridir.alaeddin eretna bek'in hatunlarından biri de bu şehirde ikamet ediyor.bu hatu,eretna'nın kadınları arasında iyi kalpliliği ve cömertliğiyle tanınmıştır.ırak sultanı ile akrabalığı vardır.kendisine ''ağa'' kelimesiyle hitap olunur.kadının asıl adı ''togay hatun''dur.huzuruna çıktığımızda bizi ayakta karşıladı.güzel sözler söyleyerek hemen yemek hazırlanmasını emretti.ayrılırken bize koşum takımı eksiksiz hazırlanmış bir at,bir kat elbise ve para gönderdi;gen hizmetkarlarının biriyle.ayrıca kendisinin gelemediği için de özür diledi.

    ...balıkesir şehri kalabalık bir nufusa,zengin ve şirin çarşılara sahip ama cuma namazlarını kılacağı büyük bir cami yok.bu yüzden şehir dışınada mabet inşa etmeye kalkmışlar duvarlarını örmüşlersede henüz çatıyı örememişler.

    ...balıkseri sultanın adı demurhandır.onda hayır yok.bu şehri kuran da babasıdır.bu meymenetsiz oğuz zamanında şehir gelişmiş ne nufusu öoğalmıştır.bana ipekten mamul bir giyisi gönderdi.bu şehirde margalita adında bir rum cariye aldım.

    ....sonra bursa şehrine vardık.burası muazzam bir şehir.öarşıları,caddeleri geniş.bahçeler ve gür çaylar çeviriyor şehri.şehir dışında sıcak akan bir memba var.büyük bir göle dökülüyor.onun üzerine iki hamam yapılmış biri erkeklere,diğeri kadınlara ait.

    ....bursa sultanı ihtiyaruddin urhan bek'tir(orhan bey).urhan,sultan osmancık'ın oğludur.''cuk'' tükçede küçük anlamına gelir.bu sultan türkmen hükmdarları arasında mal,ülke ve asker bakımından en büyüğüdür.onun kaleleri yüz kadardır.vaktinin büyük kısmını buraları dolaşmakla geçirir.anlatılanlara göre hiçbir şehirde 1 aydan fazla kalmaz,devamlı kafirlerle savaşır,onları kuşatırmış.zaten onun babası aldı bursayı rumların elinden,.....ben onunla burada karşılaştım bana kese kese dinar gönderdi
19 entry daha
hesabın var mı? giriş yap