7 entry daha
  • murathan mungan'ın hem methe müstahak, hem tenkite reva oyunudur.

    önce tenkit:
    bağlamı yerli yerine oturtamamış, doğru düzgün tespit edememiştir. bize sunulan masal dünyası mı, gerçeklikler dünyası mı, işte bu önemlidir. gerçekliğin üzerinden masal anlatılabilir yahut gerçek masalsı kılınabilir fakat kimi zaman masala, kimi zaman gerçeğe yönelinirse bağlam ıskalanır. masalın önemli bir önceliği (avantaj) 'zaman' kavramından azade olmasıdır. sormak istiyorum: kırk gün ve gece yezida 'nın başını bekleyenler, hadi hepsini geçelim de bir yezida'nın anasını alıkoyalım, yezida'nın anası yemek yemiş midir mesela, kızının gözünün içine baka baka; yahut yezida onca insanın karşısında doğal gereksinimlerini (boşaltım - üre, ürik asit) nasıl gidermiştir? yahut yezidiler, köy daire içindeyken nasıl olur da sınırda nöbete durmazlar?: ıssız çizilen daire, gene ıssız silinmiştir; benim aklım almıyor bunu. yezida durduk yerde nasıl olur da ortadan kaybolur, "bir feryat ki köyün öğü yırtıla. ..yezida mızrak önünde testi kırmıştır. demişler yezida üstün paralamıştır. ve gözlerini kan pınarı eyleyip kendini dağlara vurmuştur". bu feryadı duymuştur, "bir kesik ele sebep yezida'nın feryadı nedir, deyi cümle alem birbirine sormuştur" da kimsenin hatırına gelmez, kimse ardın sıra düşmez ki nereye gider bu mecnun kız diye.. tamam, biraz lüzumsuz olacak ama bir şeye daha takıldım. mahmut kırk gün boyunca her gün saçına bir belik atar yezida'nın. yezida, ağa kızıdır, dokuz yiğit kardeşi vardır. her gün ortadan kaybolur. hiç mi kuşku düşürmezler akıllarına ki, töreye bu kadar bağlı dokuz kardeş, bir gün olsun izini sürmez yezida'nın, bu ne iştir diye..

    gelelim methiyeye:
    murathan mungan mardinli. "doğup büyüyüp öldüğü" yerdir mardin, murathan mungan'ın. sanırım 'edebiyat'ın temel meselelerinden biridir: yerel bir anlatıyı bütün tarihselliği ve uzamsallığıyla insansoyuna sahiplendirebilmek. bunu beceriyor: yezida'nın trajedisi,"daireyi kendi eliyle, kendi çevresine çizen" her insanın trajedisidir. ve diğerleri; çemberin içinde ve dışında olanlar.. 'doğu'yu anlatmış murathan mungan, 'doğu'nun coğrafyasında, 'doğu'nun diliyle konuşan insanları. fakat sorarım: siz havvas ağa'yla tanışmamış mıydınız daha önce? eyşan ana sizin ananız değil midir, ve raşa ana sevgilinizin anası? isveç'te onca mahmud, ve şili'de onca yezida yok mudur?
    sahneleri çok iyi çizmiş murathan mungan, benim gibi tahayyül melekesinden zerre nasiplenmemiş birinin bile önünde ırmak kıyısı (gece yıldız alacası), kerpiç damlar, çardak altı.. az ötemde mahmud, yezida, yahut havvas ağa; utanmasam burnumu sokacağım işlerine..
    nazım hikmet, "bizim kadınlarımız" der ya, işte o kadınlar: anam, avradım olsunlar; öyle sevdim anlattığı kadınları murathan mungan'ın. ya erkekler? bir mahmud, bir de yezida'nın babası.. mahmud kardeşimin gözlerinden, miro ağamın ellerinden öpüyorum. havvas ağa'yı iyi tanırım; üzerine kitaplar yazdıydı marks ve daha niceleri. köyün delisi'ni ise, yazacağım makalede kullanmayı düşünüyorum. yani? insanları murathan mungan'ın, öyle gerçekti, daha ne diyeyim.

    son söz: şimdi sırada "taziye" var.
16 entry daha
hesabın var mı? giriş yap