• "yezida:..o gün ırmağı geçmeyecektin,şimdi çaresiz olmazdık böyle.
    mahmud: şimdi sevdasız olurduk.."
  • murathan mungan'ın hem methe müstahak, hem tenkite reva oyunudur.

    önce tenkit:
    bağlamı yerli yerine oturtamamış, doğru düzgün tespit edememiştir. bize sunulan masal dünyası mı, gerçeklikler dünyası mı, işte bu önemlidir. gerçekliğin üzerinden masal anlatılabilir yahut gerçek masalsı kılınabilir fakat kimi zaman masala, kimi zaman gerçeğe yönelinirse bağlam ıskalanır. masalın önemli bir önceliği (avantaj) 'zaman' kavramından azade olmasıdır. sormak istiyorum: kırk gün ve gece yezida 'nın başını bekleyenler, hadi hepsini geçelim de bir yezida'nın anasını alıkoyalım, yezida'nın anası yemek yemiş midir mesela, kızının gözünün içine baka baka; yahut yezida onca insanın karşısında doğal gereksinimlerini (boşaltım - üre, ürik asit) nasıl gidermiştir? yahut yezidiler, köy daire içindeyken nasıl olur da sınırda nöbete durmazlar?: ıssız çizilen daire, gene ıssız silinmiştir; benim aklım almıyor bunu. yezida durduk yerde nasıl olur da ortadan kaybolur, "bir feryat ki köyün öğü yırtıla. ..yezida mızrak önünde testi kırmıştır. demişler yezida üstün paralamıştır. ve gözlerini kan pınarı eyleyip kendini dağlara vurmuştur". bu feryadı duymuştur, "bir kesik ele sebep yezida'nın feryadı nedir, deyi cümle alem birbirine sormuştur" da kimsenin hatırına gelmez, kimse ardın sıra düşmez ki nereye gider bu mecnun kız diye.. tamam, biraz lüzumsuz olacak ama bir şeye daha takıldım. mahmut kırk gün boyunca her gün saçına bir belik atar yezida'nın. yezida, ağa kızıdır, dokuz yiğit kardeşi vardır. her gün ortadan kaybolur. hiç mi kuşku düşürmezler akıllarına ki, töreye bu kadar bağlı dokuz kardeş, bir gün olsun izini sürmez yezida'nın, bu ne iştir diye..

    gelelim methiyeye:
    murathan mungan mardinli. "doğup büyüyüp öldüğü" yerdir mardin, murathan mungan'ın. sanırım 'edebiyat'ın temel meselelerinden biridir: yerel bir anlatıyı bütün tarihselliği ve uzamsallığıyla insansoyuna sahiplendirebilmek. bunu beceriyor: yezida'nın trajedisi,"daireyi kendi eliyle, kendi çevresine çizen" her insanın trajedisidir. ve diğerleri; çemberin içinde ve dışında olanlar.. 'doğu'yu anlatmış murathan mungan, 'doğu'nun coğrafyasında, 'doğu'nun diliyle konuşan insanları. fakat sorarım: siz havvas ağa'yla tanışmamış mıydınız daha önce? eyşan ana sizin ananız değil midir, ve raşa ana sevgilinizin anası? isveç'te onca mahmud, ve şili'de onca yezida yok mudur?
    sahneleri çok iyi çizmiş murathan mungan, benim gibi tahayyül melekesinden zerre nasiplenmemiş birinin bile önünde ırmak kıyısı (gece yıldız alacası), kerpiç damlar, çardak altı.. az ötemde mahmud, yezida, yahut havvas ağa; utanmasam burnumu sokacağım işlerine..
    nazım hikmet, "bizim kadınlarımız" der ya, işte o kadınlar: anam, avradım olsunlar; öyle sevdim anlattığı kadınları murathan mungan'ın. ya erkekler? bir mahmud, bir de yezida'nın babası.. mahmud kardeşimin gözlerinden, miro ağamın ellerinden öpüyorum. havvas ağa'yı iyi tanırım; üzerine kitaplar yazdıydı marks ve daha niceleri. köyün delisi'ni ise, yazacağım makalede kullanmayı düşünüyorum. yani? insanları murathan mungan'ın, öyle gerçekti, daha ne diyeyim.

    son söz: şimdi sırada "taziye" var.
  • murathan mungan 'ın ilk kitabı. kitaptaki her cümlenin altını çizmekten kitabın canını çıkarabilirsiniz.
  • "(...)
    yezida: önce sen seslenmiştin.

    mahmud: ırmağın kıyısında, karşı kıyısında bir ceren var dedim kendi kendime. ilk gördüğümde bir ceren mi, bir kız mı diye akıl erdiremedim.
    seslendim!

    yezida: sen seslenince dönüp baktım ardıma.

    mahmud: bir hayal dedim kendi kendime. insanın böylesi olamaz. sonra güldün. gülmen insan olduğuna delaletti.

    yezida: ırmağın öte yakasındaydın. nasılsa erişemezdin bana. ferhat dedikleri herhal bu olmalı dedim kendi kendime. ırmağın öte yakasındaki ferhat! yüreklendim. güldüm.

    mahmud: sen gülünce, sen gülünce, bu gülüşe ulaşmak gerek dedim. pahası ne olursa olsun ulaşmak.

    yezida: müslüman eri hep bir garip korku, hep bir garip duygu salmıştır yüreğime. en dokunulmayandır. en gizli olan. en yasak olan. böyle bir korkulu sevdadır müslüman. ırmağın öte yakasındaydın. bütün müslümanlar gibi. ve ölüm gibi bilinmezdin. hakkında hiçbir şey bilmediğimiz ölüm gibi.

    mahmud: bir zaman ırmağın kıyısından izledim seni. lakin sen de ayrılmadın ırmağın kıyısından. ikimiz ırmağın iki kıyısından yürüdük bir zaman.

    yezida: ayrılamadığım ırmağın kıyısından. hep sana bakmak istedim. hep sana bakmak. yüzünü seçmeye çalışıyordum uzaktan. bir dağ yürüyor gibiydi. münkünü yok bu ferhat dedim kendi kendime.

    mahmud: sen oradaydın, ırmağın öte yakasında bir ceylan. gülmesen bu ceylan diyecektim. bu ceren diyecektim. ve yoluma yürüyüp, geçecektim. lakin güldün bana ırmağın öte yakasından. inandım. insandın. bana gülüyordun. ırmağı geçmek gerek, dedim.

    yezida: ırmağı nasılsa geçemez dedim. nasıl olsa varamaz benim yanıma. böyle bir babayiğidi bir daha nerde görürem dedim kendi kendime... böyle bir ferhad'ı... iyice bir bakayım dedim. doya doya bakayım. gözlerime yüzünün sûretini çıkarayım dedim. canım, bedenim unutmuş gibiydi. yürüdüm yanınsıra, yürüdüm ırmak kıyısında. sonra anladım elinde uzun kavalın vardı. lakin çalmadın.

    mahmud: sonra el ettin. sen el edince bana. el edince...

    yezida: ilkin bir oyun gibi gelmişti bana. eğlenmek istedim fikrimce. nasılsa ırmağın iki kolu kavuşmaz, bir araya gelmez dedim.

    mahmud: sen el edince bana, bu iş tamam, dedim.
    sonra ırmağın kolları kavuştu
    sonra kollarımız kavuştu.

    yezida: şaşkındım. dilim yoktu sanki ağzım içinde. konuşamıyordum. gittikçe yaklaşıyordum. korku basmıştı yüreğimi, tenim yalazlanmıştı.

    mahmud: sen bana el edince, işte o zaman soyundum esvaplarımı girdim ırmağa. dönüşü yok artık bu yolun, dedim. ya sen kazanırsın, ya ırmak, dedim.

    yezida: hep böyle oldu şimdiye dek. ya bir şey kazandı; ya öteki şey. hayatla ölüm arasında her şey.
    (...)"

    murathan mungan

    mahmud ile yezida / metis yayınları / 5.b, eylül 2003 / s. 18-20
  • murathan mungan ın mezopotamya üçlemesi bunyesinde yezidi ve musluman ıkı koy arasına sıkışmış aşkı ve ınsanoğlu haınlıklerını yansıttıgı oyun
  • kesinlikle okunmasi gereken, insanin icini kipirdatan kitap
  • -irmagi astin, dagi astin bana geldin mahmud.. toremi astim, olumu astim, sana gelmekteyim...
    oyundaki yezidilerin kendini dairelemesi, modern insan kisisinin kendini gorunmez bir daire icine alarak cevreden kisitlamasidir ayni zamanda. sert ve dramatik bir toplumsal taslama..
  • ted ankara koleji'nde aralarinda cheftaly'nin de bulundugu oyuncu kadrosuyla 2001 mayis'inda, en direk tabirle hepimizi sarsmis, ozellikle muzikleri ve basrol oyunculariyla hem kalbimize hem beynimize kazinmislardir. oyun gubidik bir kisim lise ogrencilerinin oynadigi cerezlik bir oyundan ote olmus, yonetmeninden ısıkcısına, basrol oyuncusundan basrol oyuncusunun sinifindaki insanlara kadar* herkesi derinden etkilemis, kendini 3 kere seyrettirmis, yine olsa da yine izlesek, "40. gun tamam olmustur yezida" diyerek orgulerimizi acsak dedirtmis harikulade bir eserdir.
  • oyun aslında belli bi noktada kesişen ve ayrılan iki hikayeden ibarettir ve zannedersem zifir in masal mı gerçek mi sorunuda burdan çıkmaktadır.

    hikayelerden biri mahmud ile yezida nın aşkıdır. öyle bir aşk ki mahmud u azgın sulara atlatan, ölümü pahasına düşman köyün sınırında dolaştıran, yezida yı ise mahmud'un ardından 40 günlük inanılmaz bir ritüel'e sürükleyen. gerçektende masal gibidir tatlıdır hoştur orda başka bir dünya vardır, deli bir ırmağın kenarında çaputlarla dolu bi diek ağacında. sözler başkadır orda, acılarını gömmesini de haykırmasını da bilen analar vardır orda, hiçbirşeyin değiştiremeyeceği, çıksa da yezida ölüm dairesinden onu yere sermekte tereddüt etmeyecek 9 kardeş vardır. şöyle de denebilir belki de, artık varolmayan bir dünyanın parçalarıdır bunlar.

    öte yandan ise havvas ağa ve bataklığının öyküsü vardır burda herşey tanıdıktır, herşey bildiktir insanlık pahasına politika, ticaret vs.vs. çoğunlukça reel kabul edilendir havvas ağa. tabi ki bunlar iki dünya ise aradaki köprü gibi duran kahyayı da unutmamak lazım. eskinin aklını havvas ağa'nın iktidarı için kullanır ve reel gördüğünün peşinden giden çoğunluk bu sayede daha da çoğalır. eee havvas ağa'nın deyişiyle "unutmayın haa hepimiz bu bataktan ekmek yiyecez"
  • murathan munganın ilk oyunu. üçlemenin en sert oyunlarından biri, hatta bence en serti.

    diğerleri için;
    (bkz: taziye)
    (bkz: geyikler lanetler)

    --- spoiler ---

    raşa(yezida'nın annesi) - çıkasın o dairenin dışına yezida! yeter bu zulum gayrı! bu çile dolsun artık. hangi anaya bu zulum reva görülür? yüreğim dayanmaz artık! silesin o daireyi gayrı, çıkasın dışarı! analık hakkımı koyuyem ortalık yere, analık hakkımı koyuyem! analık hakkımdır bu senden! bu dileğim analık hakkımdır!
    yezida – ben analık hakkımı ödemişem aney, bu zamana kadar sözünden çıkmamışem. bu benim sevdalılık hakkımdır.
    raşa – nasıl bir sevdalılık hakkıdır ki, ölümle ödenir yezida?
    yezida – bu nasıl törelerdir ki sevdayı ölümle ödetir aney

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap