720 entry daha
  • aramızda bir sorun olduğunu sezdiren sevgili gibi geldi yine. rahatsız edici aşinalık hissi, bilmem kaçıncısı... acilen ilgilenmezsem ufacık bir pürüz nelere yol açacak, hangi kavgamızda söylediğim söz hatırlatılıp konu dışına sıçranacak kim bilir. soruna yol açan tüm etkenlerden uzaklaştım ki bu oldukça uzun bir liste anlamına geliyor.

    çok uyku, az uyku, öğün atlama, soğuk, rüzgar, koku; binlerce çeşidine ayrı ayrı nefret! sigara kokusu, kahve kokusu, bira/şarap kokusu, her gün kullandığın deodorantının kokusu veya sokakta bir esintiyle gelen şeker kokulu parfümler, hepsi, her biri, amanyoğı ilk kokladığın günkü keskinlikte. ve ışık... devasa güneş gözlükleriyle doğmuş olmayı dilemek, gözleri kısmak ama en ufak bir aralıktan içeri canını acıtarak sızan bir görünmez şelale. gürültü, aslında ses, herhangi bir çeşidi, en sevdiğin şarkı hatta, yumurta kutularıyla yalıtılmış bir odada yankılanıyor sanki. bir boğukluk, 1000 watt'lık subwoofer. kulaklık takmak mesela, hata! bir jöle topunu iki taraftan tıpalarla sıkıştırmak gibi bir şey bu. acaba şarap şişeleri de benim hissettiğimi hissediyor mudur? tıpandan kurtulmayı istemek ve rüzgarın uzunca bir yol kat etmesi bata bata...

    liste uzayıp gidiyor, tamamından uzaklaşmak imkansız olsa da şu an izoleyim diyebilirim. en basitinden bir köpeğin havlaması, yan komşunun sevgilisine bağırması, klima sesi, ampuller, oda kokusu, hepsi, olduğundan iki kat daha fazla rahatsızlık verici şimdi. dayanılacak gibi değil. art arda mesajlar. sevgilimle aramda bir sorun var.

    izole olma durumu kurtarmıyor, kriz geliyor, bir birikimle geliyor, ‘’konuşmamız lazım.’’

    kulaklarımdan içeri cıva doldurmaya başlıyorlar, önce alnım, şakaklarım tam kapasiteye ulaşıyor, damla damla aşağı iniyor daha sonra bir gülle etkisiyle cıva. damıtılarak yapılan kahve düzenekleri, her damla yaklaşık 3 ton falan. yanaklarım, burnum cıva doluyor, yoğun bir formda da olsa cıva, hareket ediyor sürekli, akışkan neticede. ilerleyen saatlerde cıva yerine otursun diye yine kulaklarımdan içeri soğutucu sıkmaya başlıyor ilahi bir el. sanırım kafayı yiyorum. soğutucuyu sıktıkça daha fazla kemikleşiyor derimde cıva, bana ait değil yüzümdeki hiçbir nokta, tamamen yabancılık hissi.

    duşa koşmak istiyorum, gözlerim açılmıyor.

    kısık gözlerle, el yordamı başarıyorum bir şeyleri. ah. fıskiye. ve saç derime nüfuz eden trilyonlarca su bileşiği. sanki gerdirilmiş bir muşambanın üzerine yağıyor sağnak, alüminyum trapez saclardan sekiyor tüm su damlaları... öyle bir gürültü, öyle bir rahatsızlık hissi. ve kulaklarım, su desteğini de alan rüzgar daha derinleri üşütüyor, daha derinlere temas edip canını acıtıyor. başım... iki tarafı... dzonk dzonk, d is silent. kalp atışımla senkronize bir can pazarı bu baş ağrısı.

    birazdan kulak çöpünü kullanırken midem bulanacak, yine el yordamıyla tuvalete gidip kusmak için yalvaracağım. biraz kusayım da başımdaki basınç düşsün diye olmayan yaratıcıya yalvaracağım. bir matkap bulmayı düşüneceğim. kaçlık dübel girecek şekilde bir delik açsam, karotçu mu çağırsam, daha temiz olur her şey. neler diyorum. başım dönecek birazdan, düşeceğim yeri biliyorum, uzun süre doğrulamayacağım, telefonum çalacak, sesi milyonlarca toplu iğne gibi batacak zihninde bir yerlere; dzonk dzonk, d is silent.
1079 entry daha
hesabın var mı? giriş yap