29 entry daha
  • artık hugh grant'in varlığından dolayı mı yoksa afişinden midir bilemem sıradan bir romantik komedi zannettik biz bu filmi. sinemada izlemedik. televizyonda oynamasaydı hiçbir zaman da izlemeyecektik.

    tam olarak sağ gösterip sol vurdu diyemeyiz ama beklediğimizden başkaydı, bambaşkaydı. öyle çok iddialı bir film değil. hayata bakışımızı kökten değiştirecek kadar... filmin böyle bir derdi de yok zaten. iyi bir film olması için bu şart da değil ayrıca. ama içimi ısıtan, çokça gülümseten, az da olsa kahkaha attıran, ağlatmasa da ağlatmış kadar olan, illa ki kendini sevdiren küçük dünyalar üzerine küçük bir filmdi.

    hugh grant hiç de öyle ifadesiz değildi. sırf terk edilme sahnesindeki anlık değişimleri bile keyifle izlenir. film benim için didaktik de değildi. ne will’in hayat tarzını ne de diğerlerini dibe vurduruyor; insanlara ada olmayın, anakara olun demiyor. evli ve çocuklu olanlar mükemmel değil, will de değil, marcus’un annesi de değil. model olarak alınacak kimse yok. belki marcus... ayrıca insanlar muhteşem değişimler de geçirmiyor. hayatta olabileceği kadar değişiyorlar. ya da değişmiyorlar; başka hayatlarla etkileşim içine giriyorlar.

    eğer bu bir hollywood yapımı olsaydı will filmin sonunda aile babası olur, marcus şarkıyı mükemmel söyler, herkes ayakta alkışlar, hatta zıtların birlikteliğinden kuvvet doğar mantığıyla will’i marcus’un annesiyle baş göz ederdik. will de boş hayatından tamamen vazgeçerdi.

    her şeyden önce senaryoyu yazanı kıskandım. özellikle diyalogları tek tek ezberlemek istedim... hele nefis monologları arada bir çıkarıp hatırlamak için hafızamın manzaralı bir yerine yerleştirmek istedim.

    bir seferde bir kavanoz nutella yemiş gibi oldum. yine olsa yine yaparım.
65 entry daha
hesabın var mı? giriş yap