195 entry daha
  • proto hint-avrupa dilinde dyeu-peter "allah baba, tanrı baba" manasında bir kelimeden geldiği tahmin edilmektedir. dyeu kelimesi latince'de deus "tanrı", eski farsça'da daiva "şeytan" şeklinde yaşar. grekçe zeus kelimesi de buradan gelir. dyeu'nun asıl manası "parlamak"tır. latince dies "gün" buradan gelir. sanskritçe'de deva "tanrı", kelime manasıyla "parlayan şey" yine dyeu ile alakalıdır. gökyüzündeki en parlak cisim güneş olduğundan dyeu'nun tanrı manasına gelmesi bir güneş tanrı inancına işaret ediyor olabilir. tabii neden bugün jüpiter güneş manasında değil de malum gezegeni ifade ediyor, anlam kayması nasıl olmuş bilemiyorum.

    jüpiter'in yahut zeus'un islam mitolojisinde mukabili müşteridir. batlamyosçu astronomi modelini esas alan islamî astronomiye göre gökte bulunan dokuz kat felekten altıncısında jüpiter yahut müşteri vardır. gezegene şahsiyet atfedip tanrısallaştıran grek ve roma geleneğini müslümanlar, biraz değiştirerek kendi düşünce dünyalarına adapte etmişlerdir. mesela zühre(grek'te afrodit, roma'da venüs) divan şiirinde, mecliste raks eden, çalgı çalan şuh bir kadın olarak hayal edilmiştir. bu imajın afrodit'in şahsiyetiyle bağlantısı açık.

    jüpiter, zeus yahut müşteri ise genellikle kadı olarak, bazen de âlim olarak düşünülmüştür. zeus'un grek mitolojisinde reis iken islam mitolojisinde reisliğini kaybedip kadı olması neye binaen olmuştur bilemiyorum. grek mitolojisini pek bilmeden, sathî surette diyebilirim ki belki tanrıların reisi âdil olacağından, müslümanlar da adaletten hareketle müşteri'yi, yani zeus'u kadı etmişlerdir.

    bunun haricinde orta çağ astronomisi astrolojiyle iç içe olduğundan, müslümanlar arasında müşteri talih bakımından en kutlu gezegen sayılmıştır. saadet ve bereket sembolüdür. bu gezegenin hükmü altındaki insanlar belagat sahibi, cesur, cömert, zarif olur.

    divan şiirinde bircis, hürmüz adlarıyla da geçer. mesela bâkî şöyle der:

    tedbîr-i mu'zamât-ı umûr-ı cihân içün
    yakmıştı şem'-i fikreti bircîs-i nüktedân
    "zeki müşteri, dünyaya ait büyük işlerin tedbiri için fikir mumunu yakmıştı."

    mu'zam "büyük, önemli" demektir. mu'zamât bunun çoğuludur. umûr, emr "iş, mesele" kelimesinin çoğuludur. bu ikisinin mu'zamât-ı umûr şeklinde "işlerin önemlileri, mühim işler" manasında kullanıldığı çok görülür. beyitte masasının başında oturup işlerini halletmek için mumunu yakan bir orta çağ islam âlimi imajı vardır. burada müşteri'nin kadılığı doğrudan geçmese de, masanın başında mu'zamât-ı umûr-ı cihânı halletmek için oturan âlimin kadı olması muhtemeldir. buradaki nüktedân, günümüzdeki manasıyla esprili, şakacı vs. anlamıyla değil, "zeki, ince fikirli" manasında kullanılmıştır.
248 entry daha
hesabın var mı? giriş yap