774 entry daha
  • günlük.

    (#61614934) burada bahsettiğim eniştem, ceketinin iç cebine sığacak büyüklükte defter taşırdı hep üzerinde. gençlik yıllarından beri onlarca defteri birikmişti. her günü uzun uzun anlatmazdı ama, o güne ait önemli bir olay olduysa, hem kendi özel yaşamı hem ülke genelini ilgilendiren, mutlaka not alırdı. gittiği tarihi yapılar, turistik yerler hakkında da notlar alırdı defterine ve oradan bahsedeceği zaman açar bilgi verirdi tarihçesiyle ilgili.

    hayattayken kimse açıp okumadı onları. gizli saklı değildi, kitaplığında açıkta dururdu ama ben bile açıp bakmamıştım hiç. ölümünün ardından, kitaplığındaki defterleri karıştırmaya başladı çocukları. hepimiz bir masanın etrafında, küçük küçük defterlere bakıyorduk. hem hüzün hem heyecan hem de biraz utanç hissediyordum onun şahsi notlarını okuduğumuz için.

    teyzemle nişanlandığı tarihi not etmiş; sevgili filanca hanımla nişanlandık, saadetim sonsuz. evleneceği gün yazmış; rahmetli kız kardeşim de görebilseydi beni takım elbise içinde. istanbul erkek lisesi’nde okurken yazmış; istanbul’a aşık oldum, okula gitmek yerine sokakları arşınlamak istiyorum. büyük kuzenim yürümeye başladığında, teyzem çocuk aldırdığında(hiçbirimiz bilmiyorduk bunu), emekli olduğunda, işçi bayramlarında taksim’de, ben üniversiteyi kazandığımda, bana kitaplarını verdiğinde... her şeyi, bizim bile unuttuğumuz her şeyi not etmiş.

    o zaman ölüm düşüncesi beni girdabına almıştı. en sevdiğin defterin, dolma kalemin arkanda kalıyor ve yazdığın her gerçeklik bir masal gibi, hayal gibi duruyor öylece, boynu bükük. anıların sahibi olmadıkça, onların yaşanmış olduğu gerçeği bile anlamsız oluyor.

    insan ölüyor ve onun bu hayattan geçtiğine dair tek kanıt arkasında kalanların ömrü kadar oluyor. adı anıldığı, fotoğraflarda güldüğü, yazdığı çizdiği kadar yok oluyor. yok olabilmek için bile insan insana muhtaç oluyor.

    ne bileyim, hala içim ürperir el yazısının arkada kalması; deftersiz, hazırlıksız bir yolculuğa çıkmasını hatırladıkça.

    ölümün değil ama öldükten sonra “ben de vardım” “ben de o havayı soludum, ben de yürüdüm yollar boyunca” diyebilmenin, bu hayata imza bırakabilmenin tek yolunun kişinin kendisi değil diğer insanlara bağlı olduğunu anladım.

    okunabilecek bir yazı, yüzleri güldürecek bir anı, arkasına tarih atılmış bir fotoğraf, gölgesinde dinlenilecek bir ağaç, yürünecek bir yol, dolaptaki yün kaşkol ve niceleri, bunları emanet edecek, kıymet bilecek insanlarla bir anlam kazanıyor.
    insan ne kadar çok yoldaş edinir, ne kadar özne eklerse cümlelerine, ne kadar kahkaha biriktirirse gözlerinin etrafında o kadar şahit bırakıyor arkasında. kimse kimseye dokunmuyor, kimse kimseyi hissetmiyorsa, orada hep ölüm oluyor, giden gittiğiyle kalıyor.

    biteceği kesin bir yolculukta bırakılacak en güzel ayak izinin el yazısı olduğunu öğrendim eniştemden. varışı ötelemenin tek yolunun izini takip edenler, cümlelerine virgül koyanlarla gerçekleştiğini gördüm.

    dün doğum günüydü ve ona ulaşabilmemin tek yolu cümlelerden merdiven uzatmaktı gökyüzüne. buraları okuyorsan, gittin gideli çok şey değişti enişte ama bir tek sana olan sevgim değişmedi. inanır mısın neler soğudu içimde, neler buz tuttu, keşke burada kalsaydın ömrümce.

    senin bıraktığın yerden ben devam ediyorum günlüklere; dün doğum günündü ve hasretle kutladık hep birlikte.
4381 entry daha
hesabın var mı? giriş yap