1 entry daha
  • peşin edit: bitirmediğim oyunlar hakkında ahkam kesmeyi sevmem ve bunun da muhtemelen daha yarısında bile değilimdir fakat kısa sayılabilecek bir aradan sonra ilk defa bir oyun beni "sardı" diyebildiğim için kayıtsız kalamadım. hazır heyecanım sönmemişken ve zamanım da varken (şu an oyunun geçtiği mekanlardan birine doğru giden trendeyim hatta) hakkında bir şeyler karalamak istedim.

    oyun 2015 yılında japonya'da çıkmış ve duyduğum kadarıyla fanlar tarafından firmaya yapılan baskı ile 2016 yılında batıya lokalize edilmiş. artık ayda birkaç oyunun çıktığı bir devirde yaşadığımız için görece eski sayılabilecek bu oyuna daha birkaç gün önce yeni başlamış olmam tesadüf değil. oyun hakkında görüş beyan etmeden önce oyunun bağlı olduğu seri olan digimon ile olan kişisel geçmişime değinmek istiyorum.

    sıfır.

    bu kadar. pek çoğunuz çocukken televizyonda animesini izledikten ve tasolarını biriktirdikten sonra yetinmeyip devam serilerini de takip etmiş, çeşitli platformdaki digimon oyunlarını oynamışsınızdır. en azından çevremdeki çoğu kişi böyle yapmış. özellikle bir ara serinin güney kore yapımı mmorpg oyunları bayağı revaçtaydı. ben ise ağır bir pokémon hayranı olarak küçükken televizyonda birkaç bölüme göz attıktan “pokémon çakması bu ya!” deyip digimon ile tüm ilişkimi tamamen kesmiştim.

    ta ki geçen gün netflix'de rastgele izleyecek bir şeyler ararken digimon adventure (yani ilk tv serisi) gözüme çarpana kadar. “inceldiği yerden kopsun” dedim ve ilk bölümden animeye giriştim. iki, üç, dört derken bir de baktım koca seri birkaç günde bitmiş. şunu söylemeliyim ki digimon’un animesini, pokémon’un 4-9 yaş arasına hitap eden ve tek amacı oyunun reklamını yapmak olan animesiyle karşılaştırmak bile büyük bir günahtır. digimon adventure’un karşılaştırma klasmanı en az fullmetal alchemist brotherhood vesaire olmalıdır, ki kanaatimce ondan açık ara daha başarılı bir animeydi.

    animenin verdiği gazla zaten aylar önce ucuza bulduğum için satın almış ama rafta toz toplamaktan başka bir amaca hizmet etmemiş cyber sleuth’un playstation vita sürümüne başladım ve aşık oldum.

    bu yazı bir incelemeden ziyade bir fikir beyanı olduğu için grafiktir, müziktir, teknik özellikleridir ıvır zıvıra hiç girmeden konusundan bahsetmek istiyorum. bitirmediğim için spoiler olmayacak tabii ki.

    oyun yakın bir gelecekte tokyo'da geçiyor. eden isimli sanal gerçeklik tabanlı bir sosyal medya ağı var ve dünyayı (ya da japonya'yı) etkisi altına almış. bir nevi içine girip takılabildiğiniz bir facebook gibi düşünün. cinsiyetini kendiniz seçebildiğiniz genç karakteriniz de diğer insanlardan farklı olmayarak bu ağın bir üyesi. günlerden bir gün eden’daki bir chat odasında tanımadığı iki kişiyle sohbet ederken aniden odaya bir “hacker” bağlanıyor ve ertesi gün bu üçlünün eden’da bulunan tekinsiz bir yere gelmelerini, aksi takdirde hesaplarını çalacağını söyleyip sırra kadem basıyor. karakterimiz de çaresiz oraya gidiyor ve orada diğer ikisiyle de buluştuktan sonra birtakım olaylar zinciri sonunda ilk digimon’una kavuşuyor. pokémon veya dragon quest monsters gibi üç başlangıç canavarından birini seçip başlasanız da, ileride “yakalayacağınız” dostlarınız sayesinde ilkinin yüzüne bile bakmaz oluyorsunuz.

    anime ve oyunun ayrışma yaşadığı iki üç noktadan biri de bu. animede sadece “seçilmiş çocuk” denen bir kesim, sadece yek digimon’a sahip olabiliyorken; oyundaki dünyada isteyen herkes istediği sayıda digimon’a sahip olabiliyor. bir diğer nokta ise evrim meselesi. animeyi izlemiş olanlar hatırlar, digimon evrimleri pokémonlardan farklı olarak kalıcı değildi ve gelişmiş formlarıyla dövüştükleri savaşlarda ne kadar bitkin düşerlerse savaş sonunda o kadar geri evriliyorlardı. oyunda ise digimon’unuzu level ve statleri yeterli olduğu sürece istediğiniz zaman evrimleştirip istediğiniz zaman küçültebiliyorsunuz. (belki savaşta öldükten sonra da küçülüyordur, henüz hiç ölmediğim için bilmiyorum.)

    oynadıkça editleyeceğim.
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap