31 entry daha
  • pre-sokratik felsefenin pluralist filozofu. kozmolojisinde içerilen dört unsur ve iki etkin ilke (çatışma ve sevgi) birinci sınıf felsefe öğrencilerinin ezbere bildikleri unsurlardır. bununla birlikte empedokles filozof kimliğinden çok bir büyücü ya da bir mistiktir, ki bu husus felsefe tarihlerinde görmezden gelinir.
    empedokles’in ateşi hadesle özdeşleştirerek kişiselleştirme yoluna gitmesi sözde felsefe uğruna onun görmezden gelinmesine sebep olmuştur. zira platon’da görüldüğü üzere felsefi sayılan fikirlerin arka planında coğrafi, mitolojik ve edebi alt katmanlar bulunmaktadır. empedokles’in metaforik yorumlanan şiirinde bilimsel ve felsefi eğilimler aranmakta, ne var ki anılan şiir büsbütün metafizik ve büyü çağrışımları yapmaktadır. aklileştirme uğruna empedokles’in büyüsel dizelerinin üstü örtülmüştür. hatta kimi yorumcular antik bir filozofu modern algıya uydurabilmek için bazı dizelerin sahte olduğuna hükmetmiş, bazıları da büyüsel içeriğe haiz fragmanları gizlemek için yerlerini değiştirmiştir.
    empedokles şiirinde hem yaşlanmaya karşı -bitkisel özlerle yapılan iksirlerle- koruma hem hava koşullarını değiştirebilme hem de ölü birinin geri getirilmesi (orpheus’un bu gücü zamanla mitos içinde dönüştürülerek trajedi ile sonlanmıştı) vaadiyle doğrudan yunan dinine, tanrısal alana müdahale eder. bu meydan okuma bütünüyle yunan dinine saygısızlık anlamına gelmektedir. empedokles’in sözleri ile mürit yalnızca bakışını değil varlığını da değiştirir. onun sözleri ilk önce onu özümseyen kişiyi etkileyecek ve dönüştürecek; daha sonra aynı güç dönüştürülmüş kişi tarafından dünyayı etkilemek ve değiştirmek için kullanılacaktır.
    empedokles’in büyü yetenekleri doğu’dan persli müneccimlerden gelmektedir. bu bağlamda yunanlıların yalıtık bir kültüre sahip olduğu, dış etkilere karşı ahlaki ve dini düzenlerini koruduğu efsanesi tamamen yanlıştır. bununla birlikte empedokles’in yaşamı ile şiirleri birbirinden ayrılamaz, bu haliyle empedokles’in önemimi felsefi fikirlerine indirgemek için şiirlerindeki mitolojik katmanı ayıklamaya çalışanlar, onu bir masa başı filozofu haline getirmeye uğraşanlar ne yazık ki empedokles efsanesinin kendi döneminde efsane olabilmesi için birtakım gerçekliklerin olduğunu görmezden gelmektedirler. empedokles’in kişiliğinde filozof ve büyücü rollerinin birlikte tanımlanması; onun hobi olarak büyü yaptığı gibi çelişik görüşler gerçekliği yansıtmamaktadır. nitekim akıl-akıldışı, felsefe-büyü gibi ikilikler ile döneme bakmak anakronizmden başka bir şey değildir.
    empedokles’in ölümü ile ilgili en bilindik öykü etna’ya tanrı olduğunu ispat etmek için atlaması ve lavların tunç bir sandaleti geri teperek empedokles’in foyasını ortaya çıkarmasıdır. öykünün zaman içinde yunan ahlaki yaşamı için bozulmaya uğratılması muhtemeldir. fakat bu hikayede küçük düşürücü olarak iş gören tunç sandalet izahı zor bir nesnedir. nitekim giyilmesi zor olduğundan bir ayinde kullanılması muhtemeldir. büyü geleneğinde tunçtan tek sandalet hekate nin sembolüdür ve yunanlılar için tuncun ölümle, yer altı dünyasıyla, cin ve şeytan gibi kötü ruhlarla yakınlığı vardır. tunç sandalet hekate, persephone gizleri ve mitolojisiyle doğrudan bağlantılıdır. mısır’da bulunan papirüslerde pyhtagorasçılığa ilişkin yoğun imgeler bulunmaktadır. bu da sirakuza’dan iskenderiye’ye oradan da mısır’a geçen sicilyalı pyhtagorasçılara işaret eder.
    ateşe atlayarak göğe yükselme izleği her ne kadar paradoksal görünse de yunanda ateşin arındırıcı özelliği göz önüne alındığında oldukça anlamlıdır. hıristiyan teolojisinin dramatikleştirdiğinin aksine yunanda ateş sayesinde herakles ölümsüzlüğe ulaşır.
    dionysosçu baküsçülük ile apollanik duran pythagorasçılık arasındaki köprü orpheusçuluktur. bu iki kıyıyı birleştiren orfik metinlerdir. bunun dışında yunan kültüründe dionysos ve apollon birbirinden tamamen ayrı karşıt güçlere işaret etmez. yunan kültüründe her ikisi de bir arada bulunur. bakusçülük ve pythagorasçılığın uyuşmazlığı görünürdedir.
    empedokles’in ölümü ile ilgili olarak kaynakların bir kısmı etna’ya yaklaşmanın mümkün olmadığını ileri sürerken, kimi kaynaklar etna’ya çok yakın bir mesafede yapılan bir tapınağı mümkün kılar. etna’ya yakın bir yerleşim yerinde rüya yorumlama pratiği ile nam salmış bir ailenin bulunduğu ve rüya yorumlama ile istiareye yatmanın yer altı tanrıları ile bağ kurmaya yaradığının pythagorasçılık için önemli olduğu göz önünde bulundurulursa etna’nın gerek söylensel gerekse tarihsel kimliğiyle empedokles için önemi anlaşılır. [pythagorasçılıktaki yiyecek tabuları sağlıklı rüya görmeyi ve zihin dinginliğini engelleyen yiyecekler üzerinedir] empedokles’in ölümünün nasıl olduğu bu noktada önemsizleşir; önemli olan husus gerek düz anlamıyla gerekse simgesel anlamıyla olsun onun bu ayinsel ölümü, yeraltına inişi, yeniden doğuşu ve dönüşmeden oluşan erginlenmesidir. felsefe tarihlerinde sıkça dile getirildiği şekliyle onun batini yakınlıklarını görmezden gelmek tamamıyla yanlıştır; nitekim o sihirsel gücünün farkında olan ve onu şiirlerinde hissettiren bir üsluba sahiptir. bununla birlikte empedokles kendi dönemi için tamamıyla özgün bir kimliğe işaret etmez. dönemde büyücülük ve sihirle uğraşan önemli bir çevrenin bulunduğu su götürmez bir gerçektir. empedokles söz konusu olduğunda bir büyücüyü bir filozof olmaktan alıkoyan hiçbir şey bulunmamaktadır.
    empedokles’in büyücülüğü ile filozofluğunu ayırmaya çalışanların, onu akıl ve akıldışı olarak ikiye parçalayanların temel dayanağı şiir tasnifidir . oysa felsefi olduğu düşünülen kozmolojik şiir tamamıyla batıni yönleri olan bir şiirdir. pysika pausanias’ın arınma ve perhiz öğelerini benimsediğini ve erginlenmeye hazır bir mürid olduğuna işaret ederken, katharmoi akragas halkına yemek düzenini ve ruh göçünü anlatan bilgilendirici bir şiirdir. zira ruh göçü öğretisi sanıldığı kadar ezoterik değildir. gerek empedokles’de gerek pythagorasçılıkta gerekse simya literatüründe söyleyiş biçimi bilmecemsidir. nitekim empedokles’in felsefesine mal edilen yapıcı ve yıkıcı öğeleri sevgi ve çatışma büyü işlemlerinin temel yönlendirme ilkeleridir.
    geç helenik çağda yeni platoncuların akıldışı aşırılıkları ve yenilikleri olarak bir kenara bırakılanlar aslında hiç de onların yenilikleri değildir, tersine platon öncesi pythagorasçılığın aslına uygun biçimde yansıtılması ve sürdürülmesidir. platon kuramsal düzeyde önemini korusa da, yeni platoncular platon’un rolünü vurgularken onun daha erken pythagorascı ve orfik gelenek zincirinde bir halkadan ibaret olduğunun farkındadırlar. büyüye felsefeden ayırma çabası, büyünün yozlaşmış bir din olarak görülmesinden kaynaklanır. oysa ilgili dönem söz konusu olduğunda büyü ile din arasında sınır çizmek oldukça zordur. büyü pratikleri ile dini ritüellerin iç içe geçmesi kaçınılmazdır.
    antik dönemin pagan gizem geleneklerini hıristiyanlığın katı dışlayıcılığını asla paylaşmadığını, bunun yerine birbirlerini hoş gördüklerini, yeni mensuplarına bir grup kimliği dayatmaktan çok onlar arasında bireyciliği özendirdiklerini ve bir kural olarak rahipler ve örgütleyiciler arasında bile bağlılıkta çeşitliliğe açıkça izin verdikleri unutulmamalıdır. mevcut farklılıklar pürüzsüz sistemleştirme peşinde koşan tembel zihinlerin ürünüdür.
    yeni pythagorasçılık ile ilişkilendirilen büyülerde doğaya karşı antipati ve sempati kavramları kuşkusuz kökenini empedokles’in sevgi ve çatışmasında bulur. bununla birlikte pythagorasçılık ve yeni pythagorasçılık arasında yapılan ayrımlar sunidir. tarihsel olarak m. ö. 360 yılında pythagorasçılığın ortadan kalkarak m.s. 2.yylarda tekrar canlandığı ve arada geçen süre zarfında ortaya çıkan eserlerin “sahte” olduğu kanısı yaygınsa da bu doğru değildir. yeni pythagorasçılık olarak sınıflandırılan gelenek aristotelesçi peripatiklerin theorisına karşı pratiktir. antik çağ’da filozofun amacı kişinin kendi yaşamına ve de başkalarının yaşamına düzen vermektir ve empedokles’in filozof, büyücü ve şifa dağıtıcı gibi değişik rolleri bu amaç ışığında değerlendirilmelidir. filozof kavramının bu geniş içeriği helenik bir çarpıtma ile aristoteles sonrası döneme ait değildir; m.ö. 5 ile 6. yy da bile filozoftan anlaşılan tam da budur.
    geleneksel felsefe tarihlerinde yapılan sınıflandırmaların yapaylığını görmek için sokrates öncesi ile aristoteles sonrasında kalan 3 atinalıya (sokrates, platon ve aristoteles) bakmak yeterlidir. bu süre zarfında felsefe namına sadece ne 3 filozof ne de atina vardır.
35 entry daha
hesabın var mı? giriş yap